Christian Jungersen – Çalılık

Bir romanı romanda yer verilmeyenler üzerinden anlatmak. Birinci Dünya Savaşı ailelerin fertlerine değmeden geçip gitmiştir, Paul ve Eduard o yıllarda okulda haytalık yaparlarken uzaktaki gürültülerden ibarettir. İkinci Dünya Savaşı hiç yok. Danimarka işgal edilmiş, Almanlar ortalıkta cirit atıyor, romanda neredeler? Paul’ün gençliğinden, otuzlu yaşlarından çıkış yok o sıralar, bireysel tarih dünya tarihini bastırmış, Eduard dünyanın öbür ucundan yolladığı mektuplarla var. Burjuvalar için para kazanmanın yeni yollarını bulmaktan öte anlamı yok savaşların, Paul ve ailesi denizlerden kazanırken Eduard babasının şarap işini sürdürmeye çalışıyor bir yandan, adamın sevgisizliğini anlatarak Paul’ün ailesinin bir parçası oluyor. Burjuvazi değişmek için çok geç kalındığı anlamına geliyor Eduard için, Paul’ü bu yüzden seçti. Paranın gerçekliği katı, Eduard’sa kendi gerçekliğini icat edebilir. Sırf sezgileriyle yaşayan bir çocuğun matematikten başarısız olması, arkadaşının yardımıyla başarılı olması dengesiz bir ilişkinin ilk adımları. Birlikte partilere giderler, kızları etkilerler, Paul’e Eduard hakkında soru soran kızlar Paul’ü gönendirirler, o da bir gün Eduard gibi düşüncenin uçlarına varabilir, kışkırtıcı tartışmalar doğurabilir, kim bilir? Pek hafif bir kıskançlık, çokça imrenme, gençliğin akışkanlığı, Paul bu. Eduard’sa babasının yokluğunda kendi dünyasını kuruyor, ne engin olduğunu uzun süre bilemeyeceğiz. Anne yok, acı bile değil anısı, hiç. Gerçekliğini icat edebilir dedim, doğru değil, Eduard’ı hep başkalarının gözünden görürüz de başkalarının gerçekliğinin perspektifinde görürüz, aslında gerçek yok. Paul’le birlikte iş yaparlarken ortaklığı berbat edenin Eduard olduğundan kuşkulanır Paul, bütün göstergeler en yakın arkadaşının katakulli çevirdiğini düşündürür ama kanıt yoktur, Eduard ortadan kaybolurken Paul işi tasfiye etmek zorunda kalır ve ailesinin şirketinde düşük bir yöneticilikle yetinmek zorunda kalır. Eduard’ın babasıyla birlikte yemek yerlerken bir sözcüğü yanlış telaffuz eder Eduard, egosunun yaralanmasından öylesine korkar, o kadar kırılgan ve yaratıcıdır ki sözcüğün Kuzey İtalya’da farklı telaffuz edildiğine dair hemen bir hikâye uydurur, o kadar başarılı bir şekilde uydurur ki uzun uzun anlattığı olay örgüsüne masadaki herkesi inandırır, savaşlardan toplumsal çalkantılara dek hemen her şeye yer vermiştir hikâyesinde, olası bir senaryoyu gerçeğe çevirmiştir. Yalanı Paul’ün aynı hikâyeyi çok ciddi bir toplantıda anlatmasıyla ortaya çıkar, işin gerçeğini bilen Kuzey İtalyalı bir adamın kahkahaları her şeyi açığa çıkarır. Paul şaşkına dönmez pek, Eduard’ın ilk uyduruğunu yıllar öncesinden bilmektedir. Karışık mevzu, iş yaptığı bankanın çalışanlarıyla arasında geçen bir konuşmanın gizemini çözmek ister Paul, dostunun anlattığı bazı şeylerin farklı biçimde anlaşılabileceğini de söyler, ortaya çıkan tuhaf durumdan ötürü Eduard’a kızar ve tartışırlar. Aslında dostluk da yoktur, seksenli yaşlarına geldikleri zaman karşılaştıklarında Eduard söyleyecektir bunu, hiç tanışmamaları ikisi için de daha hayırlıydı ama oldu bir kez, birbirlerinin etrafında dönüp durdular. Eduard bankaya bilgi verme konusunda kendi anlattığının anlamını açıklamaya çalışırken bile gizler esası, Paul ne işler döndüğünü tam anlamaz ama Eduard’a güvenilemeyeceğini, en azından ortak bir anlamda buluşamayacaklarını fark eder. İlişkilerinin kopması için yeterli bir sebep değildir bu, ortaklıklarının sona ermesi bütün bağları koparacaktır. Paul ilk kez öylesi bir zarara uğradıktan sonra Eduard’ın niyetini anlayacaktır da ömrünün sonunda bile gerçeği söylemeyecektir Eduard, gerçek yoktur çünkü, insan nasılsa öyledir veya değildir, Paul burjuva olduğu için sabittir de Eduard nedir? Bu soruyu okur da roman boyunca sorar, bir yerden sonra cevap almayı beklemez. Eduard edebiyat tarihinin en saydam karakterlerinden biri olsa gerek. Her anlam için geçirgen, her ağırlık için kaygan, her koşulda kırılgan ama parçalarıyla devam etmeyi bilen.

