Apostolos Doxiadis – Petros Amca ve Goldbach Sanısı

Az sayıdaki öyküsüyle bilimkurguya damk diye damga vuran Ted Chiang’ın Geliş‘te “Sıfıra Bölünme” adlı bir öyküsü vardır, bilimkurgunun sadece robotlardan, uzaydan ve warp motorlu gemilerden ibaret olmadığını gösterir. Konusundan başka, öykünün kurgusu da ilginçtir, aksiyomlar halinde ilerleyen öyküde hikâyenin seyrini çizen aksiyomlar dallara ayrılarak Carl ve Renee’nin dağılan ilişkisinin nasıl “1+1=0” denklemine dönüştüğünü ispatlar, duyguların yoğunluğu eş olduğu için kusursuz bir denklemde “1” ve “1” aynı sayı değildir, Carl biten aşkının yasını tutarken Renee düştüğü dipten çıkıp ilişkiyi yürütmek istemektedir, cortlarlar tabii. O dip herhangi bir sayının herhangi bir sayıya eşit olduğunu gösteren, Renee’nin bulduğu formelizmdir, tabii bu yapının detayları açıklanmaz çünkü kurmacadır ama matematik Petros Amca’nın da belirttiği gibi kurgusal, soyut bir yapıdır, fiziğe falan uygulanmadığı müddetçe yaşamda somut bir karşılığı yoktur. Renee bilinen matematiği büyük oranda çürüttüğünü, insanlığın soyut bir yutturmacaya yaslandığını bulduktan sonra psikolojik olarak çöker, çocukluğundan beri uğraştığı matematik sağlam temellere dayanmamaktadır artık. Berkeley’deki meslektaşı Callahan’a buluşunu yollar Renee, Callahan çıkarımları çürütecek hiçbir görüş sunamaz, böylece Renee’yle Carl’ın sonları iyice yaklaşır. Öykünün biten bir evlilikle noktalanması belki tatmin etmez, Chiang müthiş fikrini tırt bir evliliğe uyarlayarak Renee’nin buluşunu ispatlamış oluyorsa tırtlık da ortadan kalkar, iyi bir kurgu çıkar ortaya. Her neyse, ilgili konuyla ilgili aralara sıkıştırılan bilgilerle Doxiadis’in metninde de karşılaşacağımız için birkaçına kısaca değinmeli: Principia Mathematica‘da “1+1=2” işleminin doğruluğunu kanıtlayacak kadar bilgiyi ancak 362. sayfada toparlayabilen Bertrand Russell ve Alfred Whitehead büyük matematikçiler olarak bilinirler ancak Petros Amca’ya göre Euler, Gauss gibilerinin yanında yer alamazlar, eğer en iyisi olunmayacaksa matematikle uğraşmak boşunadır zira matematikte gümüş madalya yoktur, ya altın ya hiç. David Hilbert 1900’de düzenlenen İkinci Uluslararası Matematik Kongresi’nde matematiğin çözülemeyen en önemli yirmi üç problemini sıralamış, birin ikiye eşit olduğunun asla ispatlanamayacak olmasını ön sıralara almıştı. Çok önemli bir fikirdi bu, önemini anlayan matematikçiyse azdı. Sonra Gödel ortaya çıktı ve matematiğin doğru olabilecek, ancak doğaları gereği kanıtlanamaz önermeler içerdiğini ve matematiğin doğruluğunun hiçbir aksiyonla kanıtlanamadığını ifade eden iki teori sunar, kısacası aritmetiğin “1=2” gibi sonuçlara varmayacağının hiçbir garantisi yoktu. İlk teoremi talihsiz bir şekilde çalışmalarının tam ortasında öğrenen Petros Amca işini gücünü bırakıp Almanya’ya giderek Gödel’in karşısına çıkacak, tuhaf adamı sarsarak teorisinden emin olup olmadığını soracaktı, çünkü kafayı kırmıştı biraz, ömrü boyunca üzerinde çalıştığı problemin hiçliğe çıkmasından korkuyordu. Daha da sonra Gerhard Gentzen 1936’da şüpheli bir yol kullanarak aritmetiğin aslında tutarlı olduğuna dair bir kanıt sundu, şüpheli olanı kabul ederek bariz olanı kanıtlaması önemliydi. Albert Einstein matematik kurallarının gerçeği yansıttıkları sürece kesin olmadıklarını, kesin oldukları sürece de gerçeği yansıtmadıklarını söylemişti, bir başkası matematiğe güvenilmeyecekse evrende neye güvenileceğini sorgulamıştı, kısacası soyut yapıların güvenilirliğine dair pek çok fırtına kopmuştu bir zamanlar, büyük matematikçiler bu konu üzerinde çalıştılar ve bulgularıyla pek çok yaşamı mahvettiler belki, Petros Amca bu mahvolanlardan biri. Renee’yle benzerliği vardığı sonuçlarda değil de yıkımında diyeyim, ikisi de edindikleri bilgilerle patolojik vakaya dönüşüyorlar. Petros Amca’nın yıkımı onlarca yıla yayıldığı için roman halinde, bunun gerçekliğine inanabiliriz.

