Paolo Giordano – Asal Sayıların Yalnızlığı

Alice Della Rocca kayak okulundan nefret ediyor, babası rekor peşinde koşsun diye kızını zorla götürüyor kursa, antrenörü darlıyor, diğer babaları sorularıyla yıldırıyor, kızına zorla süt içirmeye çalışıyor, kızına zorla bir şeyler yaptırıyor. İleri sar: Alice yediklerini peçeteye çıkarıp çöpe atmak için cebine tıkıştırırken babasına sinirleniyor, sakat bacağı yüzünden babasını suçluyor. Adam hiçbir tepki vermiyor, masadan kalkıp odasına gidiyor, bir başına oturuyor. Dövmeden çıkıyor mevzu, Alice arkadaşlarını, en başta zorba Viola’yı etkilemek için dövme yaptırmak istiyor ama üç yılı daha var babasına göre, on sekizine geldiğinde her haltı yiyebilir. Babasının yemek yiyişinden nefret ettiği için pek az şey yiyor, dal gibi bir çocuk. İleri sar: Fabio’yla hastanede tanışmalarından sonra yemek yiyecekler, tereyağlı yemeklerden iğrenen Alice cebine tıktığı domates dolmasını(?) tuvalete atıyor, sifonu çektiği zaman sular taşıyor klozetten, oturup ağlamaya başlayan Alice içinden sesleniyor Mattia’ya, gelip her şeyi çözmesi gerek. Alice kurtulabilir, kendisininki gibi kırık bir ruha sahip Mattia’dan başka kimsesi yok. Mattia da yok, binlerce kilometre uzakta olması bir yana, hiçbir zaman o kadar yakın olmadılar. İkiz asalların yakınlığı kadar yakın oldular en fazla, kendilerine ve bire bölündüler anca. Geri: tesise gittiler, tepelerde havanın sisli olması için dua etti Alice, zorla kaydı ve düştü, kar yığınının içine hapsoldu. Kaymadan önce altına işemişti, sıcaklık. Sıçmak yeniydi, kıyafetinin içinde bokun kayganlığını hissettikçe çığlık atmamak için zor tutuyordu kendini, bokun da bir önemi kalmadı o hapishanede. “Aslında çok fazla yüksek bir atlayış yapmamıştı. Midesinde boşluk, ayaklarının altında hiçlik hissedecek kadar, birkaç metrelik bir atlayıştı. Ne var ki hemen sonrasında Alice kendini yüzükoyun yerde buldu; kayaklar dimdik havaya dikildi, kavalkemiği de aynı şekilde.” (s. 22) Ölümü beklerken düşündü, yaşadıklarıyla öğrendikleri hemen yanında gömülü. Yıl 1983. Ertesi yıl ikizlerin serüveni başlıyor, Mattia’yla Michela’nın ilişkileri zihinsel uçurumda kayıp. Michela burnuna bezelye tanesi sokup acillere taşınmadığı zaman yürüteciyle ilginç hareketler yaparak bir yerini kırabilir, her an göz önünde olmalı. Başlarda neyin ters gittiğini anlamadılar, üçgen parçayı kare delikten geçirmeye çalışırken çığlıklar attığı zaman Michela’nın bilişsel şablonlara hiçbir zaman sahip olamayacağını anladılar, onunla ilgili bilinmesi gereken tek şey bu olarak kaldı. İleri sar: Alice hastaneye gider, Fabio’yu görmek ister ama, gerek kalmış mıdır, vazgeçer, kapıdan çıkıp gidince hayatının “bir şeyleri denediği” kısmı geride kalacaktır nihayet. Fotosel, kapı açılır, her zaman orada bekleyen, Alice’nin hastaneye geldiğini bir şekilde öğrenip sürpriz yapan Fabio orada değildir. Kapı kapanır, tekrar açılır, Fabio yok. Kapı kapanır, açıldığında bir kadının dikildiğini görür Alice, hareketlerini taklit eden kadına bakar. Kapan, açıl, kadın yine orada, gülümsüyor. Alice ürperiyor, o gülüş bir yerlerden, birinden, tanıdık bir gülüş. Yüzde hareket eden başka kas yok, ön dişleri ortaya çıkaran bir gerilme sadece, gülüş. Mattia? Geri sar: arabayla bir yere gidiyorlar, Mattia ikizinin başına gelenleri anlatırken ilk kez ağlıyor belki, Alice mi ilk kez ağlıyor, yaşlar var ama kimin, belli değil. Alice eğilip öpüyor Mattia’yı, aralarındaki mesafenin ortadan kalktığı tek an. İleri: Alice anlıyor, yıllar önce Mattia’nın anlattığı Michela duruyor karşısında, özlediği yüzün aynına sahip bir kadın. İhtiyarın teki çekip götürüyor Michela’yı, Alice donup kalıyor. Zamanı gelince söyler mi Mattia’ya gördüğünü, o kadar ileri sarmayacağım. Geri: Mattia’yı doğum gününe çağıran sınıf arkadaşı yan gözle şöyle bir bakar, Michela’nın da gelebileceğini söyler. Salyalar akıtmazsa, bağırıp durmazsa iyi, Mattia güvenemediği için