“Blanche Vernon, duygulardan uzak durarak, zamanını en yararlı biçimde geçiriyordu. Yılın en güvenilmez ayı saydığı soğuk Nisan ayının her günü, o serin karanlık gece çökünceye kadar kendini sürekli bir şeylerle meşgul etmeyi ve mutlu görünmeyi onur sorunu olarak görüyordu.” (s. 7) Blanche’ın eşi Bertie onca yıllık evliliği kısa sürede bitirmiş, “Farecik” dediği kadının yanına taşınmış, Blanche’a göre genç kız hayal gücünden nasibini almamış olmasına rağmen Bertie’ye çekici gelmiş bir şekilde, hoppalığın nasıl çekici olabileceğini başlarda anlamıyor Blanche. Alıntıda kişiliğine nasıl sıkı sıkıya sarıldığını görebiliriz, öncelikle duygulardan uzak durur. Hayal kırıklığı ve yalnızlık dışında pek bir şey hissetmez Blanche o an, yaşamınca her gün yeni baştan duyumsadığı heyecanı Bertie’nin pes etmesine neden olmuştur belli ki, ironik bir durum. Blanche’ın aslında hassas, duyarlı biri olduğunu zamanla anlarız ama bu incelik insanlardan başka her şeye yönelmiş gibidir, özellikle sanata. Civardaki müzeyi ziyaret ederek heykellere bakar mesela, her gün yüzlerdeki ifadeleri insanlarınkiyle denklemeye, anlamı yaşama taşımaya çalışır ama başarılı olamaz, Bertie’nin neden gittiğini de anlayamaz bu yüzden. Arkadaş toplantılarında tuhaf şeylerden söz eder Blanche, söz gelişi bir kuşun kanadından düşen tüyü, yeni bitirdiği bir kitaptaki olağanüstülüğü anlatır, goy goycu tayfanın canını sıkar. Topluluğa uygun biri değildir, Bertie’ye göre hiç değildir, ayrılığa kadar ilişkilerini yürütmenin başarı olduğunu söyleyebiliriz. “Bertie yolculuğu, güzel ve şık yerlere gitmeyi seviyordu, oralarda o eski arkadaşlarıyla buluşurken Blanche da kenti, sahili yalnız başına, zevkle dolaşıyor, döndüğünde Bertie’yi orada bulacağını biliyordu.” (s. 14) Bertie nerede bulunacağını biliyor, Blanche nerede bulacağını biliyor, öyleyse uğraşmaya değer hiçbir şey kalmamış, bütün gizem ortadan kalkmış belli ki. Yarına dair hayalleri yok, ilişkilerinde heyecan yok kısacası. Farecik’te aradığı heyecanı buluyor Bertie, kardeşi Barbara’ya söylediğine göre aşkı doyasıya yaşıyor. Bu durumda iki problem çıkıyor ortaya, aslında ikisi de birbiriyle bağlantılı: Blanche insanı ıskalayan heyecanının boğuculuğu yüzünden mi terk edilmiştir yoksa başka hiçbir şeye ilgi duymaması yüzünden makineleştiği için mi? Soğuk bir kadın olmadığını düşünüyor Blanche, eski eşi eve uğradığı zamanlarda aklının bir köşesinde tuttuğu sohbet konularını buzdolabındaki yiyecekler gibi ortaya çıkarıveriyor, Bertie’yle geçirdikleri zamanı katlanılır kılmaya çalıştığının farkında değil. Konuşmaları mekanik, Bertie bir nevi kontrole geldiği için pek durmayıp Farecik’in yanına dönüyor, Blanche için süreğen bir yenilgi. Güzel bir kadın oysa, Barbara’ya göre hayatına baştan başlayabilecek kadar genç ve güzel. Blanche’ın önceliği başka, düzenli yaşamını sürdürürken neden terk edildiğini bulmaya çalışacak, cevabı ararken yanlış ilişkiler kurmaya devam edecek. Blanche’ın yaşamını karıştıran karakterlerden önce önemli ve küçük rollerde karşımıza çıkanlara bakalım, araya sıkışmış yan karakterlerden biri Bayan Elphinstone. Civardaki kilisenin ekibinden sapasağlam, sezgileri kuvvetli bir kadın. Salıları geliyor, Blanche kadının yoğun dünyasından ayrı düşmemek için kirli mutfak eşyalarını olduğu gibi bırakıyor ki Bayan Elphinstone evinde daha fazla vakit geçirebilsin. Komşu Bayan Duff da yakınlık gösteren bir diğer kadın, Blanche’ı sık sık ziyaret ederek yalnızlığı dağıtmak istiyor ama komşusunun özene bezene ördüğü duvarları aşamıyor bir türlü, görebildiği yakınlıkla yetiniyor. Sessiz bir kadın dayanışması var, Barbara bile kardeşinin orta yaş bunalımı yüzünden Blanche’ın yaşadıklarını kabul edemiyor ve dostunu arıyor sık sık.
