Yeni Biçem‘deki yazılarıyla Bursa’dan bombalıyor Dara, büsbüyük şehirlerin edebiyat tayfasını hizaya çekmeye çalışıyor ki bahsettiği konular kronikleşmiş sorunlardan ibaret, Dara’ya hak vermemek mümkün değil. Üslup da parıldıyor, keyifle okunan yazılar bunlar. “Beş Yazar Kuruluşu Boş Yazar Kuruluşu mu?” nam yazısına bakıyorum, sanatın yaratılmasında mevcut olanlardan başka bir bağın arayışından bahsediyor Dara, benzerlerimize, anlayacaklara ulaşmaya çalışıyoruz ki derinliğimiz, özümüz rüzgâra kapılıp gitmesin. Sanatçılar arasındaki gerginliklerin, kavgaların sebebi bu, başkalığı, farklılığı gösterememek, belki gösterip takdir görmemek, sonuçta anlaşılmamak. “Bugünse bir sanatçının yaşadığını, yani sanatını onaylatması, hele yığınlara onaylatması ne kadar zor: Korkunç bir karmaşa! Üreten ve tüketenlerin sayılarındaki korkunç artık! Sanat etkinliğini engelleyecek çok çeşitli etmenler…” (s. 10) Cemaatlerin ortaya çıkmasıyla eserin görünmesini Oğulcan Kütük’ün bugünkü etkinliği üzerinden değerlendireceğim, Oğulcan şiir yazmaya başladığı yıllarda edindiği, ustalıktan yaza yaza uzak duran, acemiliği efendi belleyen şair arkadaşlarıyla doğal bir topluluk oluşturduğunu söylerken kendiliğinden oluşan bir cemaati, grubu anlatıyordu aslında, birbirlerinin şiir görgülerini beğenen, bir ölçüde yaşamlarını ulayan estetik hassasiyet sağlıyordu temkinli ilerleyişlerini. Bugün bir aradaydılar, yarın da büyük kopuşlar yaşanmazsa bir arada olacaklar çünkü birbirlerinin şiirleriyle boğuşuyorlar, yüceliyorlar, ideal okurlarını ve şairlerini bulmuşlar aslında. Diyeceğim, cemaatin kısıtlayıcı bir yanı vardır, dergilerin kadrolu yazarları kısır metinlerini kakalayabilirler. Gerçi bunun için kadrolu olmaya gerek yok, Olağan Hikâye‘nin önceki sayılarından birinde vasat bir metni yer alan upusta yazarın ve malum eserin “sorgulanmadığı” söyleniyordu açıklama olarak, da, kuşbakışı baktığımızda rüştünü ispat etmenin bu cemaatler sayesinde gerçekleştiği aşikar. Kısacası taş koyan cemaatler vardır, besleyenler vardır, yolu biçimler. Şairlerinki daha zengin gibi geliyor bana, öyküde gizli bir düşmanlık mı diyeyim, bir hoşnutsuzluk var. Tekil ama gördüklerimle birlikte düşününce anlamlı: Evine çağırıyor yazar, yakınlık hissettiğim için gidiyorum, sonra kendisinin yarına kalacağını, benim kalamayacağımı söylüyor resmen durduk yere. Mutlaka kalır, eminim de öfkesinin nesnesi neden bendim orada, benim yarına kalıp kalamayacağımı neden düşündü, kendiyle beni neden kıyasladı anlamadım, sanıyorum öyküde bir mücadele var ya da yazar çok mutsuzdu o sıra, benim yarına kalmakla ilgili bir derdimin olduğunu düşünüp sıkıntısını gidermeye çalıştı. Sonuçta o bir cemaatti, ben yakınlığı sürdürmek istememe rağmen dağıldı Dara’nın deyişiyle “onanma hasılatı”na ulaşamayan yazar yüzünden. Dağılmayanlar iyidir, ego savaşları yaşanabilir ama yaratının dinamiği taşları bir arada tutar. İkinci mesele eserin yayılımıyla ilgili, Oğulcan sosyal medya platformlarında şiir paylaşmayı anlık tepkiler alabildiği, şiiri çok sayıda insana ulaştığı için sevdiğini söylediğinde düşündüm, topluluklarda -TYB falan- yer alan yazarların birliği okunma ihtiyacından mı, aynı dünya görüşüne sahip insanlarla olma isteğinden mi, örgütlülüğün sağladığı güçten mi bilmem, bence ilki bütün körlüklerine rağmen. Sonuçta hiçbiri diğerinin sesini duyacak kadar açık değil. Şiir paylaşılan platformlar bu birliklerin görevlerini yerine getirir hale geldi bir açıdan. Dara medyanın yeni oyuncaklara sahip olmasıyla erişimin nitelik değiştireceğinden bahsediyor otuz yıl önce, dediği gerçekleşti, matbu eserler -en azından şiiri düşününce- kıymetini yitiriyor yavaş yavaş. Yine olur, belki sırf prestij için basılacak ama bazı yönlerden üstünlüğünü yitirdiği bariz. Dergileri canlılık nedeniyle önde tutmak, kitabın ölü bir toplam olduğunu düşünmek anlamlı gibi görünüyor ama Dara’nın baktığı yerden bakamıyorum ben, hangi dergi yeni soluklara yer açtı merak ediyorum, belki Öykü Gazetesi zamanında her telden öyküye yer verdiği için fark yaratmıştı bir. Kısacası şiirin yüzeyi değişiyor, öykünün pek değişmiyor, kolay ve çabuk tüketimden bahsedilebilir ama kitabın ağırlığı, yavaşlığı da söz konusu değil niteliği düşündüğümüzde, üstelik ekrandaki şiir kitaptakinden daha kalıcı muhtemelen, öyküde benzer hareketler var ama ses getirmiyor çünkü gerçekten kötü öyküler yayımlanıyor, şiirde durum bambaşka. Günümüzde şiirin üstünlüğünden bahsedebiliriz, öyküden daha öykü olduğu var, denemeye vardığı malum, zaten şiir olarak dimdik duruyor.
