Her ailenin mutluluğu da mutsuzluğu da farklıdır, insanın mutluluğu ve mutsuzluğu farklıdır, her şey her şeye göre bambaşkadır, mesela şu kırmızı renk konusunda akşama kadar kavga edebilir, birbirimizi kırabiliriz çünkü o, kırmızıdır, evet ama kavga etmek istiyorsak edeceğiz demektir, kırmızı bahane. Bu vesileyle anneannemi tanıtmak isterim, anneannemi metne bağlayacağım. Diyelim hikâyesini öyküye dönüştüreceğim anneannemin ki bir kısmını dönüştürdüm, altı vakte kadar okuyacağız umarım. Neyse, anneannem “A” olsun, anneannemin kız kardeşi “B” ve erkek kardeşi “C”. A’yla B arasında on bir yaş fark var, C’yle on beş. A öğretmen babasından şepeşilleyi yiyor çocukken, okumaya niyeti yok veya kafası almıyor diye çat, merdivenlerden yuvarlanıyor ve uçtum aklı iyice uçuyor, duyma yetisini büyük ölçüde yitiriyor. Geçen yaz Mustafakemalpaşa’ya gidince büyükbüyükpederin müdürlük yaptığı okula gittim, okulun ilk müdürü olduğu için fotoğrafını en başa asmışlar. Sert bir adam. Mükemmeliyetçi. Bilmediği yokmuş, imamlık da yaparmış ahaliye. Bizim aile ağacını çıkaran bir büyükdayımız vardı, tey iki yüz yıl önce yaşamış bir Nakşibendi şeyhi varmış ailede, onu bulmuştu. Yirmi yılını ayırmış bu işe dayımız, arşivlere gitmiş, Tunus’a kadar izimizi sürmüş. Tebrik ederiz. Eh, biraz daha şapşallaşmış A, sonra kardeşleri olunca ailenin kara koyun kontenjanını doldurmuş hemen. Ablalığı yaramaz kardeşlerle boğuşmaktan öteye gidememiş ne yazık ki, küçük kardeş hemen bir teğmenle evlenmiş, daha küçük kardeş de kaymakam olmuş. A’ya karşı cephe almışlar daha küçük yaşta, aile toplantıları hırgürlü geçermiş. Büyükbüyükpeder ölünce mal davası bu kez, C’yle B hemen dümeni tutmuşlar, A’ya kocaman bir arazi karşılığında minicik bir ev vermişler Yalova’dan. Tarlayı ne yapasıymış zaten A, ev daha iyiymiş, satarmış en azından da para edermiş. Arazinin büyüklüğüne değinmiyorum, 1920’lerde civarı çok temiz kapatmış beyefendi, mirası bölüştürmeden vefat edince çıngar çıkmış tabii. Lanet etmiş A, kardeşlerinin istediklerini yapmış. B’nin tarlasından dünyanın en güzel karpuzunu yediğimi hatırlarım çocukken, C’nin kısmında da ortakçıların köpekleriyle oynardık. A’dan habersiz gidiyorduk tabii, annem surat asardı ama teyzesiyle dayısı, gitmesek olmaz. O zamanları yazıyorum diyelim, yılda birkaç kez büyükbüyükanneyi görmeye gidiyorlar ama ortalık buz, kimse konuşmuyor, anne konuşturmaya çalışsa da olmuyor, bir şey yitmiş, imalı sözlerden ötesine geçemiyorlar, çocukluklarını geçirdikleri bahçeden söz açılınca gözlerinde bir parıltı, mesele mirasa gelecek gibi olduğunda karanlık. Hava kaskatı, kimse yumuşatamıyor, annelerini de bırakamıyorlar. Ailenin kıskacında birkaç insan saate bakıp duruyor, annelerinin uykusu gelince gidecekler, bir dahaki toplaşmaya kadar konuşmayacaklar. Hikâye aşağı yukarı bu, her birini ayrı ayrı ele alsam, C’nin eşiyle problemlerini, B’nin sakat oğlunu, A’nın kırgınlığını anlatsam, havaya asılı bakışların serleşip yumuşadığı anları. Çok hüzünlü bir şey var burada. Birbirlerini sevmişler yine de, onca soruna rağmen çok zor durumlarda yardıma koşmuşlar, bırakmamışlar birbirlerini. İnsan kendine en çok benzeyene acının büyüğünü çektirirmiş, makul. Kendinden bir tane daha varsa öfkesini ondan çıkaracaktır, başarısızlıklarıyla başka türlü yüzleşemeyebilir.
