Yokluğun, yoksulluğun ortasına bir sirk gelir, dünya Morgana’ya toplanır. Sadık kente neden Morgana dendiğinin hikâyesini de anlatır bir ara, Fata Morgana’nın o topraklardaki zorunlu misafirliğinin sonucu kenttir ama emin değiliz, Sadık’ın anlattıklarının doğruluğunu sınayamayacağız çünkü hikâyeleri gerçekle tartamayız. “Adım Sadık, ama bu bile kesin değil. Çünkü ağzımdan çıkan ilk kelime bile yalandı.” (s. 7) Babasına “anne” demesidir ilki, eğip büktüğü gerçekliğin uzunlu kısalı anlatılara dönüşmesinden büyülenmiştir, yıllar boyunca anlatmıştır, usanmamıştır ve yaşlanmıştır artık. Doğru mu? Yaşından emin değildir, Mala’yı tekrar göreceğinden bahsettiğine göre yaşlanmıştır, aradan geçen kırk yıldan sonra tekrar sirke gittiğinde ipin üzerinde gördüğü kadın kırk yılı üzerinden silkeler, Sadık’a gençliğini geri getirir. Hindistan’dan bir sirk gelmiş, kenti hareketlendirmiştir. Renkli topluluk dönemin devlet başkanı Hadahek’in bile ilgisini çeker, bir gün sırf başkana ve maiyetine gösteri yaparlar. Güvenlik önlemleri, ajanlar, gergin bir hava doldurur çadırı ama bizimkiler iyi hazırlanmışlardır. Aslanların ağızlarına kafalar sokulur, iplerde olağanüstü hareketler sergilenir, Sadık da bakanların ve başkanın isteğine göre hikâyelerini o an biçimler. Yalan üzerine kısa kısa parçalar anlatır, arada Hadahek’i iğneler ama o kadar ustaca anlatır ki gülmekten fark edemezler. Sirkin yöneticisi Amal ödüllendirilir, on günlük hasılatı bir günde toplar ve savaşın patlak verdiği şehirden bir an önce gitmek ister ama Hadahek’in sülalesindeki diğer Hadahek’ler, herkesin adının Hadahek olduğu sülalenin diğer adamları Başkan Hadahek’i alaşağı etmek için bomba yağdırırlar, sülalenin içindeki savaş ülkede iç savaşa dönüşür. Kimse kenti terk edemez, kimse hangi tarafı destekleyeceğini bilemez, diktatör devrildiği zaman demokrasiyi tesis etmeye çalışan yeni Hadahek’in eskisini aratmasıyla o topraklarda hiçbir şeyin değişmeyeceğini anlarlar. Sadık’ın yüz küsur kişilik sülalesinden yurt dışına çıkabilenler vardır yine, dayılarından veya amcalarından biri devrik diktatörün izini sürmek için Güney Amerika’ya giderek kimliğini değiştirir, aylar boyunca Hadahek’i arar ve Brezilya’da bulur, öldürür, Morgana’ya döndüğünde kahraman gibi karşılanır fakat iyileşmemiştir, öldürmek sağaltmaz, giderek içine kapanır ve bir başına ölür. Kuzenlerden biri Almanya’ya giderek akademisyen olur, Morgana’ya dair anlattıkları ve yaşadıkları Batı’nın küçümseyiciliğini ortaya koyar. Kuzenlerden biri İsrail sınırına gitmiştir, orada bombaların ne zaman düşeceği bellidir en azından, Yahudiler gürültü patırtı çıkarttıkları tatbikatlarını düzenlememişlerse her an saldıracaklar demektir. Sadık’ın anlattığı Ortadoğu en karışık dönemindedir, Arapların İsrail’e karşı birleştiği dönemlerde yaşanan kayıplar da Morgana’nın üzerine kara bir sis gibi çökmüştür, sirk bu yüzden halk için kurtarıcı gibi gelmiştir. Gösterilerin biletleri yok satar, insanlar çadıra akın ederler. Sadık’ın anlattığı hikâyeleri dinleyen Amal teklifte bulunur, Sadık finalde birkaç hikâye anlatabilir mi? Mala’nın aşkıyla yanan Sadık kabul eder, kalabalığın karşısında hikâyelerini anlatmaya başlar. Binbir Gece Masalları‘ndan arada derede bahsedilmesi anlamlıdır zira dinleyiciler ertesi gün ölüp ölmeyeceklerini bilmezler, Sadık’ı dinledikçe yaşadıklarını düşünürler. Arapların hikâye anlatıcılığı geleneği kendini gösterir, Sadık bir hikâyeye “bir zamanlar” diye başlamaz çünkü o zamanlar hiç var olmamıştır, geçmiş veya gelecek yoktur, sadece o ânın büyüsü mevcuttur. Sözcüklerle yaratılan dünyalar evrenin başlangıcından beri vardır, Sadık her şeyden önce bir sözcüğün var olduğunu bilir, o sözcüğün çeşitlemeleriyle yaratır ne yaratırsa. Genç tanrı dinleyenlerini kendine esir eder, anlattığı hikâyeden yan hikâyeler türetir ama anlatmaz, bazı olayların başka bir hikâyeyi hak ettiğini söyleyerek merakta bırakır, bir kez de anlattığı hikâyenin başını bir önceki hikâyede bulabileceğimizi söyler. Anlatılan zaman “bir varmış bir yokmuş”ta derlenir, anlatı zamanının ilerlediği iç savaşın seyrinden çıkar, kısacası zamanı saatler değil de hikâyeler ölçer.