Hızlandırılmış Dara turu: Ey şairler, yeniye bakalım, yeni biçim ve biçem arayalım, aynılıktan kaçınalım ve ödüllere kuşkuyla yaklaşalım. Kötü metinlere büyük ödüller verilince insan şaşırıyor tabii, işin kötüsü o ödülleri veren jüri üyelerinin çıkardıkları dergiler, yürüttükleri atölyeler, eyvah yani. Coğrafya olayı diyelim, Mehmet Yaşın memleketinin sesinin İstanbul’dan duyulmadığını söylerken daha da uzaklardan bakmaya başlıyor bir süre sonra, İstanbul’un sesinin duyulmadığı yerlerde şiirin daha iyi olduğundan bahsediyor. Galaksinin derinliklerine gidersek bu kez Dünya’dan yakınacağız yani, oysa sesin varlığı önemli, tabii duymak isteyene. Dergilerin vaziyetinden yakınıyor Dara, aslında şairlerin, yazarların tavırlarından. Parasızlıktan biraz. Derginin biri çıktı, iyi de ivme kazandı ama üçüncü beşinci sayıdan sonra kapandı, kötü. Söz veriyor insanlar, eser yollayacaklar ama ortada bir şey yok, sözler tutulmuyor. Panele, imza gününe çağırıyorlar, birilerinin ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey değil. Mi, belki samimiler, belki poz kesecek kimse olmayacak orada, nereden bilsin yazar. Biriyle bir yerde tanışıyor kişi, tanışlıktan ötürü şiirin hemen yayımlanması gerekiyor tanıştığı kişiye göre, hiçbir değerlendirmeden geçmek zorunda değil. Yukarıda var, ne dandik metinler basılıyor bu yüzden, korkunç. Dergiyi edinmek güç mü, abonelik sistemi var ama kimsenin umursadığı yok. İlginç bir yazı var bu konuyla ilgili, Adalet Ağaoğlu dergisine abone olmuş da sevinçten havalara uçuyor Dara, öyle mühim bir isme her ay dergi yollamak ne güzel! Tanıtım yazılarından bıkmacalar, eleştirisizlik, Ataç’ı mumla aramaklar yine var o dönem, bugün daha vahim gerçi. Ortamı resmen terörize eden tayfalardan gına geldi, yeni bir şey çıkınca koşturmaya başlayan güruhtan gına geldi, hemen fişeklenip atölye harikası kişileri göklere çıkaranlardan gına geldi. Diyeceğim de işime gücüme bakıyorum yine, sosyal medyada da pek zaman geçirmediğim için maruz kalmıyorum ama gördüklerim yeter. Beyinlerini kiraya veriyor insanlar, dürtülüyorlar, sopayla gösterilen yöne doğru bir koşu. Uzun uzun, emek harcanarak yazılan eleştiriler bu yüzden yok, yazma potansiyeli taşıyanlar koşturup duruyor sağa sola. Övgüler, tanıtımlar, röportajlar, o kadar. Eleştiri yok diyoruz da çoktan bitmiş zaten, son eleştiri muhtemelen Adnan Benk’le Tahsin Yücel’in ortalarına aldıkları Yaşar Kemal’i sağlı sollu eleştirmeleriydi, üstelik canlı canlı, etkinlikte. Kim yapabilir bugün, etkinliğin yapıldığı mekân bile bir odak, mümkün mü o mekânda boy göstereni eleştirmek, hayır. Yazar eleştirilmeye değer olacak bir de, eleştirmen ele alacağı metnin üzerine bir yapı inşa edecek, ancak o zaman okunabilir metinler ortaya çıkabilir. Çok dağıldı böyle, toparlayayım: edebiyat sanat değildir, sanatın alt kümesi değildir daha doğrusu, bağımsız bir disiplindir, dolayısıyla kültür-sanat gazetelerinde yeri olmamalıdır Dara’ya göre. Bir de yine kanayan yaramız, yeteneksizlik abidelerinin aydın pozları. Kitaba adını veren denemede edebiyatçının aydın olmadığını, daha doğrusu aydınca ama koftiden sözlerle ortalıkta cirit atmaması gerektiğini söylüyor Dara, yazarlık bunların çok üstünde, Yaşar Kemal gibiler anca kotarabilir ikisini de. “Benim sözümse, tıfıl edebiyatçılara olduğu kadar, yeteneksizliğini aydınlığıyla gizlemeye çalışanlara da; güncel söz alışı asli işin önüne koyanlara, asli işteki sönüklüğü güncelin cilasıyla parlatmak isteyenlere; konuşmayı yazmaya yeğleyenlere, festival şeylerine.” (s. 49) Sosyal medyaya bakmak yeterli, bayatlıktan kokuşmuş ortalık. Gerçekten mi kardeş ya, demek toplumda asgari ölçüde etik, ahlak kalmadı, bireyler sömürüle sömürüle toplumsal duyarlılıklarını yitirdiler he? Bravo, bunu evirip çevirip üç yüz beş kez paylaşmanı heyecanla bekleyeceğim.
Çatır çatır yazıyor valla Dara, eleştiriyor, sözünü sakınmıyor. İyi.
Cevap yaz