Emre, Murat, ben, “Rahat” adlı grubumuza ilginç osmuklar yollayıp yorum yapıyoruz. Tizle basın dansı, uzunluk ayarlanabilir, şiddet kararında olmalı, ayarlamaları çektikten sonra harekete geçiyoruz, yoksa bir sanat olmaktan çıkar bu, zanaata dönüşür. Ne yediğimizi yazıyoruz ses kaydının altına, böylece beğenilen bir osmuk diğerlerince yorumlanabiliyor, benzerlerin ortaya çıkıp çıkmadığını anlayabiliyoruz. Bazen çok acayip şeyler yemeye özen gösteriyoruz, bazen denk geliyor da acayip acayip şeyler yiyip içiyoruz. Süt, soslu mısır, balık, patates cipsi arka arkaya gelince bütün dünyayı yok edecekmişiz gibi hissediyoruz, kimse olanlara inanamaz. Aramızda yüzlerce kilometre olduğu için koku hakkında yetersiz benzetmeler haricinde söylenecek hiçbir şey yok, bir araya geldiğimizde benimkinin yanık kabloya benzediğini söylerler, şaşmaz. Yanık kablo. Nasıl koktuğuna dair hiçbir fikrim yok. Şu videodakilerden daha yenilikçi bir tarzımız var, her gün yeni bir zort bulabilmek için elimizden geleni yapıyor, gerekirse gündelik hayatımızı dondurup sadece bu meşgaleyle zaman geçiriyoruz. Epifan olarak osmuk kullanıyoruz, böylece günleri birbirinden ayırıp yaşadığımızı hissedebiliyoruz. “Olm şu on saniyeliği yolladığım gün.” Biz hayvanız, osurabiliyoruz, öyleyse osuruyoruz. Hile yapmıyoruz, defikasyon sırasında kaydettiklerimizi yollamayacak kadar erdemliyiz. Yanık kablonun nasıl koktuğunu çok merak ederim, kablo yakıp gizemi ortadan kaldırmak istemem. Bunun öyküsünü yazmak da istemem, son derece kişiseldir, insan osuruğunu hiçbir zaman hiçbir şeye alet etmemeli. Osuruk etik kaygılar güdülmesini sağlayacak kadar önemli bir hava olayıdır.
Papağan osurmaz, öyle diyorlar, aslında hiçbir kuş osurmaz. Kaka çıkan her delikten gaz çıkacak diye bir kaide yok, kuşlar gaz yapacak şeyler yiyorlar ama organları malum, her yere pıt pıt bırakmalarını sağlasa da gaz başka bir şey, yoksa yoktur. Şüpheye düşmüşler bir zamanlar, raporlara göre papağanların osurduğu vakiymiş, sesleri süper taklit edebildiklerine göre osuruk sesini de taklit etmeleri şaşırtıcı değil. Malum fıkrayı bilirsiniz, adamın teki papağanın tekine, “Neden böyle kısalır durur bu zaman?” diye sormuş, papağanın cevabı: “Neden böyle kısalır durur bu zaman?” Alex adında bir Afrika gri papağanı yüzden fazla sözcük öğrenmiş, nesneleri ve renkleri ayırt edebiliyormuş. Bazılarının normali bazılarının imkânsızıdır, onca yeteneğine rağmen Alex bizim yaptığımız gibi cırtlayamıyor. Pelte düşünelim, kuantum fiziğinin tüm bilgisine haiz olduğu gibi bu bilgiyi kullanarak zamanlar arasında hoplayabiliyor. Ama pelte, küçücük bir şey olsun, o kadar küçükken her şeyi bilebilir ama görülemez ya, anlatamayacaktır hiçbir şeyi, yine de kuantum bilen peltedir. Papağanlardan çıkan sesler kloakalarından değil de ağızlarından çıkar, havayı iterler ama art bölgeden değil, kafadan iterler. Papağanlar düşünülünce söylediklerinin güvenilir olup olmadığına takmak kafayı, doğru değildir, bir papağan ancak beyin plantasyonuyla güven alanına girebilir ya da zaman içinde kloaka çıkararak çağların özlemini giderebilir. Papağanların alması gereken çok yol vardır, öncelikle yalan söylememeyi öğrenmeliler.
