Billy O’Callaghan – Coney Island Bebeğim

O’Callaghan’ın metni sinemaya kolaylıkla uyarlanabilir, aşırı yakınlaştırmaları çıkarırsak elde senaryo kalacak neredeyse. İlk sahne: Manhattan’dan geliyorlar, orada da hava buz. Arabada konuşmuyorlar, radyo açık. Başlarına gelecek şeyden önce aralarındaki güzelliğin yitişini uzatma gereğini hatırladıkça konuşuyorlar, gülüyorlar diyelim, Coney Island’a vardıkları zaman otele yerleşip yürüyüşe çıkıyorlar. Aceleyle, yan yana yürüyorlar, omuzlar kambur, başlar önde. “Etraflarında, bir şişe için eşikte sessiz sedasız çekişen birkaç sarhoştan ve Surf Avenue’daki Nathan’s’ın ilerisinde, gülünç ölçüde küçük bir köpeğe turuncu bir çamaşır ipiyle dolanan ihtiyar adamdan başka kimse yoktu. Sokaklar terk edilmiş gibiydi, kapatılmışlardı sanki. Dükkânların çoğu da kapalı burada, bazısı mevsimden ötürü indirmiş kepenkleri, bazısı bugünün alacağını defterden silmiş çoktan. Ticaret sıfırın altında.” (s. 7) Mekan boğucu, ilişkileri hava almıyor, yine de mutlular çünkü paylaşılacak zerreler kalmış aşka dair. Michael eşi Barb’ın kansere yakalandığını söyleyecek, Caitlin içinde yıkılan geleceğin gürültüsünü nihayet duyuracak Michael’a, Coney Island gezisi sonları olacak. Bu bir çizgi, yıllardır süren ilişkilerinin dönemeçlerini, kritik bölümlerini geçmişten güncele taştığı biçimde göreceğiz, ikinci çizgideyse çocukluklarından yetişkinliklerine iz bırakmış her şeyle karşılaşacağız, sevginin anatomisi hem ilişkiyle hem de bireysel yaşamla bütünlenecek, ayrılığın nedenleri ortaya çıkacak. İkinci çizgiyi bir ölçüde genişletiyor O’Callaghan, Caitlin’ın Barb’ı düşünerek verdiği kararın temelini, öncesinde Michael’la Caitlin’ın hangi koşullar altında karşılaştıklarını anlatarak hayatlarının dışına çıkmaya çalışan insanların cüretini, kararlılığını ve adım adım inşa ettikleri huzuru gösteriyor, ardından bağlılığın, sevginin, bir ölçüde de inadın dayanabileceği noktaya kadar getirip noktalıyor hikâyeyi. Dayanma noktalarının bir bir aşılması ilk çizgide karakterlerin düşüncelerinin kıvrımlarına dek incelenmesiyle anlaşılıyor, aşırı yakınlaşmadan kastım. İki çizginin dolandığı çoktur, örneğin Caitlin bronşlarla ilgili bir hastalığa yakalanan kız kardeşinin ölümüyle o kadar sarsılmıştır ki Michael’la birlikteyken bir zamanlar, kardeşi ölmeden öncesindeki kişiliğine sıkı sıkıya sarılmıştır, o zamanlar yeni evlendiği eşiyle karton bir mutluluğu yaşarlar ama yine de mutluluktur işte, kartonluğundan haberi yoktur Caitlin’ın. Gençliğinden itibaren devirmeye başladığı kitaplar hızla çoğalırken kırıntılar bir araya gelip öykü olarak dökülmeye başlar, Caitlin’ın birkaç öyküsü dergilerde yayımlandıktan sonra edebiyat ajanlarının şöyle bir yokladıkları da olmuştur ve Caitlin’ın yazmaya devam etmesini beklemişlerdir muhtemelen, sonuçta Michael’la karşılaştıktan sonra yazı çizi bahsi noktalanmıştır. Yitirdiklerinin yanında Barb’ın hastalığı virgülden noktaya döndürür son işareti, ilişkinin sonu gelmiştir. Bu kırığın diğer nedenleri de uzun uzun anlatılır, iyidir ama küçük işaretler daha iyidir sanırım: “Sonra bardağa çevirdi gözlerini, ardından ötelerde yayılan Coney Island göğünün bir parçasına, ayrıntıdan yoksun bulutların keçe gibi parçalarına baktı, o an her yerdeki gökten farksızdı bu da.” (s. 161) Travmalar ne kadar geride kalırsa kalsın yeni yaşantılara bir yerden ilişince hemen kendine benzetir dünyayı, kapana kıstırır, o biricik gökyüzü artık her yerdeki gökyüzüne döndüğü için Caitlin’ın kalmalık bir sebep bulması zordur artık. Michael bir başına kalacağından korkup Caitlin’ı bir başına kalmakla korkutur, çaresizlikten saldırıya geçmiştir de Caitlin birlikte geçirdikleri yıllarla birlikte ayrılığa dair sezgilerini geliştirmiştir, “ayrılıkların ilmini yapmıştır”. Arayacaktır nihayetinde, söz verir, sırf Michael’ın gözlerindeki hüznü hatırlasa bile arayacaktır çünkü aklında kalacak en sağlam, sarsılmaz, değişmez anı o gözlerdir, o ifade belleğin anıbozanlığıyla değişmeyecektir. Michael camın ardında kalıyor, araç hareket ettiğinde yağmur damlalarının arasından çarpık bir siluete dönüyor ve silinip gidiyor Caitlin’ın hayatından. Derin bir nefes almıştır Caitlin, öyle düşünmek hoşuma gidiyor, kendini gerçekleştiremeyip öykü yazmaya ara vermesi veya uzun zamandır güvende olmadığını hissetmesi biraz olsun Michael’la ilgiliyse düşen gözyaşlarının acılığı dinecektir. Esas hikâye böylece sona erer, mikro anlatının odaklandığı nesnelerin, odanın, Coney Island’ın ve geçmişin çift üzerindeki etkisi çok çok yakından görülmüştür, en küçük mimikler bile aktarılmıştır, öylesi bir gerçekçilik. Caitlin’ın güvensizliğinden üvey babası Paul’e, oradan da ikinci çizgiye varırız, ayrılığın hangi derinlikten itibaren ortaya çıktığı o kadar da sık dokunmamıştır, yine elenmiştir de yerleştirilmiştir aralara. Denk gelmişken, Caitlin’ın öyküyle ilgili düşünceleri aslında O’Callaghan’ın bu metindeki anlatım biçimine çıkıyor sanki: “Mesele daha yakından bakmaktaydı hem kendine hem etrafına, deriye vurmaya başlayan kimi duygusal uçları, belli bir ölçüde daima varlığını sürdüren ama hiç dikkat çekmeyen arzuları ve korkuları tanıyıp kabul etmekteydi. Aşka, sekse, aralarındaki şeylere, evcilik oyununa, kendini paylaşmaya, yemek pişirmeye, çamaşır yıkamaya, bozuklukları biriktirmeye, gün boyu koşuşturmaya dair ve onlara doğru hisler.” (s. 91)

