Aynı kitabı üç dört kez aldığım oluyor çünkü geri zekâlıyım, neden olmasın. İlk olarak sahaftan alıp yığına koymuşum, açmadığım bir kolide zaten var, yığınların arkasındaki raflardan birinde de yıllardır duruyor, öyleyse dördüncüyü de almalıyım. Dağıtıyorum, o işe yarıyor bir de İlişmek‘te olduğu gibi metnin nasıl değiştiğini görmemi sağlıyor. Doğan’dan 2005’te çıkan baskıyı okudum, rafta bekliyormuş, üç gün önce Kamer Abi’den aldığım, Eksik Parça’dan 2021’de çıkanına da bir bakayım dedim, hani sondaki işkence pornosunu nasıl böldüklerini görmek için. Aa, e üçte biri yok romanın? Biçmişler basbayağı, atmışlar. Şöyle bir göz gezdirdim, finali farklı, dahası lüzumsuz görülebilecek ama anlatıyı zenginleştiren oyunlar çıkarılmış muhtemelen. Hangi bölümlerin atılmış olabileceği üzerinden anlatayım o zaman, rastgele, kesinlikle doğruluk payı yok ama konsantre metnin hangi ağırlıklardan kurtulmuş olabileceğini düşünüp kafa eğleyeceğim. “İlişmek”le ilgili bölümler duruyordur, iki insanın özgürlük alanları ve yarattıkları üçüncü alanın paylaşımı konusunda sıralanan vecizeler Ayaz’la Melek’in ilişkilerini özetliyordu. Dergilere yazılar yazan Ayaz’ın tespitleri klişe ama yerindeydi, Melek’in yaşamını cehenneme çevirmesinin kodlarını içeriyordu. Her şeyin farkında Ayaz, yaşamındaki arızayı giderememesinin sebebini sanki bir başkasının hayatını yaşıyormuş gibi hissetmesinde bulabiliriz, depersonalizasyon. Üç parmağı eklem yerlerinden kesilmiş, böylece piyanistlik rüyası başlamadan bitmiş, bir de sürekli eylemlere gidip ailesini boşlayan babası yüzünden yarattığı aile içi terörle mücadele ekibinin tek üyesi olarak her gün çile çekmesi kafa bırakmamış belli ki, müthiş sağlıksız bir bağlanma örneği sunuyor okura. Kafa göz kıran bir babanın halkların kardeşliği, eşitlik, özgürlük için mücadele etmesindeki çelişkiyi küçük yaşlarda fark ediyor Ayaz, annesini koruyamasa da kardeşi Asude’yi kurtarmak istiyor ama onu da başaramıyor, yıllar sonra anlayacak. Asude’nin intihar ettiği otel odasına çıkan Ayaz bir müddet geçmişe gömülüyor, Melek de peşinden odaya gelince beraber dinliyorlar boşluğu, belki de huzurlu oldukları tek an. Asude’nin başka bir etkisi yok metne, belki yeni versiyonda vardır. İntihar üzerine bazı mülahazalar Ayaz’dan, yaşamak için gerekçeleri sıralamada başarısız ama yapacak başka bir şey yok, yaşanacak. Melek’le mutlu olabilirdi çünkü âşık, başlarda Melek de âşık gibi görünüyor, sonra Ayaz’dan nameler dinlemeye başlıyoruz. Kadına psikolojik şiddet uyguluyor, yetmiyor, fiziksel şiddet de uyguluyor ama Melek karşı koyuyor, Ayaz’ı hizaya getiriyor. Yenilgi bu, Ayaz bütün ipleri Melek’in eline vermiş gibi hissediyor ki bunda kısırlığının da payı var. Çocukları olsa belki daha mutlu olurlar diye çocuk yapmaya çalışıyorlar ama çocuk yok çünkü Ayaz’ın erkekliği sakat, sperm üretmiyor, kırılgan erkekliğin yarası. O zaman çocuk bir başkasının spermiyle olsun, Ayaz buna razı. Görkem’den geliyor sperm, arkadaş. Aralarındaki ilişki neden bu yüzden sona erecek, orası meçhul, Melek bir daha o kadar yakın olamayacaklarını düşünüyor ama aksinin gerçekleşmesi yüksek ihtimal. Sonuçta operasyon tamam, sperm yerleştiriliyor, Melek hamile kalıyor ama kıskançlık krizine giren Ayaz hemen yan çizince çocuğu aldırtmaktan başka çaresi kalmıyor Melek’in. İki şey: hastane faslında anlatıcılığı Melek devralıyor, içine girip çıkan aletleri anlatarak alımlanan etkiyi yükseltiyor, bir de daha önceden kürtaj yaptırmış Melek, lisede İlker’le ilişkisinin detaylarını da öğreniyoruz. Metin kısa parçalardan oluşuyor, bazıları sırf diyaloglardan, zamanda atlamalarla hikâyenin uzak geçmişteki uzantılarını görebiliyoruz, hoş. Görkem’in spermlerinin “içine fışkırtılacağı” zaman Melek’in ıstırabı adrenalin patlamasının sıraladığı yüz iki cümleyle falan aktarılmış, yine hoş, Akdoğan’ın bu tür ayrıntılara uygun biçim uydurması iyi.
