Toplantı odasında polis yavaş yavaş anlatıyor, kadın dinlerken başını kaldırıp baktığında kaçan gözleri görüyor, odanın bir ucundan diğer ucuna gerilim. Kadın başkalarının başından geçen bir olayı anlatıyor sonra, adam kadının başına gelmiş gibi dinliyor, soruşturma süreci ve genel olarak kolluk işleriyle ilgili bilgi veriyor. Polisiye bir roman yazdığını söylüyor kadın, bilgiye ihtiyacı var en az aşka duyduğu ihtiyaç kadar, adam e-posta adresini veriyor sonraki konuşmaları için. Adam Lee Seonwoo, kadın Jeong Soojin, adamı o kadar derinden tanıyamıyoruz ama anlatıcı Jeong yalnızlığını gündelik yaşama yayarak görünür kılıyor. “Yazar hanım” diyor Lee, sadece yardım etmek değil istediği, birlikte yemeğe çıkıp bir şeyler içtiklerinde iyice belli ediyor ama temkinliler, özellikle Jeong çok dikkat ediyor, eşiyle çocuğunu ihmal etmemeye çalışırken işini gücünü sürdürmekte zorlanıyor. Kızının okulundaki görevlerini yabancılıyor en başta, anne polis olmak yorucu, çocukların güvenliğini sağlamak için zorla verilen vazifesi gücünü eksiltiyor. Asıl sorun yazarlığında, kaynak kodun bozunumu yüzünden, en azından bozulduğunu düşündüğü için yaşamının on yıldır durduğunu düşünüyor. “On yıldır Yangju hakkında yazıyordum. On yıl boyunca bir hikâyeye tutunmak, sandığımdan çok daha usandırıcı ve meşakkatliydi. Üstelik kendi yeteneklerimi sorgulamama neden olmuştu. Ancak Lee Seonwoo’nun cevaplarındaki bazı ifadeleri gördüğümde, onlardan bir tanesiyle bile Yangju hikâyesini hemen bitirebileceğimi düşünüyordum.” (s. 11) Gediklerin büyüklüğü karşısında Jeong’u bütün yönleriyle kuramıyoruz başta, gerçekten on yıl boyunca bir romanı yazmaya çalışmasının, tek bir sözcüğe erişebilmek için yaşamını tepeleme doldurmaya çalışmasının bir tür takıntıya döndüğü malum da patolojinin seviyesi nedir, yetenek ne ölçüdedir, bunlar zamanla ortaya çıkıyor. Tek bir kitabı yok, yazdığı başka bir şey var mı, eh, öyküleri sayılabilir ama hiçbir edebiyat dergisi basmamış, Jeong’a başarısız yazar damgasını yapıştırmalı mıyız? Masalcı annelikten bıktığını düşünürsek polis annelik tercihi önem kazanıyor, Lee’ye yakınlaşmak için derinlerden gelen bir dürtünün sonucu belki, iş arkadaşlarının yaşadıkları ilişkilerin doğasına dair düşündüklerini de katarsak bilincin gerisinde kalanları daha iyi yorumlayabiliriz. Gösterilenin aşırılığını da: “Kendimi suçlamak ve öfkelenmek benim işimdi. Son on yılımı yarıya bölersek, bir yanda kendini suçlama, diğer yanda öfke vardı. Aynı şey zihnimi ikiye böldüğümde de söylenebilirdi.” (s. 15) Öfke sıklıkla ortaya çıkan bir duygu değil, Soojin kızının sorumluluğunu hissettiği zaman yıkıcılığa varıyor ama kızını ne kadar sevdiğini bir an olsun çıkarmıyor aklından, kızının farkına varmasını istediği bir durum, tabii o yaşta bir çocuk için mümkün değil bu. Eşi ayrı hikâye, kendi annesi dahi eşinin kıymetini bilmesini söylüyor ama bir zamanlar aralarında ne varsa çoktan yitmiş, adam cinsellik namına hiçbir umut göstermiyor. Tanıştıkları zaman hayranlığını belirtmişti oysa, ödül alan öykülerin yazarının fotoğraflarını çekmişti, nasıl o hale geldiklerinin hikâyesi yok. Geriye dönüşler kilit noktalara odaklanmıyor, sadece şimdinin belli belirsiz uzantıları, Jeong yaşadıklarını geçmişle tartmaktan uzak duruyor, değersizliği ön planda. “Ben diğer çalışan anneler gibi ekonomik anlamda bağımsız bir yaşam sürmüyordum. Önden parasını alıp kitap yayınlayarak geçinen yazarlar gibi değildim. aslında ben hiçbir şeydim.” (s. 23) Eşinin şikayet etmeye başlamasından sonra annesinin evine gidip geceyi orada geçirmesi, evlilik hayatı boyunca ilk kez habersiz bırakması eşiyle çocuğunu, daha sert bir diyet yok özgürlüğünü kazanması için. Sevgiye muhtaç çocuk, zerre sevgi taşımayan eş, arada kalan Jeong.
