Goodreads’teki bir yorum matrak: “Neler döndüğünü anlamadım ama her şey iki kez yaşanıyor” gibi bir şey. Kopukluktan, bilinç akışından, birbirine ilişmeyen parçalardan bahsedilmiş, aslında ilişmeyen bir şey yok, ilk kezde anlaşılmayan ne varsa ikincide anlaşılıyor, anlaşılmazsa da bağlama yaslayıp yapıştırabiliyoruz metne, düşmüyor, düşecek kadar uçucu bir şey yok açıkçası. Zora gelememekle ilgili, yani ortalamanın anlayabileceği bir metinden her zaman ekmek çıkar da ortalamanın çeperinden çıkılamaz o durumda, edebiyat marjın belirlenimine, denenmesine göre değişiyorsa -ilerliyorsa değil, nereye ilerleme- şu dörtnala zamanda yirmi yaşındaki genç yazar yaşlanıverir, kendi koşar ama metnine baston gerekir. Yaşlı okurla ortalama okur arasında bir alaka var sanıyorum, kesişimleri hap metin istiyor. Bu hap bir metin değil, bol sıçramalı, bulmacalı, olaylı bir novella. Tekgyozyan’ın oluşturduğu örüntü sayesinde niyet apaçık ortada: hareket eden bir şehrin insanları ve nesneleri de hareket halindedir, olay örgüsünü ve karakterlerin ilişkilerini sabit bulmak/tutmak zordur. Her sarsıntı sahneyi ansızın değiştirir, iki bakış açısından birinde şehrin devinimleri aşikâr olduğu için zıplamaların ulaştırdığı nokta açıklanır. “Kaçtı: sigara yandı… Kaçtı: parmaklarım memurun yanaklarını sıktı… Kaçtı: döner kapı eşikteki asker kadını üç kere döndürdü… Kaçtı: Yerevan beni hayvanat bahçesine ulaştırdı…” (s. 105) Kaçkın şehirdeki kaçkınlardan biri slayt gösterisi izler gibi yaşamaktadır, aslında iki karakter de aynı şekilde yaşamaktadır ama bu gösteriyi alımlayış biçimleri farklıdır, alıntıdaki anlatıcı Grig fotoğraf karelerine bakar gibi deneyimler yaşamı, yakın arkadaşı Gagik’se şehrin devinimlerini fırlatılmaya eş bir tecrübeyle anlamlandırır. Sokaklar yer değiştirir, yollar dikelir, yokuşlar düzelir, evler hareket eder ki Slav halk hikâyelerinde rastlanır bu hareket eden evlere, Baba Yaga’nın evi meşhur. Sadece Yerevan’la ilgili bir durum yok ortada gerçi, şehir deli dana gibi koştuğuna ve Grig sürekli burnunu çektiğine göre soğuk algınlığını değil de beyinde havai fişekler patlatan tozları düşünmeliyiz, adamımızın bir an boş durmadan onca icraatın içinde yer almasının sebebi devegücütazıhızı tozu. Gagik de bundan çekiyor muhtemelen, ondaki etkisi başka. Grig otuzlarında bir adam, sanat dünyasıyla içli dışlı, biseksüel olduğunu söyleyebiliriz zira erkeklerle ilgili mevzularının yanında Gagik’in deli gibi tutulduğu Lili’yle birlikte olur, yüzleştiklerinde pişmanlık göstermez. Aslında spesifik bir duygu ifadesi yok hikâye boyunca, Gagik’in babaannesi öldüğünde dahi üzülmeyen güruhun maruz kaldığı -mı demeli, uzamın karakterlerden daha hareketli olması işkence- hız hiçbir şeyin derinleşmemesine yol açıyor, tam gaz olay. Bölüm namına ibare yoksa da aralara yerleştirilen çizimler biraz nefes aldırıyor diyebiliriz, birine bakmalı: Ortada tam bir adam, tamlığı giderek şeffaflaşan kopyalarına kıyasla. Yatay eksene doğru eğiliyor gölgeler, kendinden uzaklaşan adamın temsili bir başka adam. Kim o, Grig? En somut halini Gagik’in anlattığı kısımda buluruz, kafayı kırmış değildir henüz, birlikte çıkacakları yolculuklara hazır bir delifişektir. Anlatıcılığa bürününce raydan çıkacak, yaşamı giderek kaotik bir vaziyette seyredecektir. Gagik’in ayakları daha bir basıyor yere, yirmilerinin başında bir çizerin çizgi film hazırlaması ne kadar olasıysa Gagik’i bu olasılığa yerleştirin, tamamdır. Şehri ayaklarının altından çekin, yine tamamdır, aslında bu kaçma izleği doğrudan Gagik’in icadı: “‘Kaçan kelimesi daha şimdi garip geldi. Yanıldım mı? Harfler şehrimi kaçıracak kadar birbirlerine yapışamazlar. Kelimeyi birkaç kez tekrar ettim, kâğıda karaladım ve anladım ki Yerevan’ı tarif etmek için ‘kaçan’ kelimesi de kaçmakta.” (s. 7) Birbiriyle karşılaşmayan iki insan olarak görür kendini Gagik, kışın evinin dışında yaşarken yazın merkezdedir, Abovyan Sokağı’nda, Ararat’ın bütün ihtişamıyla görüldüğü yerlerden birinde. Laflamalarda bu meseleye sıkça değinildiği için derleyeyim, Ararat civarı bir gün geri alınacaktır, “Kıyım” tartışmaya kapalı bir mevzudur, Batı Ermenistan o kutlu günü beklemektedir ve Grig’in ataları Kilikya’dan göçmüştür Yerevan’a, geride bir dünya