ikizini bir parka götürür, orada bırakır, iki saat sonra döneceğini söyler. Kaç yaşında o sıra, onlu yaşlarının başı, belki daha küçük. İçini sıkıntı basınca partiyi mahvetme pahasına hızla çıkar evden, parka koşturur, ıssızlıkla karşılaşınca ruhunun sağlam kısmı da hasar görür. Ailelerin tepkisini bilmiyoruz, daha doğrusu açık açık anlatmıyor Giordano, elini sakınan anneden bahsediyor bir ara, babanın ilgisizliği gazeteden kalkmayan baş diyelim, küçük ayrıntılar. Giordano bir yerde kapı aralıyor bunlara, şahane detay: “Mattia geriye yalnızca bu kalıyor, diye düşündü; ebeveynlerin bütün sevgisi küçük özenlere indirgeniyordu; bunlar her çarşamba telefonda dile gelen meraklardı: yemek, sıcak ve soğuk, yorgunluk, kimi zaman da para. Geri kalan her şey sanki ulaşılması olanaksız derinliklere gömülmüş gibiydi; asla yüzleşilmemiş konuşmalar, dilenecek ve beklenecek özürler, düzeltilecek anılar beton bir kütlenin içine kapanmıştı ve öylece kalacaktı.” (s. 267) Metinlerin, anlatıların uzak ebeveynlerinkine benzer dilini buradan düşünüyorum, sisin ardından göstermek. Michela bulunamaz, Mattia koca bir boşlukla büyür, boşluğu büyütür. Dersleri iyidir, sayıların ve sözcüklerin acıdan uzak oluşlarına tutunur. Soyut matematiğin çatlak dâhisi olarak nam salacaktır yıllar sonra, öylesi tutunur. İleri sar: Alice dokuz yıldan sonra mektup yazıp çağırdığında Mattia koştur koştur gider, öyle ki Fields kazandıracak teorisi üzerinde çalışmayı arkadaşına bırakıp yola çıkar. Karşılaşmaları sıradandır, çocukluklarında geçirdikleri zamanlar ne kadar sıradansa o kadar. Yüzde birkaç çizgi fazladan belki, bunun dışında aksaklık, zihinsel donukluk, tarafların arızaları tanıdık. Mattia o son öpüşmeden sonra tuvalete kapanıp düşünür, orada kalmasını sağlayacak hiçbir şey yoktur, ne Alice ne aile. Yakınlık zaman parçalarında kalmıştır, yakınlık anlamsızdır, hikâyeyi bütünlemeye çalışmaktan kaçınır Mattia ve hemen geri döner. Gideceğini söyleyince hiçbir şey demez Alice, bilir, anlar. Geri sar: ilk karşılaşmaları da mutlak anlayışın izini taşır, elini su içer gibi kolayca boydan boya yaran Mattia’nın sargısını görmüştür Alice, arızaların benzerliği hemen çeker. Viola ve arkadaşları iki ucubeyle deney yapmaya niyetlidirler, verecekleri partide bir şeyler olsun yeter. Pislikle kaplanmış şekeri yedirmiş, türlü biçimde aşağılamıştır Viola, Alice’in sınırlarını zorlamıştır, son aşama bu. Beklediği gibi olmaz, iki asal sayı hiçbir koşulda birleşmeyecektir. İleri sar: Viola’nın fotoğraf çekimine gider Alice, şans eseri denk gelmişlerdir, bütün tayfa Alice’yle karşılaşmaktan mahcuptur, memnundur biraz da. Alice intikamını iyi kurgular, güneşin altında beklettiği kadının makyajını cortlatır, sinirleri bozar, damat bey eşinin nasıl bir canavara dönüştüğünü görünce Alice’den özür dilemek zorunda kalır. Geri: Mattia okulunu başarıyla bitirir, kuzeydeki üniversitelerden birinden gelen iş teklifini kabul etmeden önce pek düşünmez, aidiyet hissetmediği yerde durmaya niyeti yoktur. Alice’yle konuştuğu zaman hiçbir şey değişmez, uzun süreliğine ayrıldıklarını bilirler. İleri sar: Mattia kuzeye dönünce rahatlar, cebinde önceki gün zaman geçirdiği kadının telefon numarasını yazdığı kâğıt hışırdayınca mutlu olur. Alice’nin yanındayken kaybetmekte olduğu ders saatlerini hesaplayıp durur zaten, insanın başka bir yerde olmayı arzu ederek zaman geçirmesinin aptalca olduğunu düşünür. Alice geçmişte arabasını bir türlü park edememesi Mattia’yla daha uzun süre birlikte vakit geçirmeye bahanedir, kısacası birinin uzattığı eli diğeri görmez, diğerinin bakışını kaçırır biri, uzanırlar ama ıskalarlar. Ayrık hayatlar. Alice dener, Fabio’yla başaramaz. Mattia henüz denememiştir, o kadınla, belki. Giordano usul usul anlatır geçer, dramatik sahne oluşturmaz, vıcıklığa boğmaz anlatıyı. Olağanı büyülemek, büyüyü olağanlaştırmak. Yaptığı bu.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!