Da hiçbir teknik kullanmadan anlatmanın esas maharet olduğunu, tekniği ön plana çıkarmanın eserin ruhunu yok ettiğini söylüyor önsözde, anlatılan zamanın iki çizgide ilerlemesinin bu savı azıcık boşa çıkardığını bir kenara bırakırsak Da’nın tamamen klasik anlatıyla kurduğu hikâye sade, zarif. Hüzünlü basbayağı, bir ailenin üç nesillik seyrine dalarken ölenlerle üzülüyoruz, doğanlarla seviniyoruzdur herhalde, savaşın ayırdığı eşlerin hali ne olacak derken aşkın komünizmle imtihanından sınıfta kalanlara sinirleniyoruz çünkü insana dair en saf hissi parti politikalarıyla sınayıp öldürmek nedir, bir ideolojiye körü körüne tutunmanın saflığı, sevgiyi yok etmesi şart mıdır, düşünüp duruyoruz. Önce noktaları belirleyelim, X’ten Y’ye yirmi küsur yıllık bir çizgi çekebiliriz, Y’den Z’ye de aynı uzunluk, bu X-Y ve Y-Z çizgileri ardışık biçimde karşımıza çıkıyor, 1920’lerden hatta biraz daha öncesinden 1940’ların ortalarına geldiğimiz an diğer yanda 1960’ların sonlarına varıyoruz. İlk çizgide yeşim taşı ustasının evine Tanrı misafirleri olarak gelen yaşlı Tacettin’le çocuk İbrahim’in gelecekteki halleri: Tacettin zaten hacca gittiği için hikâyeden çıkıyor, İbrahim ailenin yanında kalıp Han Ziqi adını alıyor ve büyüme hikâyesine okuru da ortak ediyor. Yaşlılığını göreceğiz en sonunda, Müslüman cenazelerinden biri onun için yapılacak. Kitaba adını veren cenazenin kime ait olduğunu çıkarmak mümkün değil, ailenin başında kara bulutlar gezindiği için ölen çok. Hui denen dinî azınlıkla ilgili aralara pek çok bilgi sıkıştırıyor Da, kültüre aşinayız da cenaze törenleri o yöreye has. Bedenler mağaralara gömülüyor, başlarına taş dikilmiyor genelde, zaman geçtikçe kimin nerede yattığı belirsizleşiyor. Bu bilgi yığınları akışı bozuyor bir de, karakterler oruç tuttukları zaman orucun amacı, işlevi uzun uzun anlatılıyor mesela, İslam’ın şartlarına yer veriliyor derken kopup gidiyor mevzu, ders bitene kadar tavana boş boş bakıyoruz. Tacettin’i ağırlamanın Hui geleneği olduğunu da bilmeliyiz ki Müslümanların süper insanlar olduklarını iyice anlayabilelim, Da’nın güzellemelerinin sonu yok. Liang Yiqing yanına çırak olarak aldığı Han Ziqi’yi üç yıl boyunca eğitiyor, en az kendisi kadar iyi bir usta çıkarıyor ortaya ve birlikte Zheng He’nin tek parça yeşim taşından bir tasvirini yapmaya başlıyorlar, bölgede yeşimden anlayan en önemli tüccarlardan biri olan Pu Shouchang’in siparişiyle giriştikleri iş üç yıl sürecek. Yiqing oldukça yaşlı ve ömrü boyunca taş işlemiş, yuttuğu tozların mahvettiği ciğerleri daha fazla dayanamayınca iş Ziqi’ye kalıyor. Usta ölmeden önce çırağıyla tartışıyor bir ara, Ziqi’ye göre öylesi kusursuz bir eser karşılığında Shouchang’in verdiği para pek az, tüccar Simon Hunt’tan çok daha fazlasını kazanacak. Hunt ülke ülke gezerek değerli sanat eserlerini toplarken Çin’in yeşim taşı ustalarının etkisinden çıkamamış, yıllardır eser topluyor ve Shouchang’in dükkânından çıkmıyor neredeyse. Ziqi’ye göre aracıyı aradan çıkarırlarsa çok daha fazla kazanabilirler ama Yiqing tüccarların büyük risk aldıklarını, battıkları zaman tam battıklarını, oysa kendilerinin zanaat sayesinde her zaman para kazanabileceklerini söyleyerek dört dörtlük bir rıza üretiyor kendine, Ziqi’yi ikna edemese de ustalık hatırı ağır basınca Ziqi ses çıkarmıyor. Yiqing’in ölümüne kadar tabii, adamın geride bıraktığı iki kızına ve eşine bakmak zorunda olduğu için Shouchang’in yanında işe girerek yarım kalan eseri tamamlıyor, sanatçının doğuşunu Çin’de tekrar canlandırarak esere ustasıyla kendisinin imzasını atınca Simon Hunt tarafından “keşfediliyor” adeta. Tüccar tam bir kan emici rolüne bürünüp bitmeyen eser yüzünden ailenin varlıklarına çökünce Ziqi planını uygulamaya başlıyor nihayetinde, Hunt’la çalışmaya başlayınca beli doğrultuyor biraz. Bi’er ve Yu’er kardeş belledikleri bu çocuğa başta kendilerini bırakıp gittiği için kızsalar da eve zaferle dönmesini coşkuyla karşılıyorlar. İkinci çizgideki “Bayan Han”ın kim olduğu büyük bir gizem değil, Ziqi ustasının emaneti olan Bi’er ile evlenince ailenin mutluluğunu katmerliyor adeta, Japonların eşini ve çocuğunu kaçırdığı Hala da tıpkı Ziqi gibi eve sığındığı zaman kadro tamamlanıyor. Yıllar sonra savaş tehlikesi belirince Hunt’la birlikte İngiltere’ye doğru yola çıkan Ziqi paha biçilemez koleksiyonunu, binlerce yıllık yeşim taşlarını yanına alıyor, Yu’er yumurtadan çıkıyor resmen. Kadın orada kalmak istemiyor, birlikte dünyanın öbür ucuna gidiyorlar. O sıra Almanya gemi azıya almış, İngiltere’yi bombalayacak yakında. Bir yıllık misafirlik on yıla çıkıyor nihayetinde, Ziqi ve kardeşi bir türlü dönemiyorlar, Yu’er’e tutulan Hunt’ın oğlu Oliver bombardımanda ölünce ve her taraf yerle bir olunca tuhaf olaylar yaşanıyor da ikinci çizgiye ilerlemek lazım burada.
