Ishiguro ne yazsa okurum, bu beni “hardcore” fan yapar. Bence. Okumadığım tek kitabını daha yıllarca okumam, okuyacak başka bir şeyi kalmayacağı için üzülürüm çünkü. Şuraya geleceğim, Ishiguro’dan beklentilerim var çünkü hayranıyım, çünkü güvenilmez veya kendi bilincinin dışına çıkmaz, okuru havucun peşinde koşturmaktan usanmaz anlatıcılarını ve kurduğu dünyaları pek severim, bir de her yeni metninde hmm, bakalım o kez neler yaptığını merak ederim. Buradan yaklaşıyorum ve sırf bu saiklerden ötürü, kafama yıldırımlar düşesiye bu metni beğenmediğimi söylemeye cüret ediyorum. Toptan beğenmeme değil de Beni Asla Bırakma‘nın bir çeşitlemesiyle karşılaştığım, yeni bir şey bulamadığım için beğenmedim, yoksa birkaç saatte okuyup bitirmem tam tersini söyler, ters yönde de Ishiguro’dan yeni bir şey okumanın saadeti vardır, bu saadet kadar tatmin eden de pek az şey vardır ama bilirim ki bu metni yazarın çoğu metninden önce okusaydım tümüyle severdim, özellikle mezkur metinden önce. Trafiği bile neredeyse aynı, klonlar yerine yapay zekâ var bu kez, insanın neliği aynı biçimde sorgulanmış, yapay zekâya insani özellikler, insanlara yapay zekâya dair özellikler atfedilmiş, ironi pek kesif, formül roman çünkü tekrar. Formül muhteşem, ona diyecek bir şey yok, Ishiguro geleceğin dünyasını anlatıcının dünyasıyla sınırladığı için yeni deneyimler yaşanmadıkça gizem sürüyor, karakterlerin zaman zaman o dünyaya dair konuşmaları, soruları veya cevapları olmasa hiçbir şey bilmeyeceğiz ki bu teknik formülün can damarı, Ishiguro “bilgi topağı” oluşumuna izin vermeden okura kurgu örüntüsünü takip etmeye yetecek kadar bilgiyi anlatıya dağıtarak veriyor. Güzel ama tuhaf durumlar da çıkıyor ortaya, örneğin duyarlı olduğunu bildiğimiz bir karakter kendine yakışmayacak şekilde, o dünyanın tabusu ölüm üzerinden hesap sorabiliyor kızının en yakın arkadaşına, üstelik acımasızca yapıyor bunu. Anlık bir sinir bozukluğuna bağlanamaz, aşırı yorumla mantığa bürütülebilir ama “aşırı” işte, kurgu pürüzleniyor o noktada. Neyine tutulabiliriz bu metnin, mesela Klara’nın bilişsel yapısı gereği dünyayı algılama biçimine hayran kalırız, tansiyonun yükseldiği anlarda görüşünün bölümlenmesiyle karşısındaki manzaranın veya insanın bambaşka niteliklerini ortaya çıkarmasını, duygulanımının biriktirdiği yazılımsal veya donanımsal yükün geçmişiyle güncel zamanı arasındaki ayrımı ortadan kaldırarak gerçekliği farklı biçimlerde görmesini alkışlarız çünkü oldukça orijinal buluşlardır bunlar, ne bileyim, anlatılmayan veya şöyle bir dokunulan onca detayın arkasındaki koca yapıları hayal etmeyi severiz, yine de eski zevklerdir bunlar işte, bildiği sularda yüzmek isteyen okur için tadından yenmez de yeni ufukları görmek isteyenleri o kadar da tatmin etmez.
