Önsözle bitirin metni, otobiyografik bir metin olduğu için önsözde geçen karakterleri/insanları tanımıyorsunuz, dolayısıyla direkt burayı okumaya başlamak pek bir şey ifade etmeyecek, zaten Eggers de finalden sonra biraz daha bir şey okumak isteyenler için yazdığını söylüyor önsözü. Bunun dışında metnin tam olarak gerçeklere dayanmadığını söylüyor. Diyalogları hatırlayabildiğince kurmuş, hatırlayamadığı bölümleri uydurmuş. Travmatik anlarda yapılan konuşmalar aslına en sadık olan diyalogları oluşturmuş, makul. Bir şey yazıyorsunuz diyelim, yaşamınıza dayanıyor olsun biraz, kırılma anlarındaki diyalogları olduğu gibi koyuyorsunuz metne, sonra düzeltmelerle uğraşırken o konuşmaların gerçekliğini sorguluyorsunuz, kurmacaya dönüşüyorlar, sonra yaşadıklarınızın da kurmaca olup olmadığını merak etmeye başlıyorsunuz, eğer gerçekten çok saçma şeyler söylenmişse -travma için birebir bunlar- kurguya cuk oturmuş oluyor genelde, böylece kağıda geçmiş acı sizden uzağa doğru yayılmaya başlıyor. İyi bir şey. Neyse, karakterlerin bazı özelliklerini değiştirmiş Eggers, sevişme sahnelerinden rahatsızlık duyacakların isimleri değişmiş mesela, insanları arayıp onay almış. Bunları bu şekilde anlatması benim için önemli, bu metni benim yazdığım şeylerle çok benzeştirdim çünkü, öznel bir durum. İnanılmaz dağınık, toparlama çabası pek az ama bir yaşamın etrafını kuşatıyor hepsi, çemberin dışına çıkan anlatı uzantıları yok. İnsanları arayıp ben de sormuştum bir de, genellikle isimlerinin değiştirilmesi şartıyla metinde yer almayı kabul ediyorlar. Yanaklarından öpüyorum. Kimilerinden izin almadım, isimleri değiştirip bastım metne, ne düşündükleri beni ilgilendirmiyordu falan, neyse, Eggers. Biyografi yazmanın doğru bir karar olup olmadığını sorguluyor. “Ayrıca yazar ve bu kitabın yapımında arka planda yer alanlar şunu belirtmek isterler ki evet, belki de bu dönemde anılara dayalı çok fazla kitap yazılıyor ve uydurma kişilerle hayali olaylar hakkında yazılan kitapların tersine, gerçek şeyler ve gerçek kişiler hakkındaki bu tür kitaplar doğaları gereği iğrenç ve ahlaksız ve yanlış ve kötü ve şeytani; ama yine de herkese okur ve yazar olarak hepimizin çok daha kötüsünü yapabileceğimizi hatırlatmak isteriz.” (s. 23) Elden gelsin. Kitabı beğenmeyene parasını geri yollayacağını da söylüyor, anasız babasız kalmanın büyüsünden bahsederken boşluktaymış gibi hisseden insanın istediği her şeyi yapabilme arzusuna kapıldığından bahsediyor ki anlatının oyuncul havası direkt buradan doğuyor. Küçük kardeşi Topher’a bakmak zorunda olması yirmilerindeki bir adamı doğrudan babalığa evrilttiği için ara ara ciddi bir tona bürünen anlatı hemen özüne dönüyor, gençliğin gazı ve çocukla içli dışlı olmanın getirdiği hareketli yaşam arka planda kalan acıları bir ölçüde kapatıyor ama mizah bir savunma mekanizması burada, Dave küçük kardeşini ne zaman yalnız bıraksa, hatta bakıcıyla bıraktığı zaman bile çocuğun başına türlü işin geleceğini düşünüyor, paranoyaya kapılıyor, böylesi ağır bir sorumluluğun üstesinden gelmek için güldürüye sığınmak dışında başka bir çare yok. Anlatının sonlarında annesinin küllerini nihayet bulabilen Dave’in külleri göle dökerken ayakkabısına dökmesi, annesinin üzerine bastığını düşünmesi, sonra hiçbir işte başarılı olamadığını düşünmesi bile trajik anlara yol açmıyor, iç buruyor ama koyu bir üzüntü sezilmiyor. Metnin açıklandığı bölümde bu tür bir tekniğin yazara iyi geldiğini düşünmemiz gerekiyor, yazar söylüyor bunu. Sağaltıcı bir edim var, anlatım biçimi bazen bayabiliyor ama son derece gerçekçi, yaşanan yalnızlık ancak böylesi ukalaca bir içtenlikle anlatılabilirdi, başka türlü nasıl anlatılırsa anlatılsın edebiyat edebiyat kokacak çünkü, ciddi bir ses duyulsa metin aşırı dramatize olacak, daha gevşek bir anlatım ipin ucunu iyice kaçıracak, en iyisi böyle.
