Çok sert öyküler, balyozla ceviz kırar gibi öyküler, böyle tek elle kutu kola ezmeye çalışır gibi öyküler. Kitabın adından da anlaşılacağı üzere hayvanlar ve pornografi ön planda, cinsellik ve besin zinciri de ön planda, dostluk ve kardeşlik yan planda, edep ve hayâ planda yok. Olsa olmaz, bu öykülerde bazı olayların çok sert anlatılması lazım ki karakterin neyi neden yaptığı anlaşılabilsin. Daha hafif bir anlatım karakterin duygusunu tam vermezdi, o yüzden iyi. İki örnek vereceğim bu konuyla ilgili, “Besin Zinciri”nin başlangıcı ilk: “Medeniyetin bir ucundaki eski ve büyük aile çiftliğinde, kendini temizlik ve yemek rutinine kaptırmış olan anne, uzun zamandır babadan uzaklaşmıştı ve baba da tek kızını becermeye başlamıştı. Nihayet, en büyük oğlu bu durumun farkına vardı ve kısmen açlıktan, kısmen de kıza sahip olup onu koruma isteğinden, o da kızı becermeye başladı. Bir tür sessiz iktidar mücadelesine giren baba, en büyük oğlunu da kıçından becermeye başladı. Bir süre böyle devam ettiler.” (s. 5) Durumun nedenine dair bir iki düşünce: belki onun da başına geldi, belki on yıl önce traktörden düşünce böyle oldu, belki birkaç kişiyle münzevi bir hayat yaşayınca böyle oluyor. Bir sabah kahvaltı masasında en küçük oğlanın domuzları becerdiğini öğrenen baba samanlığa gidiyor, o sırada yağda yumurta elden ele dolaşıyor, küçük çocuk domuzlara dokunmaması için babasına yalvarıyor ve ete saplanan balta sesleri geliyor, yavru domuzların çığlıkları. Annenin veya babanın annesi ağzının kenarından süzülen koyu renkli şurubu siliyor. Öykü kısa, öyle göstermeyip anlatmaya veya anlatıp göstermeye yahut göstermeden anlatmamaya falan gerek yok, bam küt mevzu. “Fena Dağılacaksın” biraz daha uzun olmakla birlikte vurucu kısmın finalde hikâyeyi tamamlaması müthiş. Adsız gencimiz Montana’lı, oralarda eşcinselliğe bakış biraz sorunlu. San Fransisco’daki striptiz kulüplerinden birine gidiyor adam, abisi kadınlara para kaptırıyor ama kendisi birkaç dolar dışında para harcamıyor, kadınların çekiciliğinden etkilenmiyor sanki. Sevgilisi Amy onu sevdiğini söylemiş ama adam karşılığında hiçbir şey dememiş, telefonda konuştukları zaman sesindeki isteksizliği duyuyoruz. Böyle küçük mesajları aldıktan sonra finale hazırız, adam erotik filmlerin gösterildiği bir mekana giriyor, sarışın bir kadınla erkeğin seviştiği filmi izlemeye başlıyor. Kadının kıç deliğinin kıllarını görüyor ve tahrik oluyor adam, mastürbasyon yaparken odaya Çinli bir adam giriyor, zamazingosunu çıkarıyor, kendinden çok daha iri olan adamı emmeye başlıyor. Gerisi malum, Miller adamın burnuna gelen bok kokusuna dek anlatmış. İtirazlarına kendi bile ikna olmayan adam hiç bilmediği bir yanını keşfediyor böylece, olur. “Aramızdaki Boşluk” benzer ilginçlikte, bütünlenmenin ideal olmayabileceğine dair. American Gods‘daki Bilquis’i düşünelim, seviştiği adamı tamamen içine alıp yok ediyor, bu öyküdeki kadın tanrıça olmasa da koca bir organa sahip. Little Red’in kafası gövdesine göre epey küçük, birbirlerini buldular. Süreç çok yavaş, Little Red kadının organını görünce şaşırıyor, dokunduğu zaman organın daha da büyüdüğünü görünce daha çok şaşırıyor ve ne yapacağını bilemiyor, oral seks sırasında aklına gelen fikri uygulayıp kafasını deliğe yerleştiriyor ve girdikçe kadının orgazma yaklaştığını fark ediyor. Güzel, kafasını geri çektiği zaman kadının karın boşluğunda titreşen şeyi duyması kötü, bir çağrı o. Siyah boşlukta süzülmeye başlıyor Little Red, kadınla birlikte yavaş yavaş hareketsizleşip sessizleşiyor. İnsanın Evrimi‘nde kültürel birikimin biyolojiye karşı dik durabileceğini söylüyor Junker, çoğalmak istemeyen çoğalmaz ama cinsellik, insanın bildiği veya bilmediği yönleriyle istemli davranışlara ket vurabilir, insanı bambaşka, onulmaz dertlere gark ettirebilir. Kuru kuruya sertlik, alenilik yok, potansiyeli açığa çıkan insanın apaçıklığı var.
