Murat Belge’yle nehir söyleşi.
Babası Burhan Belge Saint Joseph’ten mezun olunca Almanya’ya gidiyor, Spartakist Hareket’e katılıyor. Savaş sırasında Türk öğrenciler gemiye doldurulup Türkiye’ye gönderiliyorlar, Burhan Belge üniversiteye devam etmiyor, Aydınlık tayfasına katılıyor, Atatürk’ün çevresine giriyor. Zsa Zsa Gabor’la evleniyor o sıra, Atatürk ve Zsa Zsa Gabor arasında yaşandığı söylenen ilişkiye biraz değiniyor Murat Belge, Gabor’un anılarının biraz şişirilmiş olduğunu ekleyerek sonuçta bir şeyler yaşandığını söylüyor. Neyse, Kadro‘da da yazıyor Burhan Belge, eniştesi Yakup Kadri Karaosmanoğlu’yla birlikte. İlginçtir, Murat Belge’nin dayısıyla halası evleniyorlar, Yakup Kadri ve Leman Hala işte. Dergi ekibi dağıtılıyor, üzerine Yakup Kadri’ye büyükelçiliklerde görevler veriliyor. Zoraki Diplomat‘ta anlatıyor o zamanları Yakup Kadri, Tahran’daki büyükelçilik binasında böcekler mi dolanıyormuş, virane miymiş, öyle bir şeyler. Biraz serzenişte de bulunuyor, zira istemez gibi gözüküyor bu görevleri ama Murat Belge’ye göre doğuştan diplomat olduğu için belki de işin sadece zorakiliğinden şikayetçidir, bilemiyorum. O dönemde Almancılık yükselişte olduğu için, dergi tayfası da -özellikle Burhan Belge- İtalyanlara ve Almanlara ateş püskürdüğü için dağıtılıyorlar bir güzel, ardından Murat Belge doğuyor, Ankara’da. Ankara’yı hiç sevmediğini söylüyor, ilk anıları İzmir’den. Annesiyle babası o beş yaşındayken ayrılmışlar, anneanne ve anne yanında büyümüş. Babasıyla derin bir ilişkisi yok çocukken, ergenliğinden itibaren bir yakınlık başlıyor ama babasının dördüncü eşi galiba, arıza çıkarıyor sürekli. Bu sırada aile İstanbul’a taşınmış, Moda’ya yerleşmiş. Sokağa pek salınmamış Belge, lise yıllarına kadar evde oturup kitapları karıştırırmış, sonrasında yüzme kulüplerinde takılmalar, sağlam arkadaşlıklar derken High School’a yatılı olarak girmiş, Robert Kolej’in muadili gibi bir şey bu okul. Ömer Madra’yı hatırlıyor Belge, iyi futbol oynarlarmış. Okumuşlar da, Belge’ye göre öykü, roman falan yazmamasının sebebi on dört yaşındayken Dostoyevski okuması. Bu alanda yaratıcılığının pek baskın olmadığını söylüyor, deneme ve makale dışında pek bir şey kaleme almamasının sebebi o dönemde okuduğu büyük yazarlar. Bir sene de ABD’ye gidiyor değişim programıyla, o sıralarda darbe oluyor, DP’li Burhan Belge’yle birlikte pek çok insan hapse atılıyor. Babasının çevresini iyi hatırlıyor Murat Belge, 6-7 Eylül faciasından sonra bir araya gelip, “Biz bu boku nasıl yedik?” diye konuştuklarını anlatıyor, o tayfayı hiç sevmediğini söylüyor. Fatin Rüştü Zorlu’ya hakaretler edildiğini hatırlıyor bir de, olup biteni eleştirmeye başlayınca adamı dışlamışlar Belge’ye göre. İlginç bir nokta da Tahkikat Komisyonu olayı, daha doğrusu Belge’nin yaklaşımı ilginç. Hükümeti devirme maksatlı alavere çevrildiği için Komisyon’un kurulduğunu söylüyor, üstelik muhalefetin ölçüsüz olduğunu, baraj yapımında bile Menderes’e karşı çıkan bir sol yapı olduğunu belirtiyor. “İlerlemeye karşı bu tür muhalefet bugün hâlâ sol adına sürdürülen bir şeydir. Havaalanı yapılmasına karşı çıkılır, termik santral, nükleer santral, ne varsa hepsine karşı çıkılır sol adına…” (s. 62) Bu çok su götürür, hiç girmiyorum. O dönemdeki yargılamaların hukuka sığar yanı olmadığını söylüyor Belge, babası Kayseri’de hapse atılıyor, beş yıl kalıyor orada sanırım. Bunlar olurken Murat Belge filoloji okumaya başlıyor, hocaları Mina Urgan, Berna Moran, Cevat Çapan, Akşit Göktürk falan, yıldızlar karması gibi. Aralarından en çok Berna Moran’ı beğendiğini söylüyor, rol modeli o, ikinci sırada Memet Fuat var. Memet Fuat’tan titiz çalışmayı öğrendiğini söylüyor, ilk çevirilerini -Joyce, Faulkner vs.