Ne kadar yalancı, pespaye olsa da Dave iyi bir abi, yani olabildiğince iyi, zira sevişme şansı yakaladığında hemen basıp gidebiliyor ve saatlerce dönmeyebiliyor ama Topher’ı hiçbir zaman çok zor durumda bırakmıyor. Kirli kıyafetler giydiriyor olabilir, yemek olayını pek çözememiş olabilir ama öyle veya böyle hep orada. Hatalarının farkında, daha iyisini yapmaya çalıştığını söylemek zor ama elinden geleni yapıyor, yeterli. Açıklıkla anlatılıyor bu meseleler, çocuğa durduk yere bağırmaktan saatlerce yalnız bırakmaya kadar her şey. “Biyografi insanın derisini soyup atması olabilir ve olmalıdır da.” (s. 34) Henüz asıl metne geçemedim, geçeceğim, ölümlerin yol açtığı zincirleme duyguların ve eylemlerin tablo halinde listesini sunuyor Eggers, ardından metni yazarken ne kadar para harcadığını hesapladığı bir tabloyu da veriyor. 60.000$ gidere karşılık 100.000$ brüt kazanç, tabii kitap deli gibi sattıktan sonra elde edilen para değil bu. Topher yaşadı kısacası, Eggers cimri biri değilse. Evet, esas metin. İlk bölümde annenin ve babanın kansere yakalanmalarından ölümlerine kadarki süreç var, tabii sık sık geri dönüşler yapılıyor, geçmişteki hallerini de görüyoruz. Baba ketum, alkolik, çocuklarına zaman zaman şiddet uyguluyor, hatta bir keresinde Dave çarşaflardan ip yapıp pencereden fıymaya çalışırken kırılan kapının sesini duyuyor, adam inanılmaz sinirli. Avukat, kazancı pek iyi değil. Anne de dövüyor çocukları ama baba kadar soğuk değil, birlikte gülüp eğlendikleri oluyor. Şiddet anları uzakta kaldığı için komediye bürünüyor mevzu biraz, buruk komedi. Mide kanseri yüzünden midesi tamamen alınan annenin hastane seferleri, babanın bahçede yere çöküşü, hatırlananlar ve anlatılanlar bunlar. Dört kardeşten üç numara Dave, ablası Beth ve abisi Bill detaylı bir şekilde anlatılmıyor metinde, Beth anne ve baba öldükten sonra Topher’ın bakımına nispeten ortak olduğu için Bill’e göre daha meydanda. Neyse, Chicago’da kalmak için bir sebepleri kalmayınca Kaliforniya’ya taşınıyorlar, ev bulma serüvenleri bomba. Topher okula başlıyor, Dave miras kalan parayı bir dergi çıkarmak için harcıyor, dünyayı değiştirmek için yola çıkıyor ama en sonunda eski bir Hollywood yıldızının asparagas ölüm haberini yapacak kadar kaypaklaşıyor, başarı açlığı yüzünden yalanlar söylüyor, insanları maniple ediyor, tokatlık bir hale geliyor zaman zaman. Kadınlarla ilişkilerinde de yüzeysel, bütün dikkati kardeşine dönük olduğu için uzun süreli ilişkiler yaşamıyor. Belayı çekiyor bir de, takıldığı bir kızla dünyayı kurtarmak üzerine muhabbet ettikten sonra sevişmeye başlıyor, sahildeler, ortam süper. Birkaç Meksikalı çocuk geliyor, bunların başında durup arıza çıkarıyorlar. Dave elemanların gitmesini isteyince gidiyorlar, bir özgüven geliyor, sonra bakıyor ki cüzdanı yok. Çocukları durduruyor, cüzdanı hemen vermezlerse polisi arayacağını söylüyor. Hep beraber cüzdanı arıyorlar, sonra içlerinden biri yumruk sallıyor, kaçıyorlar. Gerisi tipik aslında, Dave evine dönünce cüzdanını odasında unuttuğunu görüyor. Bu tip olayların anlatıdan kopuk olduğuna dair birkaç şey gördüm, aslında Dave’in merkezinde olduğu bir anlatıyı okuduğumuzu aklımızdan çıkarmazsak sıkıntı olmaz. Önemli olan Dave, MTV’nin bir programı için mülakata gittiğinde tatlı tatlı saçmalamasını da bu kapsamda göreceğiz. Zaten Dave’i dinleyen kadın bunca konuşmanın aslında bir kurgunun parçası olduğunu anladığını söylüyor, Dave de bunu kabul ediyor ve anlatmayı sürdürüyor. Karakter metnin farkında ama öz farkındalık açısından düşünmemeliyiz bunu, sınırlar oldukça silik olduğu için kurmacayla gerçeklik arasında bu tür edebi raconlar güdük kalıyor.
İlkokul arkadaşları, lise arkadaşları, Chicago’ya dönüş, derginin batması, Dave’in garip arkadaşları, seksologla takılmacalar, kafa göz yaran kazalar, paranoya anları, X Kuşağı eleştirileri, uçuk hayaller derken finale geliyoruz. Bilmiyorum yazmış mıdır ama Eggers bıraktığı yerden devam ettiği bir metin, hatta birkaç metin yazabilir, yazmalıdır. Hikâye, anlatım, her şey dört dörtlük. Beğenmeyeni anlarım gerçi ama beğenilesi, okunası bir metin.
Cevap yaz