Hayvanlarla ilgili öykülerde insan da bir tür hayvan, “Görünmez Balık”taki güvenlik görevlisi mesela. “Sahip” diyeyim, üç yıl önce evcil hayvan satmak için mekanını açınca çok mutluydu ama bir süredir işler ters gidiyor, müşterileri azaldı. Hayvanlar bir garip çünkü, sürekli korkuyorlar ve müşterileri yanaştırmıyorlar. Sahip’in aklından ilginç şeyler geçiyor, eline bir silah alıp bütün hayvanları vurmak istiyor, çözüm bulasıya bu fikirle rahatlayacak. Yardımcısıyla birlikte neler döndüğünü araştırırken şempanzenin her şeyi bildiğini öğreniyoruz, geceleyin AVM’nin güvenlik görevlilerinden biri gelip hayvanlara eziyet ediyor, bazılarını öldürüyor, sakat bırakıyor, sadistlik. Görünmez balıklar yüzünden işler sarpa sarıyor, güvenlik görevlisi makara amacıyla görünmez olduğu yazılan balıkları gerçekten göremeyince öfkeleniyor ve deviriyor akvaryumu, Sahip’le yardımcısı her şeyin maymunun başının altından çıktığını düşünüyorlar ve hayvanı yakalayıp döve döve öldürüyorlar. Öykü burada bitebilirdi de okurun içini rahatlatmak mı lazımdır nedir artık, bir gece önce güvenlik görevlisi yine iş başındayken şempanzeye çatıyor, şempanze ölümüne dövülme pahasına adamın parmağını ısırıyor. Yara iltihap kapıyor, adam sağlığını pek umursamadığı için kolu çürümeye başlıyor bir süre sonra. Çok gerekli değil, çok gereksiz de değil bu son, tercih. “Balık” en zayıf öykülerden biri, anlatıcının bir denizkızına işkence etmesi. “Merhametli Katil” tuhaf öykü kategorisine girer, dört dörtlük. Yaralı bir güvercini öldürmek isteyen üniversite öğrencisi hayvana her türlü eziyeti eder, arabayla üzerinden geçer, ağır bir şeyle vurur, güvercin her seferinde biraz daha büyüyerek hayatta kalmayı başarır. En sonunda acısından kurtarmak isteyen öğrenciye saldırır, göğüs kafesini deşer ve adamın üzerine sıçar. Güvercinden çıkan ses kendi sesini andırır adama, roller tersine dönmüştür. Geçişler çok yumuşak, hayvanın insana dönmesi olağanüstü bir olaymış gibi anlatılmaz, insanın kendini kurtarmak için debelenmesi ve en sonunda gerçeği anlaması da normaldir, öyküdeki her şey normal olduğu için gerçektir. “İki Koşucu” yine dört dörtlük bir öykü. Ava çıkan iki arkadaşın hazırlanmaları, doğa yürüyüşleri, av hayvanını beklemeleri, kısacası ava dair ne varsa özenle anlatılır, sonra adamlardan biri yürüyüşe çıkmış bir kadına ateş eder, koşup kadının yanına gelir ve bıçağıyla deştiği kadının kalbini çıkarır. Gelenektir, çömezin kalpten yemesi gerekir. “Aslanların Gururu” kocayan kurdun maskara olmasıdır, basket maçında yenilen eski toprak yere yığılır, geçmişte olduğu gibi seri ve güçlü değildir artık. Abilik ettiği genç hemen adamın evine gider ve adamın eşine şöyle bir bakar. Orman yasalarının toplumsal karşılıklarıdır bu tür öykülerin konusu. “Açlık”la bitireceğim, en sarsıcı öykülerden biri sonda. Adam anal sekse düşkün, adı “kıç beceren”e çıkacak kadar. Yemek ve dışkılamak midesini bulandırıyor, bu yüzden çok zayıf. Eşi de bir o kadar kilolu, birkaç kez düşük yaptıktan sonra kendini yemeğe vermiş ve önünü alamamış, irileştikçe irileşiyor. Adam bir zamanlar sürekli seviştiklerini hatırlıyor, hâlâ sevişebilirler ama kadın kocaman, adamda tiksinti yaratıyor. Duruma el koymalı, birlikte kampa gidiyorlar ve adam eşine sadece sebze veriyor, kadın günden güne zayıflıyor ama bir yandan da bilişsel yetenekleri azalıyor. Aşırı gergin bir süreç, şahane anlatılmış. Adamın yanındaki uyku hapları kadın ağlarken işe yarıyor, bir de kadın adamı yemeye karar verdiği zaman. “‘Sana bunun nasıl bir açlık olduğunu anlayamayacağını söylemiştim. Çok fazla almamaya çalışacağım ama sen de o kadar azsın ki. Yine de şu son birkaç günü idare edebileceğim kadar et çıkar diye düşünüyorum. Kan kaybetmeyeceksin. Ateşi kullanacağım.’” (s. 108)
Yani Ahmet Tulgar’ın öykülerinde geçen dondan, donu koklayan karakterden rahatsız olan insan çok, bu kitap için ne demeli? Ben mutlaka okunmasını söylerim ama uyarırım da, herkesin harcı değil.
Cevap yaz