Hendrik Groen? Biri. Komedyen, yazar veya gerçekten Amsterdam’daki huzurevlerinden birinde yaşayan bir adam. Bunamaktan ölümüne korkuyor ama tahlillerinde sıkıntı yok, o yaştaki biri için ilerleme demek bu. Hızlı yürüyemiyor, yediklerini döküyor, bir de altına kaçırma problemi var, onun dışında gayet sağlıklı Groen, günlük tutacak kadar şevkli de. Orta sınıftan biri, okuyup yazdığı yok pek, büyük değişiklik bu günlük tutma olayı. Joyce’tan yaptığı alıntıyı nereden buldu da yaptı, gerçek kimliği için bir ipucu mu bırakmak istedi bilmiyoruz, alıntıyı belki televizyon izlerken görmüştür, günlüğüne almıştır, açıklama yok. Geçmişine de değinmiyor pek, iki üç kayıttan öteye geçmez. Çok sevdiği eşi akıl hastanesinde, küçük kızları boğulduktan sonra aklını yavaş yavaş yitirmiş, en sonunda evin yarısını yakınca hastaneye kapatılmış. Yılda birkaç kez ziyaretine gidiyor Groen, eşini hâlâ seviyor ama hayat devam ediyor bir yandan, huzurevinde âşık olunacak kadınlar var. Arkadaşlar iyi, yaşlılar çok matrak, ruhu biraz çocuk kalmış insanlar için günler dolu dolu geçiyor. Groen için mesela, tek bir gün dışında tıkanmıyor hiç, kısa kısa yazsa da etrafında olup bitenleri oldukça iyi gözlemliyor, makaraya aldığı durumlarla kendine eğlence çıkarıyor. Tatlı tabağının üzerine kocaman kıçıyla oturan hanım günü güzelleştiriyor bir anda, Evert’in patavatsızlığı tatlıyla elbisenin müthiş bir kombin oluşturduğuna dikkat çekince Groen kahkaha atıyor ama kötü bakışlarla karşılaşır karşılaşmaz susuyorlar. İkisi iyi arkadaş, genellikle birlikte dolanıyorlar. Dengeliyorlar birbirlerini, Groen sakin, şişi de kebabı da yakmayan bir adam, herkese gülümseyerek yaklaşıyor, kimseye hayır diyemiyor, orta yolcu. Bir yıllık performansına bakmaya niyetleniyor, değişip değişmediğini gözlemleyecek. Ölmezse. Kimin öleceği belli olmuyor, odalarında düşüp ölenlerden başka uykularında daha derin bir uykuya dalanlar da var, orada ölüm piyango. Groen ölürse günlük yarım kalır, endişe verici ama daha da endişe verici olan Evert’in ölmesi. Söz almaya gidiyor Groen, insan en iyi dostuna güvenebilmeli. İstediğini alamıyor, kim böyle bir söz verebilir ki? Yıl tamamlanınca günlüğü yüksek sesle okuduktan sonra özellikle, Groen’un dostunu öldürmesi pek mümkün gözükmese de Evert’in yapabileceklerinin sınırı yok gerçekten, huysuz, deli bir ihtiyar. Çok eğlenceli.
Günleri birbirinden ayıran birkaç özellik var, hangi kurabiyenin dağıtılacağı örneğin. Önceki günlerin kurabiyeleri diş kıracak kadar bayat, kırılacak diş kaldıysa iş görür. Kurabiye faslıyla birlikte siyaset ve ekonomi yorumları geliyor arka arkaya, huzurevi yönetimi giderleri sürekli olarak kısmak istediği için söylentiler çıkıyor, ampuller ekonomik olanlarla değiştirilecek, yemeklerin çeşitliliği azalacak, devlet bir süre sonra birkaç yüz huzurevini kapatacak. Dünyanın en zengin ülkelerinden birinde yaşlıların değersizliğini yüze vuran uygulamalar Groen’un canını birkaç kez sıkıyor, aralara aylar girse de birkaç kayıtta yer alıyor bu mesele. Aşçılar değişiyor, kimi tuzu çok koyuyor, kimi yemeği güzel yapmıyor, o da sıkıntı. Yönetim yaşlıları kontrol altında tutmak için yönetmelik dışı eylemlere girişiyor, koridorlara kamera koymak bunlardan biri. Özel hayatın ihlali, Evert’in de yakalanması demek bu, akvaryumlara kek parçaları atarak balıkları öldürdüğü için herkesin başını belaya sokuyor ama bir süre sonra durmak zorunda kalıyor, maddi sıkıntıdan yakınan idareyi kamera masrafından kurtarıyor böylece. Yaşlıları önemseyen politikacıları destekleme kararı da o sıralarda veriliyor, seçim vaatlerini takip ederek oy verecekleri partiyi seçiyorlar ama pragmatik yaklaşmayanlar da var, II. Dünya Savaşı’nda Nazi yönetimini destekleyen tipleri başka bir yöne çekmek mümkün değil. Sadece maddi problemler değil söz konusu olan, evcil hayvan beslenmesine izin verilmediği için kedilerinden, köpeklerinden ayrılan yaşlılar mutsuz, doğru partiye oy vererek hayvanlarına kavuşmayı umuyorlar. Kraliyet ailesi seçime girse yaşlıların oylarının çoğunu alabilecek bir ortam var, insanların yaşlandıkça muhafazakârlaştığını söyleyen Groen bu yüzden kendi arkadaş grubu dışındakilerle zaman geçirmiyor, yaşamı boyunca sinirleri yeterince bozulmuş. Kokanlar da var üstelik, hayır diyemediği için bir davete icabet ettiği zaman kokan tanıdığına pek yaklaşmıyor, garip bir misafirlikten üstüne başına bir şey dökmeden kurtuluyor. Altına kaçırdığı için bol bol parfüm kullanıyor, aşağı bölgeye birkaç damla, üstüne başına, tamam. Başlarda bezlenmeye ihtiyacı yoksa da yılın sonuna doğru ilk bezini takmak zorunda kalıyor. Problem yok, yaşlılık. Zihninin gençliği her badireyi atlatmasını sağlıyor, hareketlerinin yavaşlamasını büyük bir dinginlikle karşılıyor. Müthiş gözlemci Groen, mevsimlerin geçişini ağaçların büründüğü renklerle anlatmasından sonra günlüğün tarihini düşünmeye gerek kalmıyor.