Goldbach 1742’de Euler’e yazdığı mektubunda matematik âleminin en kazık problemlerinden birini ortaya atar: “2’den büyük her çift sayı, iki asal sayının toplamına eşittir”. Aslında problemi üç sayıdan ikisinin toplamı üzerinden kursa da esas meseleyi belirleyen Euler’dir, bu bilgiyi kitabın hazırlanışına yardım eden Ali Nesin’e borçluyuz sanırım ya da anlatıcının düştüğü dipnota. “Yeğen” diyeyim bundan sonra, Yeğen de amcasının izinde bir matematikçi olmak için yıllarını çürütürken amcasının giz dolu yaşamını aydınlatmak için elinden gelen her şeyi yapar, dahil olduğu dünyanın en büyük problemleriyle üniversite zamanlarında tanışır. Çocukken münzevi amca hakkında kulaktan dolma bilgiler edinir sadece, zamanında büyük bir matematik dâhisi olan, genç yaşta Almanya’nın en önemli matematik profesörlerinden birine dönüşen amcasının Atina yakınlarındaki bir köyde münzevi hayatı yaşamasının nedenlerini bir türlü anlayamaz. Yeğenin babasına göre abisi zamanında saçma bir probleme kafayı takmış, hayatını mahvetmiştir, bu yüzden yanına yaklaşmak dahi sakıncalıdır çünkü takıntısını bulaştırabilir, aklı zehirleyebilir, her türlü arızayı çıkarabilir. Yeğen umursamaz, amcasının yaşadığı dağ evine giderek matematikçi olmak istediğini söyler. Petros yeğeninin gerçekten matematikçi olmak isteyip istemediğini sınar, yaz boyunca uğraşıp çözmesi için basitmiş gibi görünen bir problemi anlatır. Yeğen uğraşır, formüller uydurur, denklemler kurar ama beceremez çözmeyi, nihayetinde Petros yeğeninde matematikçi kumaşının olmadığını söyler. Zehri bir kere almıştır Yeğen, okulunun en iyi matematik öğrencisi olarak ABD’deki iyi üniversitelerden birine giderek matematik öğrenmeye başlar. Oda arkadaşı, matematiğin potansiyel yıldızı Sammy’ye amcasının verdiği problemden bahsedince kahkaha atar Sammy, Yeğen aslında Goldbach Hipotezi’ni kanıtlamaya çalışmış ve yaz tatilini berbat etmiştir. Küfür kâfir bir mektup yazar Yeğen, amcasına küfürler eder, tatilde memleketine dönüp amcasını görmeye gidince de olağanüstü hikâyeyi dinler. Öfkesini yutar çünkü Sammy’nin küçük çaplı araştırması Petros’un tam bir şarlatan olduğunu ortaya çıkarmıştır, Sammy’ye göre adının iki makalede geçmesi Petros’u büyük bir matematikçi yapmaz, olayların arka yüzünü öğrenmek isteyen Yeğen amcasının karşısına oturur, geçmişi eşelemeye başlar. Petros ilk kez o kadar uzun konuşur, anlattığına göre daha çocukken onca problemi çözerek dikkat çeker ve iyi bir eğitim alması için Berlin’e yollanır. Eğitimini Isolde’ye duyduğu aşkla birlikte sürdürür, kızın ansızın ayrılmasıyla birlikte matematiği takıntı haline getirir, bir gün çok önemli bir buluşla adını her yerde geçirecek ve Isolde’nin görmesini sağlayacaktır. Birinci Dünya Savaşı çıkınca önce İsviçre’ye, oradan da İngiltere’ye geçer. Hardy, Littlewood ve Hintli dâhi Ramanujan çalışmalarını sürdürürken Petros’u da aralarına dahil ederler. Özellikle Ramanujan’la ilgili bölümler heyecan verici, adamın yeteneğini bildiğim için ortaya her çıktığında gözlerimi dört açtım. Neyse, Petros üzerinde pek durulmayan ölü bir alanda, Goldbach Hipotezi üzerinde çalışmaya başlar, Ramanujan’ın o meşhur önsezilerinden biri o işin hiçbir yere çıkmayacağını gösterse de yolundan şaşmaz Petros, bir gün Turing odasına gelene kadar. Bu da başka bir heyecan dalgası, tabii Petros’un yaşamını darmadağın etmesi Turing’e biraz kızmamıza yol açabilir ama onun bir suçu yok. Turing Almanca bir metnin çevirisi için Petros’un odasına geldiğinde Gödel’in teorilerinden bahseder ve çalışmasının bir yere varmayabileceğini anlayan Petros’u şaşırtır. Suç Petros’tadır aslında, matematik çalışmaları sırasında da hemen hiçbir meslektaşıyla iletişim kurmadığı, literatürü de takip etmediği için gelişmelerden haberdar değildir. Almanya’ya gidip Gödel’i bulur, yukarıda değindiğim olay. Dünyası başına yıkılır adamın, farklı tekniklerle sürdürdüğü çalışmasını satranç oynamak için yarıda bırakır. Bir süre sonra Turing’den bir telgraf gelir, ABD’de çalışmalarını sürdüren dâhi Gödel’in teorisini çürüten bir teori geliştirdiğini bildirir. Petros yaşlanmıştır artık, İkinci Dünya Savaşı çıktığında persona non grata ilan edilir ve çalıştığı üniversiteden şutlanır, Yunanistan’a dönerek bir süre daha uğraşsa da akıl sağlığını kaybetme korkusuyla çalışmalarını yarım bırakır. Gerisi Yeğen’in Petros’u tekrar fişeklemesi, entrikalar, katakulliler.

Şahane bir roman, matematiğe ve satranca ilgi duyanlar mutlaka okumalı.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!