Luis Alberto Urrea – Kanadı Kırık Melekler Evi

Urrea’nın insanları Meksika’yla ABD arasında gidip gelirlerken göçmenliğin aidiyetle ilgili meselelerini iyice kurcalarlar, üç kuşağın doğup büyüdüğü topraklarla ilişkileri nesilden nesle değişirken geride kalan tek sabitin aile olduğu bir sosyal yapı çıkar ortaya. Parçalanmış olsa da o ailenin bir şekilde varlığını sürdürdüğünü görürüz ki Gökyüzünün Derisi bu vaziyeti en iyi anlatan metin olarak düşer bu yazının başına, hani gayrimeşruluk sadece toplumsal bir farklılıkmış da örtülü olarak kabul görmüş gibi: babalar sevgilerini açık açık gösteremezler, birlikte görünmeleri mümkün değildir ama çocuklarını ne olursa olsun koruyup kollarlar, tamamen kopamazlar, bütünüyle yok olmazlar onların yaşamlarından. Don Antonio bir adım daha ileri gidip iki aileyi birleştirecek, Büyük Angel’la Küçük Angel arasındaki kardeşliğe, düşmanlığa, kader ortaklığına sebep olacaktır. Hispaniklerin coşkulu yaşamları herhangi bir yere kök salmalarını engeller bu hikâyede, her an âşık olup ailelerini bırakabilirler, gidip yeni bir aile kurabilirler, sonra eskiyle yeniyi birleştirebilirler, mümkündür. Antonio mesela, esas adamımız Büyük Angel’in babası La Paz’dan ABD’ye geçer ve Amerikalı bir kadınla evlenir, ondan olan çocuğuna da Angel adını koyar. İki oğlan, iki Angel, birbirlerine öfkelenmeleri şaşırtıcı değil, babalarının istediği gibi olmasa da kardeşliklerinden sevgi duymamaları da öyle, bu yüzden burun kırmalı kavgalar etseler de bir araya gelmekten imtina etmezler. Araya giren yıllar, binlerce kilometre önemli değil, hiçbiri Amerika’nın derinliklerinde kaybolmaya niyetli değil, Küçük Angel bir noktada aileden bıkıp Seattle’a taşınarak araya bir duvar ördüğünü düşünse de Büyük Angel’in annesinin cenazesi için işi gücü bırakıp yollara düşer, duvarı aşar, yüzleşilmemiş onca acının peşinden gittiğini bilse de, Büyük Angel işte, bir anda ortaya çıkan kardeşlerden aynı isme sahip abi. Antonio çocuklarını tanıştırmayı uzun süredir düşünmesine rağmen on yıl beklemek zorunda kalmıştır, o sırada ilk ailesini kollamaması, hiçbir maddi yardımda bulunmaması büyük kardeşlerin küçüğe bir ölçüde eziyet etmelerine yol açmışsa da öyledir, olur, Antonio’nun çocukları şartlara hemen uyum sağlarlar. Bu özellikleri dededen, Don Segundo bir gözünü Meksika Devrimi sırasında kaybettikten sonra Kaliforniya’ya gelmiş, bir süre sonra ABD askeri olarak Birinci Dünya Savaşı’na katılmıştır, vatandaşlık beklediyse de avucunu yalar ve 1932’de iki milyon göçmenle birlikte yük vagonlarına yüklenerek sınırın ötesine atılır, yeniden Meksikalı olur. Yıllar sonra torunu Lalo da aynı hataya düşecek, savrulan yaşamını bir anlama iliştirmek için askere yazılacaktır ama şansına küfretsin, tam o sırada Irak’ta savaş patladığı için cehennemin orta yerine düşecektir. Dikiş tutmaz artık, abisiyle kuzeninin vurulup öldürülmesinden sonra yasadışı işlerden elini ayağını çektiğini düşünmek iyi niyettendir ancak. Büyük Angel ailesini bir arada tutmaya çalışırken ölümden kaçılamayacağını görmüştür, herkesin bildiği bir gerçektir bu, nereye savrulurlarsa savrulsunlar bir araya gelebilmelerinin en önemli sebebidir bu. Yndio tek istisna, crossdress müessesesinin en parlak üyelerinden olan en büyük kardeş aşağı yukarı on yıldır piyasada yokken Büyük Angel’in son doğum günü partisi için ortaya çıkar nihayet, günün kahramanı olur. Hikâye içinde hikâye, karakterlerin tamamına yakından bakabiliyoruz, Urrea’nın kurduğu anlatım yapısı bir bu kadar insanı -yirmi civarı- daha kaldırır. Don Antonio’nun ölümüne Yndio’nun sebep olduğunu ekleyeyim, müzisyenlikle iştigal eden adamımız ailesini sahne aldığı mekana çağırır, torununu “o halde” gören adam ertesi gün pat diye düşüp ölür. On yıl içinde defalarca gelip dikizleyecektir ailesini Yndio, kapıyı çalamadan dönecektir ama son gelişinde eli silahlı adamın partiyi basmak üzere hızlı hızlı yürüdüğünü görünce nihayet arabasından inip icraatın içine girecektir. Yndio çenesine kroşeyi indirdiği adamın kim olduğunu bilmiyordu muhtemelen, daha fazlasını yapardı yoksa. Lalo’yla oğlunun gidip çat çut indirdiği, kendine gelince intikam almak için partiyi basmaya gelen adam katil, Lalo’nun kardeşiyle kuzenini öldüren. Biraz zorlama burası, aile bir araya gelince herkes kendi deliliğini sergileyip herifi korkutuyor, sonra tekme manyağı yapıyorlar adamı, eh.

