Erhan Altan – Ben Koşarım Aşağlara, Koşarım

Turgut Uyar’ın şiirlerini seviyor Tomris Uyar, çok önceden okumuş, zor bir şairin şiirleri, üzerine düşünmeli, asıl Edip Cansever’in şiirlerini severmiş çünkü onda hikâye damarı daha belirginmiş, daha izlenebilir patika, şiir. Tanıştıkları zaman ikisi de evli, Ülkü Tamer ve Yezdan Şener. Ankara’da, Sanatsevenler Derneği’nde tanışıyorlar, kim eleştiriyordu orayı, Erendiz Atasü mü, Ayla Kutlu mu, Şiir Erkök Yılmaz mı, birinin öyküsü vardı da edebiyat pozlarının foyası açığa çıkıyordu öyküde, bilmem, oraya sanat sevdalıları, şairler, yazarlar, entelektüeller gidip sohbet ederlermiş. Kıvılcımlar gözle görülür hale geliyordur muhtemelen, birkaç masayı dolanmak sağlam esinleri yakalamak için ideal. Neyse, “edebiyata düşkün bir genç kız olarak” olarak ilgi görmüş Turgut Uyar’dan, sıradan bir ilgi, Tomris Uyar’sa keşfedilmeye değer -göründüğünden daha derin değil- bir insan görmüş karşısında. Yıl 1962, 1966’ya kadar görüşmüyorlar, Tomris Uyar o yıl Cemal Süreya’dan ayrılıyor, Turgut Uyar eşinden zaten ayrılmış, çocuklarıyla birlikte İstanbul’da. Asıl tanışma o zaman, mektuplaşmalar yakınlaştırıyor, Turgut Uyar sıkışık döneminde açılıyor. Yedi yıldır şiir yazmamış, Tomris Uyar’ın ısrarlarıyla yazmaya ve yazdıklarını Papirüs‘te yayımlamaya başlıyor. Dergiyi çıkaranlar Tomris Uyar’la Cemal Süreya. Ayrılıktan sonra evlilik kararı. Ankara’ya dönelim, istifadan sonra SEKA’da çalışmaya başlıyor Turgut Uyar, odasına İsmet Özel, Ataol Behramoğlu, Özkan Mert geliyor sıklıkla. “Turgut Uyar’ın başından itibaren çok fazla dostu yoktu. Çok içine kapanık diyemeyeceğim ana sonuna kadar dost olduğu için, belki yaşamı boyunca en önemli dostu Edip Cansever olmuştur diyebilirim. Onun istediği dozda bir dostluk olarak. Sanıyorum Edip için de öyle.” (s. 17) Ortamlardan uzak, deniz kıyısında iki dost, imaj bu. İlhan Berk arada uğrar ama o şairdir, şiir var olmasa şiirin mucidi olacaktır hani, başkaları da gelecektir, farklı şehirlerde şöyle uçtan ilişen şiirler, şairler habersizce tutunurlar birbirlerine, heyecanlı tartışmalar başladıktan sonra aralarında yakınlaşma da doğar ama grup bilinci yoktur, yani her eseri fişekleme, yayma, göklere çıkarma, hayır, eleştirirler, yeriyse yıkarlar ama iyi bir şiiri, söyleyişi de takdir ederler. “En iyi” tartışmaları yoktur, ıvır zıvır girmez araya, sık buluşmasalar da Edip Cansever’le Turgut Uyar sık görüşürler.

Esas içkisi votkadır, rakı da içer, bunların yanında içkici veya yemekçi değildir Turgut Uyar, yemeğin yanında içkiye anlam veremez. Çok güzel yemek yapar, bulaşık bırakmaz, zaten çok uzaklaşmış da olamaz, yemeği hemen eşine, çocuklarına ve dostlarına sunar. İşten ayrıldıktan sonra öğlenleri bir kadeh bir şey ama şart değil, başka zaman sıkı içilecekse. Sorular karışık, Altan oradan buraya genişletmiş yaşamları, “kırıklar”a gelince Semra Özdamar’ın öyküye varan röportajlarından bir kısmı hatırladım, Sekiz Kadın‘da Tomris Uyar’ın oldukça kırgın olduğundan bahsediyordu Özdamar, karşılığını buldum. Turgut Uyar’ın bir yerleri sık sık kırılırmış, kol, kalça, oysa kalsiyum eksiği falan yok. Bilinçli bir kırma değil ama spor yazarı Turgay Renklikurt’a sormuş Tomris Uyar, Rıdvan örneği üzerinden bir açıklama: bir şeyde çok iyi olan insanlar daha iyisini yapamayacaklarını anlayınca bir yerlerini kırıyorlar, bir şeyle yüzleşmek istemedikleri zaman. Fizik tedavi sırasında istenilenleri yapmıyor Turgut Uyar, doktora göre yürümek istemeyen bir insan yürümez. Son zamanlarda koltuk değneği, baston. Ameliyatlar, tedaviler, olmuyor. Kırığa karşı tavır büyük sorun, kıskançlık krizlerine yol açıyor, Tomris Uyar çıkış yolunu bulamadığı için pes ediyor yavaş yavaş. Anneden gelen bir şey, Turgut Uyar annesine tutkunmuş, mahallenin gözde kadınlarından biriymiş annesi, ilgi göstermediğini düşünürmüş Turgut Uyar, kıskanırmış da annesi ölüm döşeğindeyken anlamış aslında ne kadar çok sevildiğini, bir onunla konuşurmuş çünkü anne. Kızdı mı sağlam kızarmış, başkasına değil de Tomris Uyar’a, uzun süre. “Değil, kinci değil ama geri dönmeyen… Yani yaptığı haksızlığın içinde şu kadarcık haklılık olsa, onda ısrar eden tiplerdendi. Hiç bana göre değil, ben hemen kabul ederim yanlışımı.” (s. 53) Çok zor dilermiş özrü, dilermiş. Sokağa rica minnet çıkarmış, işte biriyle buluşulacak, mesela Edip Cansever çağırıyor, dostlarla toplanılacak, o zaman. Kıyafet dert, evden çıkmak işkence, kırıkların kahrını Cansever de en az Tomris Uyar kadar çekmiş.