İki çizgiden bahsedebiliriz, birinde Sadık’ın yaşamını izlerken gördüklerimizin anlatısı belirir. Doğumundan itibaren yaşamını kurmacaya çevirmiştir Sadık, Mala’yla karşılaşması ve aşkına karşılık bulması sirkin etrafında dönüp durmasına yol açar. Olası sonuçlar da bir hikâyeye dönüşebilir, Mala’nın eşi aldatıldığını öğrenirse fırlattığı bıçakları Mala’nın bedeninin az ötesine değil de doğrudan bedene nişanlayacaktır. Her gün tedirginlik içinde geçse de “kaza” olmaz, sırrı iyi saklarlar. Bir tek Hadahek izleyici olarak geldiğinde bıçakların atılması engellenir, suikast tehlikesine karşı önlem. Bu çizgide Morgana’nın insanları odaktadır, ayakkabı tamircisinin ağız kokusundan, bir başkasının sattığı kelek karpuzdan nasıl anlatılar doğacağı tamamen Sadık’ın kontrolündedir, sevdiklerini ihya ederken sevmediklerini yerin dibine sokan Sadık anlattığı her insanı bir hayvanla eşleştirir ve iki canlının ortak özelliklerinden masallar devşirir. İkinci çizgiyle birincinin birleştiği noktadır bu, sirkteki gösteriler dışında aynı tekniği kullanmaz Sadık, gündelik yaşamı büyülü bir şekilde anlatma ihtiyacı gösteride tam anlamıyla ortaya çıkmaz, seyircilerin de katılımıyla fantastiğe varan hikâyeleri buluverir. Dayısının korkuluk olmaktan çıkıp insanlaşması başta olmak üzere doğaüstü pek çok ögeyi bir araya getirir, dünyayı eğip büker. Uğraşmasa da büküktür gerçi, Amal’ın kardeşinin bir manastıra kapanması ve timsah olarak geri dönmesi başlı başına büyüdür, sözlü kültürün etkisiyle güçlenen efsaneler gerçeklik suretinde ortaya çıkar, kurguyla gerçeğin ayrımı güçleşir. Birkaç hikâyeyi alayım, Şamil amcanın ABD’deki ticari kurnazlığı iyi örnek. Şamil tekne turlarının kârlı olduğunu görünce hemen kendi gemisini edinir, müşterilerin nerede ve hatta hangi günde olduklarını bilmediğini görünce ABD’deki bir kıyı şeridini satın alarak kıyıya farklı ülkelerdeki yapıları inşa ettirir. Böylece çok da uzaklaşmadan yolculara dünya turu attırır bir güzel, üstelik mevzuyu çözen rakip şirketlerin karalamasına rağmen müşteriler el ayak çekmezler, bu özel tura katılmaya devam ederler. Faris dayının gerçeklikle kafayı bozması karşı uçtan bir hikâye, dayı bir gün isyan eder ve gerçekle muhatap olmak istediğini söyler. O gece gerçekliğin kadim varlıklarından birini ağırlar, yaşlı kadın Faris’e emin olup olmadığını sorar, cevabını alınca da Faris’in içine girer ve adamı gerçekliğe “hapseder”. Gördüklerini söylemeden edemez adam, etrafındaki herkesi yavaş yavaş uzaklaştırır, en sonunda aşırı gerçeklikten delirerek ölür. Halil’in kalp yaralarının hikâyesi tam da Rus ve ABD yapımı bombaların yakınlara düşmeye başladığı zamanlarda ortaya çıkar, Halil çevresindeki herkesi dinleyerek dertlere derman olmaya çalışır, bu sırada giderek yaşlanır ve otuz yaşında olmasına rağmen seksen yaşındaymış gibi görünmeye başlar, üstelik kalbindeki çentiklerin sayısı da giderek artmaktadır. Derdini dinlediği insanlara tavsiyeler vererek onların yaşamlarını düzeltse de onca kederle yaşayamayacak hale gelir ve hayata veda eder. Dinleyenlerden biri Halil’in ölmediğini söylese de on bir Halil’den biridir o Halil, Sadık’ın tanıdığı Halil’ler, dayılar, kuzenler, halalar sayısızdır, her birinin hikâyesi anlatılmayı beklemektedir ama bazı hikâyeleri sonra anlatacağını söylese de anlatmaz Sadık, ya o hikâyeler unutulur ya da sırası gelmez, ertelendiği belirsiz bir zamana varamadan yok olur. Not defteri yoktur Sadık’ın, anlatmak istediklerini aklında tutmaya çalışır ve zamanı gelince anlatır. Hepsini karıştırarak bambaşka hikâyeler çatar belki, kendinden başka kim bilir? Kendi de kendisini bilmez ki, anlatının sonunda sirki katakullilerle Hindistan’a yollayabildikten sonra yakalanır ve sorguya çekilir, o sırada sorgu odasının, sorgulayanların, karakolun, dünyanın hikâyelerden ibaret olduğunu, anlatmayı bıraktığı anda her şeyin yok olacağını söyler. Öyle de olur, son noktayla birlikte onca dünya kaybolur bir anda.
Tahkiye dersi bu metin, bitmek bilmeyen hikâyelerin evi. Mutlaka okunmalı.
Cevap yaz