Gladiator‘ın başında kapışıyorlar işte, sarışın yiğitler çamura bulanıp geldikleri için kahverengi, Romalılar pırıl pırıl, dan dun giriyorlar birbirlerine, Maximus arkadan atlılarla gelip Germenleri kıstırıyor, zaferi kutlarken dönen olaylar yüzünden paketleniyor da paketlenmediğini düşünelim, sonrası ne olurdu? Galya’nın fethine benzer bir sonuç çıkmazdı ortaya, Roma’nın zayıflamaya başladığı yıllarda gelen zaferler başarılı savunma savaşlarının eseri olurdu, Germen kabilelerin topraklarına yayılmayı düşünen imparatorlar hayallerini gerçekleştirememişler çünkü imparatorluk o kadar geniş ki bir yerlerde mutlaka arıza çıkıyor. Muhtemelen birkaç grubu daha tepelerdi Maximus, tuzağa düşürülüp öldürülmezse geri çekilir, ölene kadar senato kunato bir yerlerde takılırdı. Spartaküs ortalığı karıştırırken üç yerde savaş vardı mesela, sınırlara yığılan askerler merkeze dönmeden köle isyanı dindirilemedi, buradan bakınca Germenlerle yapılan savaşlar kaynakları müthiş tükettiği için sınırlara askeri birlik yığma, ittifak yapılan toplulukların parlak adamlarını devşirme, krallıklara dönüşen kabilelerin başına Roma formasyonlu adamlar dikme yoluna gidildi, mantıklı. Acı dersler alınmadı değil, Arminius’un Roma’yı bırakıp kendi insanlarının yanına dönmesi, sonra 30 bin Roma askerini tuzağa düşürmesi taktiklerin biraz değiştirilmesine yol açtıysa da dünya nüfusunun dörtte biriyle uğraşmak için İskoçya’dan Suriye’ye, Moritanya’dan Transilvanya’ya kadar 300 bin askeri beslemek gerekiyordu. Augustus savunma doktrini. Bir yerde sistem patladı ve Batı Roma tarihe karıştı, Germen kabileler iyice ayrışmaya başladı, Gotlardan Franklara meşhur meşhur topluluklar oluşturdular. Süper. Kitabın adının alt başlığında belirtildiği gibi daha çok diplomatik ilişkilere ve kökenlere yoğunlaşıyor Wolfram, gündelik yaşama kadar derinleşen bir araştırmaya başka bir kitap lazım zannederim. Zaten bu el kitabı olarak düşünülmüş ama acayip akademik, hani popüler tarih kitabı falan değil, Google’a baka baka okudum. Metnin çevirmeni Tuğba İsmailoğlu Kacır’ın önsözü de çok yardımcı oldu, biraz oradan çarpayım: Germenlerle ilgili temel iki kaynağın yazarı Tacitus ve Sezar “barbarları” Roma karşıtlığı üzerinden ele almışlardı, 20. yüzyılın ortalarına kadar Alman idesine hizmet için kullanılan veriler 1945’ten sonra Alman kimliğinden ayrıştırılarak başlı başına bir Germen kavramının ortaya çıkarılmasına hizmet etti. “Viyana Ekolü” sabit bir etnik birlik yerine tarihî bir kümelenmeyi öne çıkararak Kavimler Göçü döneminin çeşitli halklarını incelemeye başladı, siyaset ve gelenek yoluyla birleşen kümelerin biyolojik kökenden ziyade etnik aidiyetlik bilinciyle hareket ettiklerini iddia eden Wolfram’ın son bölümde gösterdiği gibi topluluklar ortak çıkarlarla hareket ederken kültürel kodların ortaklığı sayesinde bir arada yaşayabiliyorlar. Wolfram karşı yakadan Germenlerin nasıl görüldüğünü aktarıyor ilk bölümde, “Roma barışı”nı tehdit eden “Germen hürriyeti” aslında barbarlara has kötü bir özellik olarak değerlendirildiği için gerektiğinde savaşa koşan, vergi veren vatandaş makbul tabii, özgürlüğü Roma’nın sınırları neyse o, “Töton öfkesi”yse tam bir ahlaksızlık, sahtekârlık. Öfkeli insandır Germen, vahşi bir hayvan gibidir, tembeldir, iç enerjisi yüksek olduğu için patladı mı durmaz, silahına kolaylıkla davranır, Germania’nın içlerine doğru ilerledikçe bu özellikler daha baskın hale gelir. En meşhur klişe pek çok Germen kavminin İskandinavya’yadan geldiği: Tötonlar, Kimberler, Harudlar, Burgonlar, Gotlar, Lombardlar tepeden inmişlerdir, antik etnografyaya özgü iklim doktrinine göre İskandinavya’da insanlar sağlıklı yaşarlar, uzun kış geceleri çoğalma dürtüsünü bir hayli artırdığı için sayısız Kuzeyli aşağılara göç eder, doğal afetler yüzünden evini barkını bırakmıştır. Asillik, bir soya bağlanma dürtüsü Kuzey’i göçenlerin ve kısmen “ev sahiplerinin” gözünde değerli kılmıştır denebilir: “İskandinavya, Baltık Denizi’nin güneyindeki en önemli kültürlerin öncüsü olan Lombardlar ve Gotlarınki gibi pek çok kola ayrılan soy ağaçlarını Ana Kıta’ya