Altmış iki yaşındaki annenin görünümüyle otuz dokuz yaşındaki Jeong’un görünümü arasındaki benzerlikler, Jeong’un lisede edindiği zamansallığı yaşamının ilerleyen dönemlerinde olaylar arasındaki uzaklığı ölçmede kullanması, fotoğraflardan çıkan anlamların kıyasla canlanması aynada, mesela bazen gençliğin bazen yaşlılığın görünmesi gerçek bir yansıma, Jeong elinden kayıp giden kimliğini bulmaya çalışırken yaşamaktan başka çaresi olmadığını anlıyor. Yıkabilir veya sürdürebilir, tedirginliği bariz, ne olacağına dair hiçbir fikri yok ama işaretlerle belli ediyor aslında, örneğin eşiyle kızı pek sevmedikleri tavuk yemeğinin anlamını düşünmüşlerse Jeong’da neyin ters gittiğini anlayabilirler ama kız küçük, adam da eşlikten istifa edeli çok olmuş, özgürlüğün temsili haline gelmiş tavuk haşlama onlar için sevmedikleri bir yemekten fazlası değil. Gerilim orada da var, aileye eş bakıyorsa yemek istediği şeyleri sofrada göremeyince suratını asması çekilecek dert değil ki ekonomik bağımsızlığa sahip olmadığını defalarca dile getiriyor Jeong. Kardeşlerinin okumayıp kendisinin iyice bir okumasına rağmen onlardan çok daha az kazanması misal, suçluluk duymak için sağlam gerekçelerden biri, yazamadığı metnin yükü de omuzlarına binince zor. “Dinlendiğimde kendimi suçlu hisseder, dinlenemezdim. Bir roman yazmak için didinip durmuştum. Çalışan bir anne olmadığım halde bir buçuk iki yaşındaki çocuğumu kreşe teslim ediyordum. Oysa o henüz, bir çocuğun ömür boyu sürecek kişiliğinin oluştuğu üç yaşına bile basmamıştı. Buna rağmen onu yalnız bırakmıştım. Onunla olmak, ona bakmak zor geldiği için değil, kesinlikle öyle olduğu için değil, sırf roman yazabilmek için. Kimsenin yayınlamak istemediği romanım için.” (s. 45) Hayatının kontrolünün elinde olmadığını hissediyor diyelim Jeong, kızına ekşiyip sokakta nasıl davranacağını dikte ediyor. Güvenlikçi amca kargo geldiğini söylerse, öğretmeni eve gelmek isterse, evine çağıran arkadaşının abisi de yanındaysa hiçbir teklifi kabul etmeyecek, insanlardan uzak durmaya devam edecek. İlaçların etkisiyle paranoya seviyesi belli bir düzeyde ama tam bir sabitlik yok, âşık olduğu zaman ilaçlarını kullanmayı bırakınca Jeong’un durumu iyileşse de tam bir mutluluk mümkün değil, Lee insanın birazcık da suçlu yaşaması gerektiğini söyleyince otokontrolü tetikleniyor ve mesafeyi baştan ayarlama ihtiyacı duyuyor. Serçe tedirginliği mi bu, aslında çocukluktan gelen başka bir sorun var, babasının ölümünden annesinin sorumlu olup olmadığını ciddi ciddi düşünmüş Jeong, halasıyla amcasının suçlamalarını duyduktan yıllar sonra yazmaya çalıştığı romandaki gizem hangi olaylarla açığa çıkıyor, malum. “Evlenmeden önce, evliliğin beni ailemden biraz olsun uzaklaştıracağını düşünmüştüm. Sırf annemden ve babamın kardeşlerinden uzak olmak adına evlenmemin yanlış olduğunu bilmiyordum.” (s. 65) Eyvah. Baba intihar mı etti, eşi tarafından mı öldürüldü, aslında yaşamını çözümlemeye çalışıyor Jeong, romanını tamamlasa cevaba ulaşacak ama Lee’yle yaşadığı üstü kapalı ilişki yüzünden ketlendiğini de hissediyor. Radikal çözüm: uzun süre konuşmadıklarında romana devam edebilmek için Lee’yle konuşmalarını silmesi gerektiğini düşünüyor Jeong, eli tuşa gidiyor ama oldukça zor, zira bir aşkı silmek için sağlam bir gerekçe lazım. Yaşamı hafifletmekten daha sağlamı yok, basıyor Jeong, polisle arasındaki her şeyi yok edip romanına alıyor. Tekrar karşılaşacaklar ama itme çekme yok artık, ortadan kalkan şeylerin bıraktığı boşluğa dolar yaşama dair bütün çözümler. Babasının sadakatsizliği, annesinin çaresizliği, bütün bunlar kara delikler olarak yeterince büyümüştü Jeong için, hayatını yutacak kadar büyüktü, Jeong kendini durdurana dek. Jaluziyi indirmemesini söyleyen Lee’yi dinlemeyip kesiyor ilişkiyi, adamı görmek istemediği için aralarındaki tek bağı da koparıyor. Buradan yine bir aydınlık çıkar mı acaba, romanı yazabilmek için olağanın dışına çıkması gerekiyordu, hissettiği bir eksikliği gidermek, mesela âşık olmak iyi bir çözümdü, bu yüzden tutkuya engel olmayıp platonikliğin ötesine geçti, sonra tansiyonu kasten ayarlamayıp birbirlerini ıskalamalarını sağladı ve romanını noktaladı. Noktaladıysa, bir de domuzlar girecek hikâyeye, popolu rüyalar, annelerin sabıkalı bir anneye karşı hisleri, gündelik yaşamdan olaycıklar.
Sessiz, sakin bir hikâye. İyidir.
Cevap yaz