İlginç olaylar, kısa kısa. Bayan Brinkman köpeğiyle birlikte gömülmek istiyor, köpeğinin kemikleri çıkarılıp kendi mezarına konabilir mi? Kurallara aykırı, karşı çıkılıyor. Suriye’deki olaylar tırmandıkça huzurevindekiler Doğu’ya karşı düşmanlıkla doluyor, Hollanda askeri öldürülünce teni azıcık esmer olanlara kötü gözle bakılıyor. Mahalleler ten rengine göre ayrışmış, sokakta Doğuluların açığından geçiyorlar. Yaşlıların scooter sevdası yüzünden küçük çaplı sıkıntılar doğuyor, koridorlarda kullanmak riskli. Anja yönetimin sekreteri olarak alınacak bütün kararları biliyor, Groen’a ulaştırıyor. Yasa dışı işler döndüğü ortaya çıkınca yaşlı bir avukatı parlak günlerine geri döndürerek yönetime savaş açıyorlar, başta Groen var. “Biz Daha Ölmedik” grubu davanın peşini bırakmıyor, yaşamak için bir sebepleri daha var artık. Eefje’nin ortaya çıkmasıyla Groen ve Evert canlanıyorlar, dostluk sınırını aşmadan kadını uzaktan uzağa seviyorlar, pek tatlı. Grubun haftalık gezileri farklı konseptlere sahip, bir hafta aşçılık kursuna gidip yemek yaparlarken diğer hafta golf oynuyorlar, yaş ortalaması sekseni aşan bir grup için çok hareketliler ve mutlular. Düşmanlıklar beliriyor hemen, huzurevinin sakinleri grubun elemanlarını görünce dudak büküyorlar. Yaşamayı unutmuş gibiler, üzücü bu. Groen en gençleri, her ne kadar yaşlılığın ne olursa olsun geri döndürülemez bir süreç olduğunu bilse de Eefje’yle birlikteyken ergenlik zamanlarına dönüyor adeta, elli yıl önce karşılaşsalardı kesinlikle daha farklı davranırdı. Gecikmiş bir buluşma. Ne kadarını yaşarlarsa yanlarına kâr. Eefje felç geçirip yatağa düştüğünde, ölüme yavaş yavaş yaklaştığında yanında Groen var, kitap okuyup müzik dinletiyor. Kadının gözlerindeki minnettarlık bir süre sonra okunamaz hale geliyor, kısa süre sonra tamamen ayrılıyorlar. Bunu da kanıksıyor Groen, yaşlılıkta şaşılacak pek bir şey yok. Evert’in en çok korktuğu şey başına gelince yine aynı, önce birkaç parmak, sonra bir ayak kesiliyor. Her şey çok zor olurdu ama arkadaşlar iyidir, birbirlerine arka çıkarlar, dışarıdaki her anlarını birlikte geçirmek isterler. Hava çok soğuk veya sıcak değilse tabii, iki durumda da huzurevinde ölenlerin sayısı artıyor ama bizimkilerin moralini hiçbir şey bozamıyor. Günlüğün son kaydında yeni bir defter aldığını söylüyor Groen, biyografisinde yazdığına göre o defteri de doldurmuş. Bir sonraki yılı, 2014’ün günlüğünü de merak ediyor okur, tatlı ihtiyar Groen scooter aldı en son, yolda giderken biri suratına tükürdü, emekli maaşıyla başka ne alabileceğini merak ediyordu. Göreceğiz umarım ne aldığını.
Usul usul anlatıyor Groen, pek hoş.
Cevap yaz