taşımıştır. Böylece pek çok Kavimler Göçü halkının İskandinav kökenli olması için bir sebep ortaya çıkmıştır. Tarihe etkisi son derece büyük olmakla birlikte tarihselliğe dayanmayan bir sebep…” (s. 27) Romalılar barbarları, özellikle Germenler ve Keltleri genel olarak güzel bulurlar, sarışın insanların mavi gözlerinde şimşekler çakar, üstelik zayıftırlar, tam Nazilerin talep ettiği özellikler. Yirmi yaşından önce cinsel ilişkiye girmedikleri için canavar gibidirler, yeri gelince yan yana savaştıkları Hunlarsa çirkindir, kötü ruhların ve Gotik cadıların oğullarıdır. “Gotik”in her zaman kötü çağrışımlara yol açtığını ekleyeyim, piyasaya çıktığı ilk metinden itibaren -hikâyesini anlatıyor Wolfram- aşağılama amacıyla kullanılmış. Germenler silahlarıyla birlikte onurlarını da yitirdiklerini düşündükleri için öyle bir durumda intihar ederlermiş, askerlikten kaçanlar bataklıklara atılırmış, korkaklık ölüm demek. Açlık ve sefalet yüzünden zaman zaman Romalıların tarafında yer aldıklarını söylüyor Wolfram, tehlikeli yaşamdan, genel huzursuzluk ve güvensizlikten kurtulmak için nerede çıkış yolunu gördülerse oraya yönelmişler çünkü çoğun kıtlık ekonomisiyle baş etmek zorunda kalmışlar. İsimlendirilmelerine dair bir iki bilgi: Ariusçu olup olmamaları gibi inanç meseleleri bile kavimlere verilen isimleri etkilediği için modern bulgularla antik bilgiler çakıştırılmış, coğrafi sınırları dikkate alan bir tasnif üzerinde durulması gerektiğini söylüyor Wolfram. Savaşlar etkili, Marcoman Savaşları’nın ardından “Got” adının önemi artmış, pek çok kavim bu adla anılır olmuş. Aslında “Germen” adının anlamı belirsiz, Latinceden gelen bir iki çıkarım var ama doğruluğu tartışılır, Germenlerin Kelt olmadığını ilk söyleyenin de Sezar olduğunu ekleyeyim. Mevzu çok karışık, Wolfram akademik tartışmalara girip çıkıyor, özet olarak şunu verip çıkıyorum işin içinden: “Bastarniler M.Ö. üçüncü yüzyılın son çeyreğinde Aşağı Tuna taraflarında görüldüklerinde, ki burada çok hızlı bir şekilde büyük bir kavme dönüştüler, ne onlar kendilerinin ‘Germen’ olduklarının bilincindeydiler, ne de Yunanlılar tarafından Keltlerden farklı bir kavim olarak anlandırılıyorlardı.” (s. 37) Mesela Kimberler ve Tötonlar çağdaşlarına göre Kelt çünkü Orta Avrupa Kelt kavimleri göç eden yabancı gruplara katılmış, karışmışlar. Tanrıların büyük kısmı ortak ve aynı kökten geliyor, daha da pek çok benzerlik var, ayrımlar 1200’lere doğru ortaya çıkıyor ve Fransız kimliğiyle Alman ulusal kimliği iki farklı topluluğun ortaya çıktığını gösteriyor. Klasik işte, Romalılar İtalyan, Galyalılar Fransız, Germenler Alman. Doğru değil, zamana göreyse anlamlı. Geriye doğru giderek ayrımların anlamsızlaştığı bir döneme kadar takip edebiliyoruz olan biteni. Sezar’ın zamanına gidelim, Germenlerin yardımıyla Galyalıları yendikten sonra barbarların yöneticilerini senatör, savaşçılarını komutan yapmıştı ama Hermann (Arminius) ayarı bozdu. Hitler’in de Arminius gibi Almanları bir arada tutmaya çalıştığına dair üfürülen anlatı pek tutmamış zamanında, barbar Germen tarihinin karşısında Mussolini imparator olarak dikilir vaziyete getirilmemiş, zaten Arminius da dönek olarak bellendiği için Hitler’e uymamış hiç. Sonuçta amcalarıyla, dayılarıyla falan Roma’nın hizmetine giren Arminius bir süre Roma için savaştıktan sonra adamlarıyla birlikte uzamış, kardeşi Flavius’sa Romalı üst düzey bir komutan olarak savaşlarda yer almış. Arminius’un arazi olmasının esas sebebi bilinmiyor, Wolfram’ın birkaç teorisi var. Teutoburg Ormanı’ndaki savaşta lejyonları yok eden Arminius’u uluslarının kahramanı olarak görmüş bir dönem Almanlar, öküz gibi heykelini dikmişler. Nedir, amcasıyla savaşmak zorunda kalmıştır Arminius, yenilmiştir, yenmiştir, nihayetinde ailesinin kurduğu pusuyla hayatını kaybetmiştir ama Germania’nın Romalaşmasını engellediği için kahraman ilan edilmiştir. Roma’nın elinin uzandığı yerlere götürdüğü kültürün bir parçası olmayan topraklar, ilginç, ters durumda acaba nasıl olurdu dünya?
Derinlemesine tarih, derinlemesine Germenler. İlgilisi kaçırmasın, Google’ını açsın.
Cevap yaz