“Petite Fleur” meşhur bir caz standardıdır, sayısız yorumu vardır. Guillermo bir komşudur, sayısız ölümü vardır. José külçe halinde döker anlatısını, paragraflık bir durum yok, günler satırların arasında akıp gider, karakterlerin ruh halleri değişir, fabrikalar havaya uçar, insanlar gelip geçer. Düşünmek için tek bir an vardır, her şey o anda olup biter. “Bu hikâye ben başka biriyken başlıyor.” (s. 7) Bundan da önce bir epigraf, şiir, insanların hiç ölmemesi üzerine. Ölüm düşüncesiyle ölümün doğası arasında gidip gelen insanların hayatı askıda devam ediyor. José ve ailesi kente taşındıktan sonraki pazartesiler gibi bir pazartesi, adam bisikletine biniyor, işe giderken itfaiye araçlarını, dumanları görüyor. José’ye güvenemeyeceğimizi daha baştan seziyoruz, fabrika bahsi uzunca bir süre karşımıza çıkmayıp sayısız olağandışılıkla karşılaşınca fabrikayı da José’nin havaya uçurduğunu düşünmüştüm, deliliğinin bir parçası olacaktı belki, klişe bir sona varacaktık ama öyle olmadı, José silahı gösterdi ve oyunun sonunda patlatmadı, böylece seyirciler kandırılmış hissetti. En sevdiğim. Havai fişek fabrikası patlayan, metnin uçuculuğuna im. Eşi Laura ve bir yaşındaki kızı Antonia’yla mutlu bir yaşam, işten kovulana kadar. Geçişler pek hızlı, yemek yemek için oturduğu mekânın karşısındaki çöplüğün üzerinde uçan kargaları gören José son birkaç yılının muhasebesini yapması gerektiğini düşünüyor, kargaların neden öylesi bir anımsamayı tetiklediğini sonraları göreceğiz. Çocukluğunda çok parlakmış José, büyük adam olacağını düşünmüşler, ömrünün yarısını o muhteşem hayatını bekleyerek geçirdikten sonra oturup günün menüsüne göz atıyor, zaten umduğu yaşamdan yeterince uzağa düşmüşken bir de işinden olması beynindeki gergin iplikleri de koparacak. Fabrika cabası. Eve döndüğünde kızı için yaptığı oyuncak ev üzerinde çalışıyor, eşi işten çıkarıldığını önceden söylemediği için kızgın. Kaçmak istiyor José, Laura kapıda yakalamış. Şirketi arıyor ama açan yok. “Yapacağım her hareket yanlışmış gibi geliyordu, zihnimi ve bedenimi başka biri ele geçirmişti sanki.” (s. 10) José yavaş yavaş kopuyor gerçeklikten, Laura işe tekrar başlayınca editörlükten düzeltmenliğe indirildiği için öfkeli ve üzgün, uzunca bir süre. Ev işleri José’ye kalıyor, bedenini zorlaması iyi geliyor başlarda, sonra komşusundan kürek almaya gidiyor. Guillermo yakışıklı, züppe biri, Paris’e yapacağı geziden bahsetmeye başlıyor hemen, José’yi içeri davet edip içki veriyor, plak koleksiyonunu göstermek istiyor. Yüzlerce plak, arkada “Petite Fleur” çalıyor. Ansızın küreği kapıyor José, adamın ensesine sivri ucuyla vuruyor. Tekrar. Sanki bir başkasını izliyor, depersonalizasyon kusursuz. Öylece bırakıyor adamı, kanlı kürekle işe koyuluyor, açtığı çukur için otuz altı kürek darbesi, yaşı kadar. Guillermo’nun evinden müzik sesi gelmeye devam ediyor o sırada, plak bitmemiş. Laura yorgun argın geliyor, hayatı iyice çekilmez hale geldiyse de ilişkileri sürüyor en azından, sekse çok şey borçlular. Evdeki cesedi kimin bulacağını düşünmekten başka pek bir işi yok José’nin sonraki günlerde, tadilata gelen ustalar veya bir başkası. Dışarıdan dikizliyor, evin ışıkları kapalı. Başka bir gün pencereye bakar bakmaz donup kalıyor. Bir adam ve bir kadın, gölgeleri cama vuruyor. José’nin televizyonda izlediği belgeseldeki tırtıldan kozaya, kozadan kelebeğe dönüşümler anlatının tamamı için. Guillermo dinlediği şarkının sözlerindeki gibi küçük bir çiçeğin asla ölmeyeceğini gösteriyor, José’yse akıl sağlığını korumaya çalışıyor ama gerçekliği sanrılardan ayırt edemeyecek durumda artık. Deneme yapıyor, gagasını ezip öldürdüğü güvercin de canlanıyor. Ezdiği karınca yerinde yok. Hiçbir şey olmamış gibi yandaki eve gidiyor, Guillermo kapıyı açıyor, kanlı canlı dikiliyor işte, José duruma sinirlenip komşusunun göğsüne sivri bir nesne saplıyor bu kez, canlanıp canlanmayacağını merak ediyor. Sabah koşturup baktığında evi temizleyen kadından Guillermo’nun erkenden işe gittiğini öğreniyor. Delicesine sakin. Geçmişe yolculuk yine, onlu yaşlarındayken