Türk şiirine getirdiği yeniliğin farkındaymış Uyar, çok çalışırmış, aylar boyunca. Klasik veya konformist değil, arayıcı bir şiir, şiirsellikten kaçan, biçim veya sözcük üzerinde kafa yorulduktan sonra. Ataol Behramoğlu ve Süreyya Berfe eleştirmiş ya Divan‘ı, gericilikmiş, Uyar’ın tilmizinden sivri söz. Tomris Uyar takmış, hani yıllar sonra özür dilese de bir yazı da gerekirmiş ama o yazıyı yazmamış Berfe, Turgut Uyar da amanlamış, kim ne diyorsa desin. “Şiirinde nihilist bir yan var, evet, onu kabul ediyorum. O yüzden belki dünya görüşünü solda belirli bir yere oturtamıyorum ama, en yakınında gene de komünizmi görüyorum.” (s. 71) Kemal Tahir’in yazdığı yazıyı da tutmamış hatta içerlemiş ama tutmadığını gösterememiş Turgut Uyar, yani bir usta övmüş, güzel şeyler yakalamış ama biçimden yürüyor işte, eskiyi öne çıkarıyor, şurada var. Tomris Uyar’a göre o kitabı değerli kılan şey eskiyi de bir güzel yermesi, alaya alması, mesela İsmet Özel başka yere vardığında ciddiyetinden vazgeçmediği için slogan atıyormuş da şiir söylemiyormuş artık. İsmet Özel’in şiirleri “yaşlı”, bunu tabii ki biz bulmadık ama başkasından görmediğimiz, başka yerde de rastlamadığımız için kendi icadımızmış gibi yoktan sevinmiştik Onurhan’la, meğer Tomris Uyar meseleyi dan diye çözmüş çoktan. Kısacası şudur, köy için köyü, fantastik için fantastiği, dil için diliyse mevzu, yaşlısınız, okunmaya değmezsiniz haliyle, oysa Turgut Uyar orada kendini de yeniye çekiyordu, “içeri giren’e”ye bakmak yeter. Yine 12’den bir tespit: 25-30 yaşında “intihap” sözcüğünü kullananı yeriyor Tomris Uyar, edebiyatın bir dil işi olduğunu, dilin kendine özgü bir kişiliği olduğunu unutan yazarlara çatıyor, dili araç olarak kullanmaktan öteye gitmeyenlere neler diyor, dört dörtlük.

Turgut Uyar yontucu, yontmayı seviyor, tiyatro oyunu var ama oynanacak gibi değilmiş o zamanlar, Gary Cooper’ı seviyor, alaturka dinliyor ama gazino alaturkası değil, klasik müzik de dinliyor, çok okuyor, canavar gibi not alıyor, sibernetiğe, bilime ve matematiğe inanılmaz ölçüde düşkün, müthiş bir kumarbaz dendiğine göre, biraz Fransızca biliyor, Tomris Uyar’ın biten öykülerine ilk o bakıyor, edebiyat anlamında birbirlerini kıskanmıyorlar, ilhama inanmıyor Turgut Uyar, misafir sevmiyor, evini çok seviyor, birçok kez taşındıkları için çektiği sıkıntı çok, geçim derdine düşmediği pek yok, Marmara Adası’nı seviyor, denize girmeyi sevmiyor, kemikleri çabuk iyileşsin diye girmesi gereken havuza da pek girmiyor, şiir okunmasını sevmiyor çünkü şiir gözle okunur, Cemal Süreya’nın sahici olduğunu düşünmüyor çünkü her ortama uyum sağlayabilen biriymiş Süreya, Edip Cansever de Turgut Uyar gibi düşünüyor, Can Yücel en sahicilerden biri olarak bir yıldız gibi parlıyor Turgut Uyar’ın ufkunda, birbirleri gibi yazmak istemiyorlar ama yazdıklarını ilgiyle izliyorlar, Turgut Uyar doktora gitmiyor çünkü gençken çok gitmiş, siroza yakalandığını kendi keşfediyor, tedaviyi gönülden sürdürmediği gibi bir süre sonra bırakıyor da, eve çıkarılıyor, sessiz sakin gidiyor bu dünyadan, istediği gibi.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!