Tolkien’ın Kullervo’sunu okumadım, iki metni de okumak, kıyaslamak lazım ama görünen şu ki Tolkien kendi dünyasını kurmayı düşünürken Kullervo’dan esinlenmiş, Fin mitolojisinden çorladığı bu karakterin öyküsünü yazarken biçimlendirmiş kendi anlatısını. Metnindeki alıntılar, makaleler, şunlar bunlar Kullervo’nun karayazısıyla ilgili sıkıcı malumat veriyormuş, versin, sonuçta bu mitolojik bir karakter, neyin nereden geldiğini bilelim. Metni hart harta böldüğünü sanmam, ayrıdır. Tolkien gibi akademik bir adamın yan kaynaklara başvurmasından daha doğal bir şey yok, metnini kaynaklarla doldurabilir, kendisi doldurmuşsa süper, editörler doldurmuşsa yine süper, hasılı her türlü süper. Okuyacağım, yığının arkasında kalan kitaplığa erişebilirsem tamam. Hikâyenin aslı için Kalevala‘yı da şöyle bir aradım ama sadece şöyle bir, otuz saniye içinde bulamazsam eşelemiyorum, doğrudan Wikipedia’ya gidiyorum. Kullervo nam genç adam, ailesinin evini yakanın amcası olduğunu öğrenir, üzerine amcası tarafından köle olarak satılır ve işkence görür. Kaçmayı başarır, canı çıkmış halde doğduğu yere dönmeye çalışırken yolda bir kıza rastlar. Baştan çıkardığı kızın kendi kardeşi olduğunu öğrenir, bütün ailesinin öldürüldüğünü sandığı için benzerliğe, aşinalığa bakmaz, bu yüzden halt yer de kızın intihar etmesine sebep olur. Öfkeden deliye dönen Kullervo nihayet amcası Untamo’nun evine döner, katliam yapar, nihayetinde kendi yaşamına son verir. Eziyet, dehşet ve intikamla dolu bir hikâye, aslında manzum bir eser. Finlerin folklorik kahramanı, yarı tanrı Väinämöinen ortaya çıkar en son, okuru -dinleyeni?- uyarır, çocuklarımıza iyi davranmamızı, büyüme çağında onları evden uzaklaştırmamızı söyler. Kullervo nefretle dolu bir dünyanın yok edicisidir, tamamen çevrenin etkisiyle olgunlaşır ve gördüğünü yansıtır sadece, ne muamele görmüşse öyle mukabele eder. İçten gelen bir inceliği, hassasiyeti yok mudur, vardır, üzerine kapaklanacağı kılıca canını alıp almayacağını sorar mesela, nesnelerin ruhlarıyla konuşur. Belki insanlardan daha çok. İletişim kurmanın beyhudeliğini anladığı içindir belki, Haavikko metnini “çok sesli monolog” olarak kurgulamıştır, ününü kazandığı tiyatro oyunlarına bir yenisini daha eklemiş gibi görünse de fragmanlardan oluşan bir anlatı çattığını söylemek daha doğru. Kullervo’nun ilham verdiği düşünülen eserlerden biri Macbeth, genç adamın kılıçla konuşması Shakespeare’in eserindeki hançerle konuşmayı esinlemiş olabilir, kılıcın aksine hançer cevap vermez. Túrin Turambar intihara yeltenmeden önce kılıcıyla konuşur mesela, Kullervo gibi kendi öz kardeşi Nienor’a âşık olur, Morgoth’un laneti yüzünden dönen dolapları öğrenemez. Nienor’un intiharıyla birlikte Tolkien’ın esin kaynaklarından birine daha rastlamanın saadetini tadarız, Orta Dünya’nın eski çağlarına şöyle bir uzanıp hangi mitlerden hangi karakterlerin çıktığını merak ederiz. Başka, Fin marşlarından en önemlileri Kullervo’nun hikâyelerinden bir şeyler taşır, Sibelius’un eseri var, pek çok yerde başını şöyle bir uzatıp kendini gösterir Kullervo.