Paul’ün yaşamında doygunluk hissettirecek ne varsa o saydamlığa mahkumdur, Eduard civarda oldukça anlamdan yoksun. Emma’yla tanışma hikâyesi özeldir Paul’ün, öpüşmeyi bilmeyen başarılı bir akademisyenle evliliği, çocukları Louise, her şey yitip gitmeye açıktır. Yitişleri görürüz önce, Emma giderek uzaklaşır ve başka bir adama âşık olup evden ayrılır. Boşanırlar, Louise için bir araya gelmeye devam ederler. Paul’ün acısı yoktur, acıya ancak yıllar sonra kavuşacaktır. Louise on beş yaşından sonra Paul’den uzaklaşacak, bir süre sonra ortadan kaybolacaktır. Seksenine kadar geçmişini pek de düşünmez Paul, o ânına odaklı yaşar, kalp ameliyatı olduktan sonra tavana bakıp geçmişini düşünmeye başlar da hayatının seyrine etki eden olayları, gündelik ilişkilerindeki küçük değişimleri hatırlar. Cevaplar Eduard’dadır, kırk yıldır görmediği dostunu bulmak için genç akrabası Thomas’la eşi Nina’nın yardımına başvurur. Son karşılaştıklarında Emma’nın salonu kan gölüne dönmüştür resmen, eski eşinin yeni sevgilisi olan Eduard’ın burnunu dümdüz eden Paul ciddi bir ceza alır, Louise’le ilişkisi kopar, eski yaşamına bir daha asla kavuşamayacağını düşünür. Uzun zamandan sonra affetmenin erdemini düşünür, ölmeden önce dostuyla son bir kez konuşmak için önce ortak tanıdıkları arar, gençliğinin mutlu ve ince seslerinin kalıntıları yüzünden üşür. Ölümler, ayrılıklar, kayıplar aslında geçmişi pek de eşelememesini söyler Paul’e, adam dinlemez ve dedektif tutup dünyanın parasını öder. Okyanus ötesinde bir yerde dahi araştırmaların sürmesini istediği için hisse senetlerini satmaya başlar, servetini yavaş yavaş eritir. En sonunda gazetecilere teşne olur, yanlış ipuçlarını takip eder, doğru fakat kesik ipuçlarından Eduard’ın çok silik izlerine rastlar. Tipik bir polisiye numarasıyla arayışı sonlandırır Jungersen, Paul berberinden gelen telefonla Eduard’ın aynı hastanede kaldığını öğrenir, birkaç oda ötededir adam. İlginç, onca kaynak israfı berber için anlatılası iyi bir hikâyedir, anlatır, müşterisi Eduard’ın bir akrabası çıkar. Harcamalar bambaşka bir yolla amacına ulaşmıştır, Paul onca yıldan sonra dostunu gördüğü zaman heyecanlanır ama Eduard odadan çıkıp gitmesini ister Paul’ün. Konuşurlar, Eduard eski dostunu hiçbir zaman affetmeyeceğini söyler. Paul’ü tekrar kıskaca almıştır, artan öfkeyle birlikte geçmişi uyduruverir hemen, gerçeği anlatıyor da olabilir, Paul ikisini ayıramadığı için Eduard’ın yine yalan söylediğini düşünür ama emin olamaz. Gerçekten Filipinler’e gitmiş midir Eduard, Louise’le yeni eşinin evinde yaşamış mıdır? On dört yaşındaki Louise’e babası olduğunu söylemiş midir, kızın Paul’den uzaklaşmasına sebep olmuş mudur? Onca yalana şahit olmuştur Paul, söylenenlere inanıp inanmamakta kararsızdır. Louise’i yandaki odada görünce inanır, Eduard’ı görmek için gelen kadın biyolojik babasını -acaba?- görmeden çıkıp gider. Paul kendini kaybeder, Eduard’a saldırır ama yataktan düşüp başını gözünü kırar, kalçada da iki kırık. Genetiğe sarılır Paul, Eduard’ın pek akıl erdiremeyeceği konudaki bilgilerini kullanır ve bir hemşireye Louise’in kulağının altındaki nodüllerden bahseder. Paul’de de vardır aynı şişkinlikten, Eduard’da yoktur. Ölçülebilir, test edilebilir gerçek. Louise nodülleri Eduard’da da aramaya kalkar ama adam kendisine dokunulmasına izin vermez, ortalığın bulandığı sıralarda gerçeğin ortaya çıkarılmasını benzer biçimde engellediği sırada bu men etme davranışını sergiler. Sonradan anlar Louise, Eduard gerçekten de babası değildir, asıl babasıyla bozulan ilişkisine üzülür ama yaşlanmışlardır artık, her şey için çok geç. Paul son bir kez ayağa kalkar, doktorların söylediklerini dinlemeden Eduard’ın odasına gider ve Louise’le el ele olduklarını görür. Affetmiştir Louise, her şeye rağmen Eduard’ı sever, Paul’ün kaldıramadığı şey gerçeğin hiçbir kıymetinin olmaması, kendisinin her koşulda görmezden gelinmesidir. Bıçak çıkmaz ortaya, Paul’ün gücü kalmamıştır, kendini bırakır ve yere düşer. Kalp krizi, roman anlatının başındaki paragrafların tekrarlanmasıyla sona erer.

20. yüzyılı büyük boşluklarla boydan boya geçen bu romandaki karakterler birbirlerine verdikleri anlamların ortadan kalkmasıyla her an değişebilirler, dünya değişebilir, Paul’ün sabiti dahi değişebilir. “Gerçeklik, onu Eduard’ta keşfetmeye çalışan herkes için buhar olup uçar.” (s. 349)

Ek: Korkunç bir çeviri, yazım hataları bezdirdi.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!