Ziqi’yle Bayan Han’ın oğlu Yıldız ve kızı Hilal iyi anlaşan kardeşler, Ziqi kızının Pekin Üniversitesi’nde okumasını istiyor. Bayan Han’ın bu teşebbüsü engellemeye çalışması, Yıldız’ın aşkını itinayla katledip oğlunu Hilal’in arkadaşıyla evlendirmeye çalışması ve yediği her türlü halt onca övülen Müslüman erdemiyle çelişiyor, ayrıca bu kadının neden kötülük burgacı gibi etrafındakileri kendine çekmeye çalıştığı belirsiz, altı boş oranın. Yiqing’in eşinin ansızın ölmesi de garip, aslında böyle pek çok olay var ki uzun uzun bahsedilen mevzuların veya kişilerin sahneden ansızın çıkmaları rahatsız edici. Anlatı pasif agresifmiş gibi tepki veriyor sanki, dersimizi alınca sadece Ziqi’yi takip etmemiz gerektiğini anlıyoruz. Neyse, Hilal çok çalışır ve üniversiteyi kazanır, babasıyla birlikte annesini ikna edince ver elini Pekin, İngilizce, şiirler, Shakespeare, edebî edebî meseleler. Hilal’in yurttaki arkadaşlarından birinin asker kıyafetleriyle gezip bir süre sonra parti sözcüsü olması ve hocaları Chu’yu sıkıştırması hikâyenin bir başka boyutu. Hilal’le başlarda platonik bir ilişki yaşayan Chu nihayet açıldığı zaman Hilal’in de kendisine âşık olduğunu anlar ama geç kalmıştır, Hilal kalp problemi yüzünden eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalır, sonraları özellikle annesinin sorumsuzluğu yüzünden strese maruz kalınca hastalığı kötüleşir ve okula dönme hayalleri de yıkılır. Bayan Han tam bir şer odağıdır yahu, Ziqi’yi mahveder, Hilal’in ve Yıldız’ın hayatını karartır, Chu’yu bile dinsiz olduğu için evinde istemez ki hocanın Hilal’e verdiği güç ortadadır, adeta kin kusar kadın. Hilal’i üzen arızaları çıkarma sebebini çizgilerin birleşme noktasında görüyoruz ama yedi yüz sayfayı zorlana zorlana okuduktan sonra karşılaşacağınız sürprizi burada vermek, kallavi küfürler yemek istemem çünkü Chu’yla Hilal’in çok hassas ilişkilerindeki incelikle kırılmamayı, Ziqi’nin basiretsizliğinden ötürü sinir hastası olmamayı başardınız, dönemin siyasi gelişmelerinden neredeyse hiç etkilenmeyen azınlığın halini sormaktan vazgeçtiniz, Chu’nun kendisini sorguya çeken öğrencisine karşı ailesini savunamamasından öfkelenmediniz, Bayan Han’ın akıl almaz aptallıkları yüzünden aile mirasını çarçur etmesi karşısında kitabı lime lime etmediniz, Yıldız’ın katakulliye gelip âşık olduğu kadını sorgusuz sualsiz terk edip gerçeği öğrenince sokaklarda deli gibi dolanmasından, sonra hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmesinden çılgına dönmediniz, yani ne bileyim, hayatın doğal akışını pek de umursamayan karakterleri şöyle bir silkeleyip fiskelemek istemediniz, o halde şok edici gerçeği kendiniz görmeli ve… şoka girmemelisiniz, oldu bittilerden ötürü çoktan kabuk bağladığınız için hiçbir şey sizi düşüremez veya yükseltemez artık, oduna döndünüz diyemem de bir katılaşma söz konusu olabilir, ne okuduğunuzu sorgulayabilirsiniz.
Aşırı uzun, uzunluğuyla doğru orantılı olarak sıkıntılı bir metin. Emek sarf etmek isteyen buyursun, ben okumamış olmayı isterdim açıkçası.
Cevap yaz