Tek boynuzlu at, unicorn osursa da duyulmaz, duyulsa da önemsenmez, zaten rengârenk fişekler fırlar, konfetiler yağar tersinden. Yunan mitolojisine değil de Yunan doğa tarihine dayanıyormuş bu hayvanın kökenleri, Hindistan’daki ormanlarda yaşadığı söylenir de aslı dövüşler sırasında tek boynuzunu kaybeden Arap antilobudur muhtemelen. Her efsanenin, olağanüstülüğün gerçeğe dayanan bir yanı vardır, bu atın at olduğundan o kadar eminsek antiloptan geldiği şüpheli, at daha gerçek. Mutasyona uğramış at olarak tekboynuz, atlıktan çıkmış doğaüstü bir hayvan, artık her neyse bu hayvan kimi oyunlarda oldukça kuvvetli bir savaşçı olarak karşımıza çıkar. Oysa kıçından gökkuşağı çıkar, sim fışkırır, öyle vurduda kırdıda yoktur gönlü. The Cabin in The Woods‘ta koşup koşup geçiriyordu boynuzu, kızmadığı sürece kimseye böyle davranmaz, barışçıldır. Doğada olmayanı korkunçlaştıran insan bu düldülü ne hale getirdi malum, haliyle förtlemesini duymak içimize ferahlık verir çünkü en azından ortak bir noktamız olduğunu biliriz. Hayvanların osuruğa tepki verdikleri kayıtlar var, izlendiği zaman görülür ki insanlar osuruğa nasıl tepki veriyorlarsa onlar da öyle veriyor. Uzamda iz bırakır osuruk, bedenin aldığını verme eylemi olduğu için son derece eşitlikçidir. Demokratiktir ama Yunan tarafından değil, kölelerin osuramadığı bir toplumda seçkinler demokrasisi işler, yani sadece seçkinlerin zırtlama hakkı vardır, burada var olmayan canlılar bile osurabildiğine göre var olanların osuruğu hayli hayli osuruktur.
Örümceklerin osurup osurmadığı tam bir muammadır zira yeterli para toplanamadığı için araştırma yapılmamıştır. Yazarlar çok güzel anlatıyorlar ama ben Frodo üzerinden ilerlemeyi tercih ederim, böylece tilt olduğum bu nadide dallamaya alternatif bir son çizebilirim. Shelob geldi, sapladı iğnesini, felç etti ve fış fış sarmaya başladı salgısıyla, tamam. Frodo paketlenirken örümceğin sindirim organındaki bakteriler harekete geçiyor, eyleme hazırlık. Frodo yerde köy battaniyesi gibi yatarken aslında sindirilmeye hazır duruma geliyor, örümceğin tükmüğündeki enzimler sayesinde eriyip sıvıya dönüşecek tamamen, sonra Shelob acıkınca hüpletecek, kusacak, hüpletecek, kusacak çünkü katı maddeleri yiyemediği için sıvıya çevirme işlemi meşakkatli. Besini alan bakteriler gaz üretecek ama salınacak mı gaz, elbet salınacak. Araştırılması için fon gerekiyor, kimse örümcek osuruklarını merak edip de para ateşlemiyor. Bazen öyledir, gizemin büyüğü küçüğü olmasa da vardır, örümcek osurukları için kılını kıpırdatan olmaz. Belki o da başka bir silahtır zira osuruklarını silah olarak kullanan hayvanlar vardır, merak eden kitabı alıp okuyabilir. Benim hatırladığım bir su hayvanı var, kıstırdığının üzerine bir fçörtlüyor, hayvan oracıkta ölüp yemek haline geliyor. Yanık kablo şimdi biraz daha anlam kazandı zihnimde.
Gergedan osurur, fil osurur, sakallı ejder osurur, çita osurur, zebra elbet osurur da çizgilerini kaybeder, sonra yemek yedikçe yeni çizgiler çıkar ortaya, dinozor artık osurmaz, aslan osurur ki ormanlar kralı olmasını biraz da borazan osuruğuna borçludur, Japon balığı osurmaz ama osuran balık türleri vardır, sadece Japon balığı osurmamayı tercih etmiştir ya da biyolojisi osurmamak üzerine yapılandırılmıştır. Termit osurur, balina osurur. “Balinalar öldükleri zaman genellikle kıyıya vurur ve burada hızlıca çözünmeye başlarlar. Böylelikle vücutlarında büyük miktarlarda gaz birikir, kimi balina ölülerinin birdenbire patladığı bile bilinmektedir. 2004 yılında Tayvan’da Tainan şehrinin merkezinde bir kamyonun arkasında taşınmakta olan bir balina cesedi patlamış, çevredeki insanlar ve binalar iç organlarının altında kalmıştır.” (s. 53) Lağım faresi osurur, bal porsuğu osurur, osurmanın yanında iğrenç bir koku da yayarlar, ikisini birlikte saldıkları zaman eyvah, ölümdür. Zürafa osurur, boyuyla birdir osuruğunun uzunluğu. Kızıl tilki osurur, fok osurur, boz ayı ve deniz hıyarı osurur. Kuşlar gerçekten osurmaz, nedenini alıntılayıp bitireyim. “Küçük büyük fark etmez, hiçbiri osurmaz! Kuşların vücutlarında memelilerde ve diğer osuran hayvanlarda bulunan gaz üreten bakteriler yoktur. Besinleri de sindirim sistemlerinden hızlıca geçtiği için pırt üretimine yeterince zaman kalmaz. Yine de osurmak için gerekli olan anatomiye sahiptirler; yani ihtiyaçları olsa büyük ihtimalle osurabilirler.” (s. 74) Bitmedi, lama osurur, şempanze osurur, çünkü, yani. Sırtlan osurur, vaşak osurur, piton osurur, kaplumbağa osurur, deve osurur, ahtapot osurmaz çünkü sekiz kolu da hüp diye çekmek üzere evrimleşmiştir, gaz çıkartıcı bir organı yoktur. Diğer pek çok hayvan gibi ve diğer pek çoğunun da tersine.
Cevap yaz