toprak bırakmışlardır, bir gün prens olarak geri dönmeyi düşlemektedir Grig. Tekrarlanan konulardan biri bu, ayrıca karakterlere has tekrarlar da var, Gagik’in sürekli burnuna gelen lahmacun kokusundaki lahmacunun başka bir şey olduğu düşünülebilir, bunun yanında adamımız şehrin hareketlerini sıklıkla hisseder. “Fotoğraflar utançtan mı duvara döndüler? Zor… Belki de bizim bina sağa doğru bir sokak kaçtı.” (s. 8) Tekgyozyan hoş bir numarayla patafiziği de anlatıya dahil eder çünkü neden etmesin, şehir kendi başına hareket eden nesnelerden oluşmuş bir meta-nesne olarak halihazırda bulunmaktadır, Gagik’in arabası dönerek eczanenin önünde belirir, havuzu anımsatan eczane su içinde bir köşede kalır, ayaklar melek kanatları takarak -melek tozunun etkisi- kendine yer arar, sokak başını ve sonunu göstermemek için uğraşır, röportaj kendini gruptan birine yaptırır, kısacası şeyler şehrinde şeyler kendi özneliklerine sahiptir, şeyler şeylerin iyesidir. Lili’nin yaptığı röportajlara bakalım, karakterlerle ilgili bilgilere oyunsuz taklasız ulaşırız buradan. Gagik’in babası milletvekili veya devletin üst kademelerinde görev alan mühim biri, annesi boşandıktan sonra evde pek durmayan bir gezgin, Gagik’in başıboşluğu labirentte kaybolmasına yol açmış. Babası başka bir kadınla evlendikten sonra çocuk da yapıyor, kız kardeşiyle iki yıldır görüşmediği halde Grig hemen bu kadınla da münasebet kuracak ve Gagik’in yaşamını biraz daha işgal edecek. “Cennet Kapısı” denen bir yer varmış Ermenistan’da, niyeti orayı bulup cehennemden kurtulmak fakat her an evrilen, değişen bir şehirde mümkün değil bu. Edita’nın Türk olması kadar mümkün ya da, Edita Türk mü? Söylenene göre evet, Türk asıllı veya, tayfaya ikide bir laf atan milliyetçi denyolardan nasıl kurtulduğunu bilmiyoruz ama sataşmalardan nasıl kurtulduklarını biliyoruz, umursamıyorlar. “Kahretsin, bu milletin gençleri bunlar değil mi?” Beş tekrardan sonra beyaz gürültü haline geliyor bu söz, mükerrer sıkıntı. Hayır, gençler o milletin değil, sosyal anlamda haymatloslar, bir aidiyetleri yok. Yedikleri haltlar yüzünden ilişkileri biterdi, bitmemesinde tek etken birbirlerine mahkum olmaları. Yanlış anlaşılmalar -Gagik’in Lili yerine Grig’e attığı mesaj, seks işleri- bağları zayıflatır, Gagik’in bir zaman tımarhaneye kapatılması tayfanın bir müddet dağılmasına yol açar ama Yerevan küçük yerdir, mutlaka karşılaşırlar. Yurt dışına giden milyon tane tanıdığın peşine takılmadıkları sürece mecburiyet caddesinde karşılaşmak işten değildir. Paylaştıkları şeyler de az değildir, hep beraber Gagik’in babaannesini ziyarete gidip geçmişe dair hikâyeler dinlerler, tabii tuhaflık olmadan babaanne de olmaz, kadının her işi saçlarıyla yaptığını görünce şaşırmamalıyız. Saçtan ibarettir kadın, iki yandan saldı mı çocukluktur, yaşlılıktır, ölümdür, canlı tarihtir. Başka ne, Grig iyice tozuttuğunda Gagik’in vekil babasını çekip vurur, bu yüzden tımarhaneye kapatılır. Uyuşturucu bağımlılığını kontrol altına almaya çalışmalı, şehre başka türlü katlanmak zorsa da ritme uymak, frekansı tutturmak önemlidir.
Rock çalar arka planda, nereye gitseler müzik de takip eder ekibi, Grig sürekli System Of A Down dinler ve şarkılardan alıntı yapar, Gagik’in başı nedense sürekli belaya girer de şekli şemali değişen şehir sayesinde kurtulur, Lili yarayı açtığı gibi toz olur, Edita bizimkilerin yanında dolanıp iyilik meleği rolünü oynar, Anna ve diğer kadınlar kabus veya güzel bir rüya gibi belirip kaybolurlar, her şey büyük bir hızla ilerler ve geride daha fazla ot veya toz kalmadığı zaman durur. Hikâye karışık ve eğlenceli, Tekgyozyan iyi zorlamış, güzel. Alıntıyla bitireyim: “Yerevan bizi rulet gibi döndürüp sağa fırlattı. Hızdan doğmuş tasvirler yan yana dizilip numaralandılar. Süreç, bir tasviri diğerine karıştırmıştı. İki sokak, birbirlerinin ağzına tükürürken kaza yapmışlardı. Opera binası da onların arasında kalmış kendi zavallı yerini ayarlamaya çalışıyordu.” (s. 34) En hareketli karakter Yerevan herhalde, huzursuzluktan kıpırdanıp duruyor. Ha, çevirinin sorunlu olduğu söyleniyor, vardır sorunu da üslubu doğru aktardığına dair bir sezgim var, bilmiyorum artık. Şunu söyleyebilirim, son okuması yapılmamış bu metnin, berbat.
Cevap yaz