İşkenceyle ilgili bölümler kesin yoktur yeni baskıda, anlatının genelini düşününce uç nokta zaten. İpuçları veriliyor epey önceden, mesela bir film izliyorlar, kendisini aldatan kadına işkence yapan bir adam var, Ayaz sorun çıkarmada yenilikçi bir madde olduğu için adamı savunmaya başlıyor hemen, Melek saçmalığı sürdürmek istemiyor ama Ayaz’a karşı koyamıyor da, ortamı terk etmeyi ve Ayaz’ı sinir kriziyle baş başa bırakmayı uygun buluyor. Kaybetme korkusundan kafayı yemiş karakterimizin hezeyanları makaslanmıştır herhalde, bayağılıktan kurtulmak için şarttı. Bunun yanında bakışımlı metinler de bir diğer ipucu, Ayaz’ın fikrince sayfanın iki yanına yerleştirilen metinler aradaki çizginin kaldırılmasıyla uyumlu hale getirilebilir, ortaklaşılacak bir bağlam olması yeterli. Uygulama ilginç, Ayaz eşinin bütün bilgilerini ele geçirdikten sonra e-mail hesabına giriyor, bakıyor ki Ferzan’la uzun süredir haberleşiyor Melek, kırığıyla. Birlikte fotoğrafları da var, o halde Ayaz hemen işe koyulup ortalığı kana bulamalı. İki sahte hesap açarak sevgilileri konuşturuyor, randevuyu da ayarlıyor, kardeşinin intihar ettiği otelde buluşacaklar. O bakışımlı metinlerde Ayaz’ın ikisini işkenceyle öldürdüğünü görüyoruz, açıkçası orijinal eziyet yöntemleri var ve bu orijinallik mide bulandırıcı olduğu için yeni baskıda yer bulamaması normal. Gözlerden başlıyor Ayaz, kestiği parçaları mideye indiriyor, gayet şiirsel bir biçimde çalışmalarını sürdürüyor ve canlarını alıyor sevgililerin, kan kıyamet. Patolojik vakanın şiddetinden ötesini görebilmek isterdi şu deli gönül, mesela Melek’in geçmişteki ilişkilerinden başka hikâyeleri de yer bulmalıydı, Görkem ve Asude zaten daha fazla yer almalıydı metinde, Ferzan’ın yuva yıkan kepaze olmaktan başka rolü de olmalıydı, bunlar uzun versiyonda yoksa kısada hiç yoktur diye düşünüyorum ve Moskova’ya gidip gönlünce takılan Ayaz’ı tam ziyan ilan ediyorum. Nâzım Hikmet’in mezarına gidip hislenir bir de, şairin dizelerini okuyup üzülür, sonra ziyaret ettiği koca bir kilisede dua eden kadınlardan birinin peşine takılır çünkü kadının kalçaları tıpkı Melek’in kalçalarıdır. Yetmez, otelde bir hayat kadınıyla sevişir, böylece Melek’ten intikam alır. Akli dengesinin kayıklığını şuradan okuyabiliriz azıcık: “Toplumun gerçekliği ile kendi iç dünyalarının gerçekliği arasında yaşadıkları gelgitler genelden farklı sonuçlanır ve kendi iç gerçeklikleriyle baş başa kalırlar. Genele uymadıkları için de hastadırlar. Benim gibi. Oysa kendisine dayatılan genel kabul görmüş gerçeklik ile kendi iç dünyasının gerçekliği arasındaki büyük uçurumu görmezden gelen sağlıklı insanlar kendi benliklerinin değil ortalamanın benliğinin akıntısı içinde savrulurlar. İşte gerçek deliler ve tehlikeliler bunlardır. Çünkü bunlar kendileri değildir.” (s. 49) Bu bölümün yeni baskıda kesinlikle yer almaması lazım, aslında hiçbir baskıda yer almaması lazım çünkü ne gerek. Böylesi didaktizm zaten evlere şenlik, karakterin kuş kadar gizemini faş ettiği için facia, Krishnamurti’nin vecizelerinden hallice olduğu için bayat, daha ne.
Tamamen Melek’in geçmişine ayrılan bölümle bitireceğim, Melek’e en azından bunu yapmalı. Dört hikâye: Babasının cesedini çöpte bulduklarında yirmi altı yaşında Melek, cesedi teşhis için kendisi gidiyor, annesini istemiyor orada. Sağ kaşından kulağına kadar kesik, kafatası ortada, kasıktan yukarı doğru derin bir yırtık. Faili meçhul. Lisede ilk seks, sıkıcı, normal. Yirmi dokuz yaşında evleniyor, o gün iğnelerle ayakta duruyor Ayaz, “Evet” dedikten sonra masaya devriliyor, ayıltılıp imzayı attığında tekrar bayılıyor, sonraki üç gün hastanede. Son hikâyede Melek’in yüzündeki izin kaynağını görüyoruz, babası yakmış. Ortada pek görünmeyen babanın şiddeti yılların ötesinde Ayaz’la sürüyor, adamın toplum ve bireyle ilgili yumurtladıklarından sonra Melek’in tercihlerinin kodlarını böyle belli belirsiz yakalamak pek güzel.
Orta karar bir metin. Nü Peride‘nin uzağından yakınından geçmez, anlatım teknikleri için okunur.
Cevap yaz