Birkaç bölümden oluşuyor metin, bakmaya üşendim şimdi. İlk bölümde Klara’nın Mağaza’da satılmayı beklemesini görürüz, anlatı evreni hakkında malumatı gıdımla alırız. Rosa adlı arkadaşıyla vitrinde, orta sıralarda veya arkada bekleyen Klara ne kadar öndeyse, Güneş’e yakınsa o kadar iyi hisseder, enerjisini Güneş’ten aldığını öğreniriz ki Güneş’in verdiği besin ve desen sık sık karşımıza çıkar, denebilir ki Klara’nın monoteizmi kendisine yaşam bahşeden ya da enerji pillerini dolduran Güneş’ten doğar, kozmogoni hakkında hiçbir bilgi verilmez ama Klara’nın Güneş’ten geldiğine inandığını görsek şaşırmazdık. Neyse, caddenin karşısındaki RPO Binası’nın Güneş’i kapamasından veya camlarından Güneş’i yansıtmasından zamanı tahmin edebilmektedir Klara, insanlara bakarak yaşlarını da tahmin edebilmektedir ki bu yetenek diğer YA’larda yoktur. “Yapay Arkadaş” olarak müşteri bekler Klara, vitrinden gördüğü kadarıyla çoğu çocuğun YA’sı vardır, mutlu mutlu takılırlar. Tabii YA’sından bıkan veya ailesinin zorlamasıyla arkadaş olmaya çalışan çocuklar da vardır, onlar YA’dan birkaç adım önde yürüyerek kendilerini belli ederler. Arkadan yürüyenle aynı kaderi paylaşmak istemeyen Klara neredeyse aşk diyebileceğimiz bir duyguya kapılarak Josie’ye bağlanır. Josie annesiyle birlikte birkaç kez vitrinin önüne gelir, YA’yla konuşur, YA da iyi kalpli diyebileceğimiz Mağaza Yöneticisi’nin izin verdiği ölçüde iletişim kurar. Mağaza Yöneticisi’nin anlatıdaki işlevi Beni Asla Bırakma‘nın yurt müdiresininkine çok benzer, anlatının sonunda onca zamandan sonra yaşanan karşılaşma dahil. Klara daha yenidir, modeli B2’dir, B3’ler satışa yeni sunulsa da B2’lerin duygusal duyarlılığı onlarda olmadığı için Klara daha avantajlıdır diyebiliriz çünkü kendi sınıfındaki robotların “kişiliği” vardır, biriciktirler, Klara’nın biricikliği de türdeşlerine kıyasla yaşamın daha bir farkında olmasıdır. Gözlemler, düşünür, düşüncelerini Mağaza Yöneticisi’yle paylaşınca diğerlerinden farkı ortaya çıkar. Sokaktaki yaşlı adamı ve köpeğini, birbiriyle karşılaşan iki yaşlı insanın veya YA’nın davranışlarını gözlemler, yeni duygular edinir ve bu duyguları sonraki yaşantılarında hatırlar, anlatı bu duygularla genişler diyebiliriz. Bölümün sonunda Josie ve Anne gelerek Klara’yı satın alırlar. Ishiguro metinlerine aşina olanlar bilir, her bir ayrıntıya dikkat etmek gerektiği için kitaba düşülen notlar, ünlemler havada uçuşur, Anne’nin Klara’yı satın almadan önce sorguya çekmesi de en az üç ünlemliktir. Josie’nin yürüyüşünü taklit ettirir Anne, bir de ses tonunun nota aralığını sorar, böylece Klara’nın dikkatini ölçtüğü gibi Josie’nin özelliklerinin ne kadarını aklında tuttuğuna da bakar. Eh, YA’nın üstün bilişselliği bu bilgileri başarıyla sunacaktır, öyleyse Josie’nin taklidini yaptırmanın altında başka bir şey var. Çıkacak ortaya, diğer bölüme geçeyim.