Caitlin zaten o fotoğrafa hiç yerleşemediğini, yerleşmemesi gerektiğini anlayıp Michael’a sığınıyor da Michael’ın İrlanda günlerinde babasıyla yaşadıkları, okyanusu aşıp yeni bir başlangıç için kendini baştan kurması ve Barb’la dayanmak zorunda oldukları çifte yıkım mahvediyor adamı, nefes alacak bir boşluk gerektiği için Caitlin’a tutunuyor Mike. Ölümlerle başa çıkamadığını, kaostan bıktığını, düzen istediğini sebepler derinleştikçe anlamlandırıyoruz. Babasının İrlanda’da bir başına ölmesi, bedenin uzun zaman sonra bir kuyunun dibinde bulunması sarsıyor Mike’ı, yalnız ölmekten korkmaya başlıyor. James Matthew’un hastane faslı başlı başına facia, bu kısımda başlarına gelenlerden sonra dine sığınanlardan Barb’ın yavaş yavaş “kapanmasına” dek birkaç yakın çekim düşünceye ve olaya bakıyoruz. Aslında iyiler başta, Mike çok çalışarak iyi bir yaşam kurmaya çalışıyor, bir ölçüde de başarıyorlar ve çocukları doğuyor, Barb’la havalara uçsalar da çocuğun sağlık sorunları ortaya çıkınca hemen her gün hastaneye gidip minicik bedeni izliyorlar. Ölümün ardından aralarındaki son ip de kopuyor, gerisi sürüklenme. Caitlin’a bir barda rastlayana kadar hayatından pek bir şey anlamıyor Mike ki o karşılaşma, sonrasındaki cızt bıztlar incelikle anlatılmıştır, birlikte olmaktan başka çareleri yoktur adeta. Caitlin’ın yaraları o kadar derin değildir kıyasla, çocukken pek iyi anlaştığı üvey babası Paul’un bir gün ortadan kaybolmasıyla yitirmenin ne demek olduğunu, kaybolanın ardından bir kadının nasıl çökebileceğini deneyimler, annesinin mutsuzluğuna benzer bir duyguya kapılmamak için Thomas’la evlenmeyi tercih etmesi mantıklıdır. Aşk gibi bir şey var, yetersizliği Mike’la birlikte anlaşılacak. Thomas işinde gücünde bir genç, yükselecek ve daha da iyi kazanacak ama Caitlin’ı duymayacak hiçbir zaman, öyküleriyle ilgilenmeyecek, ara sıra gömleğinde ruj izleriyle dönecek eve. Makul, Caitlin evdeki düzene karşılık Mike’la kaosu ve Paul’un duyarlılığının karşılığını birlikte bulmuştur, zıtlığın gerdiği gönül telleri dıling dıling yankılanırken yalnızlık dağılır, doyum uzun sürer de ayrılmazlar, yılları aşmayı başarırlar da beklenen son gelir nihayet. Mike zaten kısa süre önce Barb’ın ölü evliliklerini gömmesiyle sarsılmışken bir de bu, Thomas’ın terfi edilince ülkenin diğer yakasına gitmek zorunda olması var ayrıca, Caitlin o rahatlığı ne olursa olsun yitirmek istemiyor içten içe. Farklı okumalara apaçık, geçmişten kurtulamamak da.

Çevirmeni övmeli en son. Üşendiğimden bakmadım da metnin kendinden, çeviriden veya ikisinden birden, o koyu atmosfer şahane canlanmış Türkçede. “İşmar etmek”, “tansık” gibi kimi sözcük tercihleri tartışılır, onun dışında tertemiz çeviri. Coney Island canımızı yaktı ama güzel yaktı, aşk bitecekse böyle bitsin. Bitmesin.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!