Némirovsky’nin uzun öyküsü tam bu noktadan yakalıyor okuru, soyadları ve birkaç yüz hattından başka ortak noktaları kalmamış üç kardeş her pazar annelerinin evinde toplanıyorlar, eşleri de geliyor, bazen çocukları, konuşacak bir şey bulamadan öylece oturup geçmişi üç biçimde kuruyorlar. Anna Demestre çocuklarını bir arada tutmaya çalışırken onları ne kadar boğduğunun farkında değil, aralarındaki husumeti ortadan kaldırmak için elinden geleni yapıyorsa da kırklı yaşlarındaki adamların sorunlarını çözemiyor. Albert, Alain ve Augustin o akşam şöyle bir el sıkışıyorlar, koltuklarına oturup zamanın gacır gucur geçmesini bekliyorlar, bilinir ki gacır gucur geçen zaman bir yerlere sıkışır da kulaklarda cızırtıya dönüşür, ilerlemez. Arızalarını hemen ortaya döker çocuklar, geçmeyen zamanın sıkıntısından: “Karılarına hitap ederken bir anda her zamanki kısık, boğuk, kolayca öfkelenen seslerine, keyif ve huzur ifadesinin bir maske gibi düştüğü gerçek yüzlerine dönüyorlardı. Bir nevi suç ortaklığı, çiftleri hemencecik birbirlerinden yalıttı.” (s. 11) Eskiden beri birbirlerinden yakınırlar, “hayvan” veya “enayi” hitaplarıyla konuşurlar, çekiştirirler, yaşamlarının doğurduğu tatminsizliğin bedelidir bu. Neden öylesi yılgın olduklarını bilmeyiz, ailenin geçmişinden pek bahsedilmez, o akşam yaşananlardan başka bir şeyi bilemeyeceğiz. Ara ara geçmişe kısa bakışlar atılıyor da çözümlenmiyor bu mesele, belki de gizemliliğiyle daha iyi. Albert zengin, eşinin ailesinden gelen servetle kendininkini birleştirerek hisse senedi alıp satıyor, Augustin eşinin sözünden çıkmıyor, onun gözlerinden görüyor dünyayı. Alain en küçükleri, uçarı, aralarında yaş farkı var biraz. Eşleriyle ilgili çok önemli bir mevzu yok, çocuklarıyla ilgili de, aileleriyle huzurlu olmadıklarını söyleyebiliriz bir. Öyle küt diye düşmez ortaya bu dert, Némirovsky ağır ağır, maharetle kurar anlatıyı. Yemek sahnesi, annenin aşçılığını ağız birliğiyle överler, hemen ardından Alain’e hakaret ederler çünkü kestaneleri ateşten almak için yine kardeşlerini kullanmıştır, önceden olduğu gibi işlerini kardeşlerine yaptırmaya devam eder. Tahvil bahsi açılınca tartışma uzar, Anna çok iyi işitmesine rağmen sağırı oynar tartışma sırasında. İçten içe öfkelenir, çocuklarını o hale getiren aslında eşleridir, hiçbirini sevmez ve kulp takar hemen, birinin yaptığı yemek biraz fazla tuzlu olmuştur, diğerinin bir şeyi öyle olmazdır, kadınlar kaynanalarının bu huyunu bildiklerinden kulak asmazlar ama kinlerini sıcak tutarlar, Anna’nın ölmesini beklerler içten içe.
Başka bir katman eklenir hemen, başka bir katman lazım ki bu huzursuzluk meyvelerini versin. Alain bir yatırım için kardeşlerinden para ister, daha doğrusu yatırıma iştirak etmelerini ister ve alaycı bakışlarla karşılaşır hemen. İki kardeş de Alain’e yardım ettikleri kadar kimseye yardım etmediklerini bilirler, Alain’in arkasını onlar toplamıştır, dolayısıyla yardım etmeye gönüllü değillerdir pek. Gece böyle sonlanır, Anna çocuklarıyla vedalaşır ve hastalığı nükseder. Durumu kötüdür, hemen haber uçurulur ve çocuklar geri döner. Doktor o gecenin çok kritik olduğunu söyler, çocuklar nöbet tutmaya karar verirler. Uykusuz bir gece, Alain’in açılması için uygun. Başkasına âşıktır Alain, yıllardır metresiyle birlikte ikinci bir yaşam sürdürmektedir. Âşık olduğu kadın ve eşi uzaklara gitmeye karar vermişlerdir, Alain para bulursa onların işlerine ortak olmak için kadının eşiyle anlaşmıştır. 100 bin frank lazım, Alain parayı bulacağını söyleyerek adamı temin eder, kredi çektirir, parayı bulamazsa iflasa yol açacak, kadınla muhtemelen bir daha görüşemeyecektir. Kardeşlerinin karşısında gözyaşı döker, durumu anlatır ve düşünmeleri için zaman verir onlara. Son bir yardım, hayatının aşkıyla birlikte olmak için. August ve Albert düşünür, özellikle August, kendi eşiyle Alain’in eşi kardeştir çünkü, Alain gittiği zaman baldızıyla çocuklarının bakımı ona kalacaktır belli ki. O yükü taşımak istemezler, annelerinin yıkıldığını da görmek istemezler, kısacası Alain’in geride bırakacağı enkazı kaldırmaya gönülleri yoktur ama adamın o haline kayıtsız da kalamazlar. Gecenin sonunda kesin bir cevap ister Alain, 100 bin frank gerektiğini söyleyince gözler fal taşı gibi açılır, şefkat yerini sinizme bırakır hemen. Çaresizlik içinde evden çıkar Alain, kardeşlik kesin olarak ortadan kalkmıştır artık. Kan bağının ne kadar dayanıklı olduğunu görürüz. Mesela annem veya abim hayvan gibi kredi çekmemi isteseler çekerim ama babamın cenazesine gitmeyeceğim. Herkesin kendine has mutluluğu ve mutsuzluğu, aileye de has.
Alengirsiz anlatım, etkileyici konu. İyi metin, okunası. Kapak resminde kırılan ayak Alain.
Cevap yaz