- Memet Fuat’ın isteğiyle yapmış. Rasih Güran’la da tanışıyor, edebi çevresi o dönemde genişliyor. Asistan oluyor bir de, ailesinin durumu çok kötü olduğu için yarı zamanlı işler yapmaya başlıyor, hatta bir hocasının bütün gayretine rağmen Oxford’a gitmeyişini de bu duruma bağlayabiliriz, ailesinin yanında olmak istiyor. Üniversitede tekrar bir yıllığına yurt dışına gidip araştırma yapacak, sonra oralarda dolanmadıkça buradan doyurucu bir şey söylenemeyeceğini açıklayacak, İngiliz edebiyatı adına yeni bir şeyler söyleyebilmek için oralarda bulunmak şart. Benzer bir şeyi Oğuz Cebeci de söylüyordu, parodi ve satirle ilgili metninde ücretli izin vermeyen üniversitesine giydiriyordu hatta, birazcık. Neyse, üniversitede öğrenciyken ve asistanken Kumkapı civarında takılmaya başlıyor, yemek yapmayı ve balık tutmayı öğreniyor, “halka karışıyor”. Sokaktaki insanla böylesi bir yakın ilişkisi olmayacak sonradan, kendince mücadelelere katılarak geçecek yılları. Doktora tezinin yol açtığı tartışmalar da ilginç, fakülte meclisinde Mehmet Kaplan gibi akademisyenler tezi reddediyorlar, Marksizm’deki altyapı, üstyapı gibi kavramları kullandığı için. Althusser’den bir anlamda el alan Belge’nin tezi kabul ediliyor sonuçta, asistanlık görevine de devam ediyor, hapse girene kadar. 1970’lerin ortamı başlı başına bir olay, devrimcilere yataklık yapıyor Murat Belge, hatta birini Cevat Çapan’ın yaşadığı evin alt katına saklamaya çalışıyor da polisler mekânı basınca kafasına vura vura götürüyorlar Çapan’ı, adamın hiçbir şeyden haberi yok oysa, Belge hiçbir şey söylememiş. Bir mektup olayı var sonra, Romanya’daki bir arkadaşına mektup yolluyor Rumen bir meslektaşı aracılığıyla, yollamaya çalışıyor en azından. Sorgusunda mektup önüne konuyor ansızın, gammazlanmış meğer. Hapisteki kamplaşmalar, devrimci hareketlerin kendi aralarındaki mücadeleleri, bir dünya anı var burada. Mahir Çayan’dan Hüseyin İnan’a pek çok insan geçiyor Belge’nin anılarından, Abdülhamit’in savunulmasından Ertuğrul Kürkçü’yle işçi-patron tartışmasına kadar pek çok olay da var, ilgilisi atlasın. Osman Kavala, İletişim’in kurulması, Birikim, şu bu.
İsmet Özel’le hukuku var Belge’nin, şiirle ilgili son kitabına Özel’i almaması çokça tartışılmıştı. Ataol Behramoğlu, İsmet Özel, Murat Belge, birkaç kişi daha var, dergi çıkarıyorlar birlikte. Özel bahsi bu kadar, bir döneme ait bir figür. Edip Cansever’le Faulkner çevirisi vasıtasıyla tanışıyorlar, Lefter’de ve Refik’te içiyorlar bol bol. Cemal Süreya’yla bir dönem yakın arkadaşlar, Belge’nin dediğine göre Süreya bazı olaylardan sonra çevresini tümüyle değiştirmiş ve bağlantı kopmuş o sıra. Ece Ayhan’ın deli olduğunu söylüyor, delilik derecesinde de onurlu. Zamanında tedavisi için bir dünya uğraşılmıştı, Belge’ye göre minnetin ağırlığı yüzünden Ayhan arkadaşlarına dava açmış, parasını aşırmışlar diye. Başkaca, Can Yücel’le de çok yakınlar ama Yücel hakaret ediyor bir yazısında, konuşmuyorlar bir daha. Mina Urgan’la da çok yakınlar ama Urgan da bir şeyler söylüyor, konuşmuyorlar yine. Bu noktada Belge’nin öz değerlendirmesini göz önünde tutmak gerekiyor, çok didaktik olduğunu söylermiş insanlar. Kendisi de “serebral” olduğunu söylüyor, tamamen mantık adamı yani. İlişkilerinde belli bir ölçüde inceliklidir elbet de, o kadar da değildir belki. Teori adamı Belge, düşünce dünyamıza ne kadar katkısı varsa siyasi konumu, yaratılmasına yardımcı olduğu siyasi konjonktür açısından o kadar eleştirilmeli. Eleştiriliyor da, ben bir noktaya değinip bitireceğim. Bu söyleşiler 2006’da sonlanmış, o yıllardaki görüşlerine göre ülkenin AB’ye katılma süreci otuz yıl kadar sürecek, sonra üye olacağız. Bu böyle “olacak, olmak zorunda”. Bu zorundalık noktasını Belge’nin geçmiş deneyimlerinde de görüyoruz, birkaç olayda yanıldığı şeyleri düşününce garip bir “hayretle karışık kabullenme” durumu çıkıyor ortaya, yani insanı, ülkeyi tanıdığını söylüyor ama her falsoda aynı savunma refleksini gösteriyor, teoride olacağını öngördüğü şeyler pratikte belirmiyor büyük ölçüde, ilginç. Yanıldığı şeylerin yanında bildikleriyle savunuyor kendini, örneğin SSCB’nin dağılmasını öngörmekten ötürü iftihar ediyor kendiyle, ABD’nin bile dağılmayı düşünmeden planlar yapmış olduğunu söylüyor ama bu da görünen köyle kılavuz ilişkisine benziyor açıkçası, ABD’nin planları iyi bir destek değil, dağılma emareleri varken dağılmayı öngörmek de pek bir iş değil gibi geliyor ama az bilen adam olarak konuşuyorum ben, iyi bir altyapım yok bu konuda.
Murat Belge önemli bir insandır, düşünürdür, saygı duyulası işler yapmıştır. Anıları hoş, okunmalı.
Cevap yaz