okuduğu kitapları hatırlıyor, Rus edebiyatının temel eserleri, Tolstoy, Dostoyevski. Eserlerden alıntılar geliyor aklına, yazının sonunda değineceğim. Rusça öğrenmek için Ukraynalılar Derneği’ne gitmeye başlıyor gençken, danışmadaki kadına vuruluyor ve başarısız olduğu Rusça derslerinin parasını sırf kadını görebilmek için yine de veriyor. Güzel bir yemek, seks, sonra kadın kayboluyor, yitik bir ilişki. Laura’yla evliliği dışında kadınlarla başarısız José, aklına bir yük daha. Guillermo’yu defalarca öldürüyor o sırada, tekmeliyor, bıçaklıyor, yakıyor, kırıyor, kesiyor, biçiyor, adam ertesi gün sapasağlam. O sağlam olduğu kadar José’nin yaşamı yıkık, Laura’nın sinirleri iyice bozulduğu için kavga ediyorlar ve kadın Horacio’nun psikobüyü atölyesine gitmeye başlıyor. Jodorowsky’ye merhaba diyoruz burada, psikobüyü hakkında yazdığı kitabı okursanız bu kaçık dâhinin dünyasına bir göz atmış olursunuz. Neyse, Laura’nın katıldığı atölyede insanlar korkularının üzerine giderek rahatlamaya çalışıyorlar, Laura’nın korkusu babası. Terk eden babasıyla cinsel tansiyon yaşayamayan kadın çözümü José’nin rol yapmasında buluyor, babasıyla sevişir gibi sevişiyor, iyileşmek için bunu yapmak zorunda. Psikobüyüye göre tabii, José için her şey saçmalık. Horacio’nun düzenlediği bir yemeğe Laura’yla birlikte katıldığında Horacio’nun söylediklerini sineye çekiyor, Laura daha iyisini hak ediyormuş. Kadın eve dönmüyor zaten, aşırı yorgun olduğunu söyleyerek şehir merkezinde kalıyor birkaç gün. José’nin kalbi kırılıyor başta, sonraları aldatılma fikrine alışıyor ve Laura’nın bakıcısına ilgi duymaya başlıyor. İlk ilişkisinin bir benzeri, kadın neredeyse doğaüstü bir şekilde ortadan kayboluyor, başka bir yenilgi daha. Rol yaparak seviştikten sonra Laura’yla arası düzeliyor, birlikte tatile bile çıkıyorlar sonra. Kadın atölyeden uzaklaşarak iyileşiyor, aşağılanmaya daha fazla dayanamadığı için bir daha gitmiyor oraya, daha da önemlisi editörlüğe tekrar döndüğü için mutluluktan uçuyor. Aslında her şeyin bu editörlüğe bağlı olduğu düşünülebilir, romanı sosyoekonomik açıdan okursak José’nin işsizliği, Laura’nın iş yükü, ödenmesi gereken faturalar, ev masrafları, Arjantin’in ekonomik durumu gerçekliği yapıp bozuyor sanki. Sonuçta fabrikadaki yangının failleri ortaya çıkıyor, Guillermo José’nin meme uçlarını yalıyor ve reddediliyor, şarkı arkada durmadan çalıyor. Başladığı gibi bitiyor anlatı.
Sonda Havilio’yla yapılmış bir röportaj var, metnin anlamı son derece açıksa da onca hengâmenin ardındaki düşünceleri görmek önemli, röportajı kitaba koymayı kim düşündüyse aklına sağlık. Diriliş‘in anlatıyı destekleyen bölümlerinin yanında esas benzerlik Suç ve Ceza‘yla tabii, cinayet işleyen adamın yaşamına devam etmesi aynı kişinin birkaç kez öldürülmesiyle parodileştiriliyor gibi görünse de bağlamdan herhangi bir kopuş yok, alay ve mizah da yok, ustadan aşırılan bir eylem var sadece. Bu aşırmayı Arjantin bağlamına oturtuyor Havilio, ülkesinin kökünden sökülüp atılma ve sürgün döngüsüyle inşa edildiğini söyledikten sonra şunları ekliyor: “Mülksüzleştirme çarkını tekrar çevirip yeniden doğmaktan öte başka bir seçenek yok zaten. Bu mantıktaki bir şey, ısrarla başladığı noktaya dönüp duruyor. Tabii ki gelecek kuşaklar bu döngüyü kırıp farklı şeyler yaratacaktır. Biraz abartılı bir ifade olacak ama Arjantin’de, başından beri, bir kimlik oluşturmak için sürekli ölmek ve yeniden doğmak gerekli.” (s. 95) Karakterlerin hareket halinde olmalarını düşünüyorum, Guillermo Paris başta olmak üzere Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde gezinirken yanında José’yi de görmek istediğini söylüyor, Laura evden uzakta, tatil olayı var, Rusya’dan gelenler, ortadan kaybolanlar, sonsuz bir karmaşanın içinde bir José sabitmiş gibi. Kafayı kırıyor nihayetinde, Guillermo’nun bir türlü ölmemesi yüzünden iyice kırıyor. Ülkesinin atmosferini başarıyla yansıtıyor Havilio, huzursuzluk bariz. İyi bir novella bu da, Africano Kitap’tan. Yeni bir yayınevi, bastıkları diğer kitapları da okuyacağım. Bir şans verin bence.
Cevap yaz