Çok karıştı, gerçi hikâyeler karışık. Bir aile ağacı çıkarmak gerekiyor, kadro geniş. Antonio tepede, Büyük Angel, Küçük Angel, diğer kardeşler ikinci kuşak, üçte Lalo, Yndio, Minnie ve diğerleri var. Kabaca iki bölüme ayırırsak Büyük Angel’in annesinin cenazesi ilk bölüm, cenazeden bir gün sonraki doğum günü partisi ikinci bölümdür, bu günler de saatlerle bölümlenerek çok sayıda alt parçaya ayrılır. Her saatte bir karakter öne çıkar, kişisel tarihinden diğer karakterlerle ilişkilerine genişledikçe genişler, yan hikâyecikler saçar. Çok da simetrik bir yapı değil aslında, ortalarda bir yerde Antonio’nun La Paz’daki yaşamına yer veren genişçe bir bölüme göz atarız, ergenliğe yeni giren Büyük Angel’la babasının ilişkisinden ailenin kaotikliğine dair değerli izlenimler ediniriz. Nedir, Antonio polis teşkilatında amirdir, bir gün sorguya getirilen kızlarla kibarca (!) ilgilenirken Büyük Angel’in kızlardan birine tutulduğunu görüp gülümser, aslında kızla kendi de “ilgilenebilir” ama sınırı tam da oradan çizerek aileyi parçalayacak o son adımı atmaz. Daha ilk bölümde karşımıza çıkacak yaşlı kadın, Perla’dır bu kız, o zamanlar annesinin restoranında diğer iki kardeşiyle birlikte çalışmaktadır, Büyük Angel’e tutulduğunda bir araya gelmeleri için mucizelere ihtiyaç duyacağını bilmez tabii. O da ayrı hikâye, Antonio arazi olup ikinci evliliğini yaptığı sırada açlıkla boğuşan aileyi kurtarmak için amcasının gemisinde çalışmaya başlar Büyük Angel, türlü tacize -ve muhtemelen tecavüze- uğradıktan sonra ilk kez kan dökecek, özgürlüğünü ancak öyle kazanacaktır. Birkaç tahta kulübeden ibaret olan sınırı geçerek Amerikalı olmak için bir ömür boyu uğraşacaktır sonra, Perla’yı iki çocuğuyla birlikte -karanlık kısım bu, Perla’nın ilk eşi hakkında balıkçılık yaptığı sırada kaza geçirip ölmesinden başka bir şey bilmeyiz- yanında götürüp hayata yeniden başlayacaktır. Büyük’le Küçük arasındaki ilişki çoktan başlamıştır, birbirlerini gölgelemezler de canlarını sıkarlar çünkü Küçük Angel bolluk içindeyken bizimkiler karahindiba yiyerek yaşamak zorunda kalırlar. Zor günler, öfkeyle dolu zamanlar, yine de aile ailedir.

Urrea acıyı da mutluluğu da mizaha yaslar. Ayarlanabilir bir mizahtır bu, yerine göre kısılıp açılır ama diyaloglarda, anlatıcının tonunda daima duyulur. Ailenin dışına çıkıldığı nadiren görülür, iki karakter alışveriş için dolanırlarken yanlarına yanaşıp çok tatlı bir sesle ülkeden defolup gidecekleri günün yakın olduğunu söyleyen kadın istisnadır mesela, çevrenin aile üzerindeki etkisi dolaylıdır. Sanıyorum duygu yoğunluğu biraderler arasındaki konuşmalardadır, açıkçası çok bekledim ben o son yüzleşmeyi, Büyük Angel’in ölümüne günler kala verdiği parti sırasında boğuşurlar, yumruklaşırlar, sonra yorgun düşüp sakin sakin sürdürürler konuşmalarını. Babalarından sevgi görmemişlerdir, Antonio’ya kendi babası da sevgi göstermemiştir bu yüzden Küçük olan Büyük olanı öpünce başta garipserler ama doğru olanı yaptıklarını da bilirler, yani kardeşler de sarılıp öpüşemeyeceklerse birbirlerinin acılarını nasıl dindirirler, ölüme nasıl hazırlanırlar? Büyük Angel çok güzel hazırlanır, gözü arkada kalmaz, sevdikleri yanındadır, Yndio bile. Hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya başlarlar hemen, birbirlerinden ne kadar uzağa düşseler de bir araya gelmeleri mesafeyi ansızın kapatır.

İyi bir aile romanı, Gaiman’la Eggers’ın övdüğü kadar var.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!