Türkçe basım için bir önsöz yazmış Haavikko, özeti şu: Kullervo öylesine sevgiden mahrum büyümüştür ki yetişkinliğinde de damarlarında nefretle zehirlenmiş bir kan dolaşmaktadır, sosyal öğrenmeden nasibini alamadığı için büyüdüğünde her şeyi yanlış yapar, adeta trajedilerden fırlamıştır. İnsanlığın laneti gibidir Kullervo’nun yaşadığı, bir uyarıdır. “Bugün, Finlandiya’da Fin-Rus Kış Savaşı’nın başlamasının tam 60. yıldönümü… Kullervo karakteri de savaşlara çok yakışıyor.” (s. 7) Gerçekten bir Boyalı Kuş havası, savaşın ortasında bir başına kalmış çocuğun çaresizliği, korkunç bir dünyada hayatta kalmaya çalışan genç bir adamın kaderi. Seslerin listesine bakalım, çok sesli monologun türettikleri: Kullervo’nun kendi sesi, oğul olarak Kullervo’nun sesi ki oğlun erkeğin babası olduğunu söylerlermiş, en azından kendi yetişkin benliğinin babası bu ses. Amca Untamo, Kullervo’yu satın alan yaşlı Efendi, yaşlı efendinin genç karısı Hanım, Kız, adını bilmiyoruz, Kullervo hiçbir zaman sormuyor, bir de Ilmari var, demirci. Olayların kötü bir dünyada geçtiği söyleniyor, dalıyoruz anlatıya. Untamo ve karısı, iç, gece midir nedir, Hanım korkularını dile getirince Untamo teskin ediyor onu, hayır, Kullervo hiçbir şey bilmiyor. Hayır, Untamo hiç pişman değil, evi yine yakardı, üstelik kapının önüne sağlam bir engel koydu mu kim varsa yanardı ama çocuğu kurtarırdı Untamo. İnsanlık için mi, bence çocuğu satılacak bir mala indirgediği için. O sırada çocuk gelir, ateşin önünde ellerini ısıtıp hatırladıklarını yalımlarda bulmaya çalışır. “Doğumumu hatırlıyorum; bir kadından değil ama ateşten doğumumu. Benim doğumum işte buydu. Öldürülmedim, bana hak tanınmadı, doğduğum gün ölmek hakkı bile tanınmadı. Hatırlıyorum, babam uyandı, annem uyandı ve ayaklarından yukarısı duman içinde kayboldular. Ben aşağıdaydım. Orada duman yoktu. Sonra ateş çatırdadı ve bu efendi gelip beni aldı. Bunu hatırlayıp hatırlamadığımı hatırlamıyorum ve asla unutmayacağım. Hatırlamıyorum ki silinsin ve aklımdan yitsin.” (s. 12) Kadın sevinir çocuğun hatırlamamasına, çocuk tepkisizdir, verilen her işi yerine getirmekten başka bir şey yapmaz. Ağaç keserken masanın altında büyüdüğünü, yalaması için başkalarından kalan boş kapları verdiklerini anımsar, masanın giderek küçüldüğünü ve eziyetin büyüdüğünü anımsar, belli ki anımsamaya başladıkları yüzünden geçirdiği değişimi kadın fark etmiştir, evde Untamo’nun başına ekşir, çocuğun ikisini de öldüreceğinden bahseder. Bir nevi provaya da başlamıştır Kullervo, demircinin verdiği baltayla ormanı çat çut indirirken Untamo’nun başka amaçlarla kullanmak için serpilmesini beklediği ladinleri de indirir aşağı, Untamo çok sinirlenir ama sakin kalmaya çalışır çünkü Kullervo iyice istikrarsız bir hale gelmiştir artık, ne yapacağı öngörülemez. Mesela belli bir alanı yakmasını söyler Untamo, çocuk gidip neredeyse bütün ağaçları yakar. Yok edecekse bir şeyleri, yok etmesi gerekenin çok daha fazlasını halleder, satılma zamanını erkenden getirir. Untamo’ya göre genç bir Hanım’ın yaşadığı ev iyidir, yaşlı Efendi elbet ölecektir ve Hanım kalacaktır geriye, Kullervo’nun geri dönmemesi için yeterli bir neden. Semboliktir her şey, yeni evinde ikram edilen tuzu hemen yemez Kullervo, o tuzdan başka hiçbir şeyi olmadığı için saklamak ister. Ekmeği de yemez, içinde taş vardır diye korkar, Hanım kendi sıcaklığını da kattığı bir ekmek yapıp getirir, bu kez de nefretin sevgiden çok daha güçlü ve güvenilir olduğunu söyler Kullervo. Kendi yoluna gitmeye karar verdiği zaman Hanım karşı çıkmaz, birbirlerine verecek hiçbir şeylerinin olmadığını anlamıştır, yine de Kullervo’nun içinde filizlenmiş azıcık sevgiyi görebiliriz. Hanım bataklığa düşüp boğulduğu zaman, lanet. Kullervo kurtarmaya gider ama çoktan bataklığın kalbine inmiştir Hanım, çocuğa isyan etmek kalır: “Ve ölüm bana karşı çok acımasız. Çok hain bir yaratık. Sev-di-ği-mi aldı. Bu uzun ve zor bir kelime, dilim dönmüyor. Şimdi de, ey ölüm, benden nefret ettiklerimi al bakalım. Onlar zaten yarı yoldalar. Onları sana vermeyeceğim. Onları kendileri ölmeden öldüreceğim, evlerini kendiliğinden yanmadan yakacağım. Bu dünyayı o kadar seviyorum ki ondan nefret ediyorum. Yıkacağım onu, çünkü o zaten yıkıldı. Bundan sonra hep kötülük yapacağım. Böylece gözyaşı, pişmanlık ve hatırlamak için bir şeyler olsun, yıkacağım, çünkü zaten yıkıldı. Onu lanetleyeceğim, çünkü o da beni lanetledi.” (s. 41)
Kullervo öfkeden yarı delirmiş halde ormanda yürür, adını hiç sormadığı Kız çıkar karşısına, oradan da yeni mutsuzluklar doğar çünkü sevgiyi bilmedikten, duyguyu hiç tanımadıktan sonra rastlaması, yaşaması zordur. Doğada bulunmaz, insanda bulunmaz, şefkat hiçbir yerde yoksa insan da yoktur. Kullervo’da gördüğümüz bu.
Cevap yaz