Gönüllü olarak çalıştığı hastanede üç yaşındaki Elinor’a rastlıyor Blanche, Elinor’un annesi Sally’nin kızına yedirdiği sağlıksız keklere sinirlenmesinin yanında Sally’nin yüzünün müzedeki su perilerinin yüzüyle aynı kayıtsızlığa sahip olmasına tutuluyor. Blanche’ın tanıştığı her karakterde kişiliğinin bir parçası çözümleniyor, Elinor’un işlevi Blanche’ın annesiyle kurduğu çarpık ilişkiyi hatırlatması. Kısacık bir değini var o âna kadar, yıllar önce ölen anne ve babasıyla kayda değer pek bir şey yaşamadığını düşündüğümüz Blanche’ın travmaları zincirlerini kırıp anlatının orta yerine düşüyor. Kadın son derece kontrolcü ve kızına hayatı psikolojik anlamda dar etmeye niyetli, Blanche’ın katılığının kaynağı bariz. Sally’nin vurdumduymazlığı da Farecik’i çağrıştırmak için yeterli, Blanche ikisinden de kopamayarak yaşamlarının bir parçası haline gelecek. Olumlu ve olumsuz yanları yavaş yavaş ortaya çıkacak, Blanche’ın nasıl yoldan çıktığı da. Sally’nin eşi Paul kodaman bir çiftin yanında çalışıyor, patronunun vereceği yüklü bir miktar parayla geri döndüğü zaman rahat edecekler, o zamana kadar Elinor ve Sally bir bodrum katta yaşamak zorundalar. Blanche ziyarete gittiği zaman savaş alanına giriyor adeta, Sally’nin evi toparladığı yok. Geçmişte yaşıyor açıkçası, bir zamanlar Avrupa’yı dolaşırken her şeyin en iyisini elde ettiğini hatırlaması ve bir gün tekrar elde edeceğini düşünmesi o sefil hayatı sürdürmeye değer. Elinor’un konuşma probleminin o yaşam tarzıyla ilgili olduğunu düşünmüyor, aslında hemen hiçbir şey düşünmüyor Sally, bu yüzden de Elinor’u sık sık Blanche’a bırakmakta sorun görmüyor. Gizli bir anlaşma sanki, Sally çocuğu Blanche’ın evine bırakıyor, Blanche da ikisini ziyarete gittiği zaman çaydanlığın altına birkaç banknot sıkıştırıveriyor, sosyal deneyinin ücreti. Blanche için faydasız değil, Elinor’la geçirdiği zamanda Bertie’nin neden çocuk istemediğini düşünürken annesiyle ilişkisini yaşamının mahvını anlamlandırmak için kullanıyor. Sonlara doğru daha da ileri gidecek ve Sally’ye maaş bağlamayı bile düşünecek, ikisine düşündüğünden daha çok şey borçlu ama alacağı da var, Paul’un beş kuruşsuz döneceği anlaşılınca Sally’nin önerisiyle kodamanların kaldığı otele gidiyor Blanche, ikisiyle de konuşuyor ve Paul’un gezi tozu sırasında çok para yediğini, borcunu çıkarmak için daha çok çalışması gerektiğini öğreniyor. Yaşlı kadınla sıkı dost olan Paul’un cinsel tatmin aracı olarak kullanılmadığından emin oluyor Blanche, Sally’nin korkması gereken bir şey yok, tabii korkuyorsa. Parasızlıktan daha çok korkuyor kadın, bu yüzden kovulmanın eşiğindeki Paul’un çiftle birlikte New York’a gitmesine razı geliyor, Blanche’ın almaya niyetlendiği uçak biletleriyle o da peşinden gidecek. Bu ilk sağaltım, ikincisinde kurtuluşunu kesin olarak biçimlendiriyor Blanche ve yaşamı olduğu gibi kabul etmeyi öğreniyor. “Kötü” diye bir şey yok, oldukları gibi olan insanlar var ve insanca davranıyorlar işte, erdeme bağlı kalmaları şart değil, yaşamlarını kurallarla biçimlendirmemelerinde şaşacak bir şey yok, kısacası olan oluyor, yaşamın kendisi bir olağanlık alanı. Kendisinin de pek öyle çekici, alımlı biri olmadığını anlıyor Blanche, her gün müzeye gidip heykelleri izlemesinde, Platon okuyup yaşamı çağlar önce yaşamış adamların sözleriyle kurmasında yanlış bir şeyler var, anlıyor. Pratiklerini yavaş yavaş değiştirirken tatile çıkmaya karar veriyor en sonunda, zamanın geldiğini düşünüyor, kabuğunu kırıp başka bir hayatın da mümkün olduğunu görürse kendinden değil, yaşamdan keyif almaya başladığını hissedecek. Hazırlıklar tamam, Duff ve Elphinstone’un yüreklendirici konuşmaları kadına iyi bir şey yaptığını düşündürüyor, yeni bir sayfa açılabilir. Di, Blanche tam evden çıkacağı sırada kapıdan giren Bertie geri döndüğünü söyleyip yemekte ne olduğunu sormasaydı. Matrak bir son, Blanche’ın aydınlandığını düşünenler için Bertie’yi kapının önüne koymak çok basit artık. Blanche’ın ne ölçüde bir başkasına dönüştüğünü az çok kestirebiliyoruz, her şeye baştan başladığını sanmam. Başlayabilir. Başlamaz. Aptallık etme Blanche, yürü git kızım. Aman.
Karakterlerin derinliği muazzam, hikâye iyi, anlatım klasik. İyi bir roman, denk gelirseniz kaçmasın.
Cevap yaz