Klara evde artık, diğer yapay zekâlarla veya otomatlarla pek iyi anlaştığı söylenemese de Josie’yle geçirdiği zamandan ötürü memnundur. Dünya genişler, yeni karakterler anlatıya dahil olur, Rick ve annesi Helen o dünyanın başka bir boyutunu ortaya çıkarırlar. Josie’nin en yakın arkadaşı olan Rick’in diğer çocuklarca ve annelerce neden dışlandığını anlamayız başta, gerçi anneler Rick’e acımayla bakıp aralarında görmek isteseler de çocuklar biraz korkuyla yaklaşırlar, aşağılarlar hatta. Klara da fırlatılmaktan, amuda kaldırılmaktan ucuz kurtulur, çocuklar kendi YA’larına yaptıklarını Klara’ya da yapmak isterler, yanılsama kusursuz olduğu için YA olduğunu unuttuğumuz Klara’nın maruz kaldığı muamele kızgınlık uyandırabilir, normaldir, tutulacak dallardan biri Klara’nın belli varlığı olduğu için onunla bütünleşebiliriz ama diğerlerinin gizleri açığa çıkmaz uzunca bir süre, örneğin Josie Klara’yı Rick’le tanıştırmaya götürdüğünde Rick tepki gösterir, Klara’nın sözünü hatırlatır, YA’lara bulaşmayacaklarına dair birbirlerine söz vermişlerdir ama Josie YA’yı çok beğendiği için sözünü tutmamıştır. Rick bu sözü dört kez hatırlatır, Klara başta olmak üzere diğer karakterler de bazı şeyleri tekrar tekrar söyledikleri için insanların da aslında yapay zekâ olduğuna dair yargılara sahip olabiliriz, bu da normaldir. Hızlanayım, Rick’in dışlanmasının sebebi diğer çoğu insan gibi “genetik yükseltme” operasyonu geçirmemiş olmasıdır, kast sisteminde altta kalmıştır Rick, annesi Helen oğlunun süper çocuk olmasını istememiş, doğal bir yaşam sürdürmesini istemiştir. Bu yüzden üniversiteye girmesi çok zordur Rick’in uğraşması gerekecektir. Helen eski sevgilisine torpil yaptırmak ister, buluşurlar, uzun hikâye. Genetik zıplamanın dezavantajı ölümcül bir hastalığa yol açabilmesidir, çoğu olay ve durumda olduğu gibi bu hastalığın detaylarını da vermez Ishiguro, okurun hayal gücüne bırakır. Sonuçta Josie hastalanır, ablası Sal gibi ölmesinden korkan Anne bir sanatçıya/bilim insanına Josie’nin “kabuğunu” yaptırır, maksat Klara’yı Josie’nin “yerine geçirmektir”. Bu yüzden Anne’yle Klara yolculuğa çıkarlar, Anne bu yüzden Klara’ya Josie’nin taklidini yaptırır ve niteliklerini sorar. Sonuçta Klara kendi icat ettiği bir ritüelle Güneş’e tapınır, ondan Josie’yi iyileştirmesini ister. Josie iyileşir, Klara ıskartaya çıkar ve bırakıldığı/gittiği son durakta bir başına dikilirken/sergilenirken Mağaza Yöneticisi’nin ziyaretiyle duygulanır, metin böylece sona erer.
Ishiguro’nun izleklerine baktığımızda hemen her metninde karşımıza çıkan insanın niteliği başı çeker. Çok kısa, odunca anlatacağım, Klara insandan daha insandır, irrasyoneldir, Güneş’le anlaşma yaptığını, Josie’yi bu anlaşmanın kurtardığını düşünür, anlaşma gereği yok etmesi gereken hava kirletici makineyi kendi bedenindeki bir sıvıyla hacamat eder ki fedakârlık göstermeyen karakterlerin yanında insan gibi parıldar bu sebeple, meraklıdır, öğrenmek ister, toplumun idealini gösterir. Josie’nin kabuğunu imal eden Mr. Capaldi’yse insanın kodlarının çözüldüğünü, biriciklik diye bir şey olmadığını, bu yüzden yapay zekânın insanın yerini tam olarak alabileceğini söyler. Buna inananlar ve inanmayanlar olarak ayrışan toplumda farklı yaşam biçimlerini sürdüren komünlerin ortaya çıktığını görürüz, Anne’nin eski eşi Paul işini gücünü bırakıp bu komünlerden birinde yaşamaya başlamıştır örneğin, insani yönünü kaybetmemeye çalıştığı için kabuk olayına itiraz eder, sonrasında duman makinesini öldürme konusunda Klara’nın en büyük destekçisi olacaktır. YA ve insan aynı şeyleri düşünüp aynı şekilde duygulanırlar, bu da hoş. Geri kalanı muamma, Ishiguro her şeyi açıklamıyor.
Çeviri bir iki yerde rahatsız ediyor, “vefat etmek zorunda kalmak” örneğin. Böyle bir zorunluluk yok, düpedüz ölümden bahsediliyor aslında. “Olmak” da rahatsız edici biçimde kullanılıyor bir iki yerde, “geliyor olmak”, “gidiyor olmak”, ne bileyim, daha şık bir şekilde aktarılabilecek şeyler bunlar.
Hasılı bu bir Ishiguro metnidir, okunur elbet. Henüz okumayanlara gıpta etmiyorum, yine de iyidir.
Cevap yaz