Dört dörtlük bir metin. Mahallenin sokaklarında yürür gibi okumalı, sonra detayları görmek için geri dönmeli, mekana farklı zamanlarda bakmalı ki Morrison’ın araya dereye sıkıştırdıkları olaylar ilerledikçe yerini bulsun, detayların önemi anlaşılsın. Ben ders gibi okudum, sonra işaretlediğim yerleri bir daha okudum, bunlara bakacağım. “Medallion City’nin golf alanına yer açmak için böğürtlenleri ve it üzümlerini kökledikleri yerde eskiden bir mahalle vardı. Bir vadi kasabası olan Medallion’ın yukarısındaki tepelere kurulmuş, ta ırmağa kadar uzanan bir mahalle. Şimdi oraya banliyö deniyor, ama orada Zenciler yaşarken Taban denirdi.” (s. 11) Siyahiler tepeden bakmakla avunurlar beyazlara, hem Taban yeryüzünün başladığı nokta olmakla birlikte Tanrı’ya yakındır, tesellidir bunlar. Beyaz bir çiftçi çok iyi çalışan kölesine vermiştir Taban’ı, vadideki sulak toprakları değil de tepedeki çorak araziyi vermesi az namussuzluktur ama azat etmiştir köleyi, o da bir şeydir. Yavaş yavaş dolar oralar, aşağıdan gelenler yukarı çıkarlar ve yerleşirler, mahalle böyle bürür. Alıntıda incelenecek şeyler kaldı gerçi, belli ki mahalle çok uzun zaman önce serpilmiştir tepeye, hikâyenin başladığı 1919’dan da önce, golf alanı zenginliğin yer değiştirdiğini ve beyazların yukarıya hücum ettiğini gösterir. Anlatıcı hikâyenin sonundan seslenmektedir, dünyanın tepetaklak olmuşluğundan, kaç yıl öteye gittiğini sona kadar bilemeyeceğiz de araya sıkıştırdıklarına dikiz, mesela aşağıdaki ırmağın köprüsü çoktan gitmiştir, Siyahilerin birbirlerine karşı duydukları ilgi silinmiştir de anlatıyla kazınacaktır sanki, hikâye kaybolanları tekrar bulmaya adanmıştır. Düz bir çizgi değil de sarmallar düşünelim, zamanın kullanımı böyledir: “1919” adlı ikinci bölümde yıl malumdur da sekmeler, aralarda doldurulmayı bekleyen boşluklar çıkar ortaya: “Ulusal İntihar Gününün kutlanışını İkinci Dünya Savaşı dışında engelleyen bir şey olmamıştı. Yıllardır bu günü, kurucusu Shadrack dışında kutlayan hiç kimse yoktu, ama 1920’den bu yana her yıl ocak ayının üçüncü günü yapılırdı. 1917 olaylarından allak bullak olan, sürekli bir şaşkınlık yaşayan Shadrack yakışıklı, ama harabeye dönüşmüş bir halde Medallion’a geri dönmüştü, kasabada güç beğenir insanların en güç beğenirleri bile kendilerini bazan onun savaşa gitmeden birkaç yıl önce kimbilir nasıl olduğunu düşünürken buluyorlardı.” (s. 15) 1920’den beri kutlanan tuhaf gün, savaştan dönen delirgin, yıllar arasında gidiş gelişler, belirsizlik, tepenin üzerindeki mahalle, her şey sis perdesinin ardından görünür, gerçeğin çizgilerinin dışına çıkmaya çalışır sanki, sihirli atmosfer böyle ortaya çıkar ki bazı karakterler ve olaylar bu gerçeklik algısının içinde normal görünecektir. Márquez’in kasabaları gibi değil, Taban’da yaşananlar hiç o kadar hırpalamaz gerçekliğin dokusunu da anlatımın etkisiyle kendine özgülük, biriciklik kazanır diyeyim. Mahallenin çılgını da vardır üstelik, tam şenlik. Shadrack’ı savaşırken gösterir anlatıcı, adamın en yakın arkadaşının suratı bir anda kan, kemik ve et yığınına döndükten sonra akıl gider, Shadrack yaralanır, ülkesine götürülüp tedavi edilir. Bir ara suya baktığı zaman ciddi, kara bir surat görür, kendisinin hiç var olmadığı yolundaki hafif korkusu o suratı görünce geçer ama anlatının havasına birazcık katılmıştır o var olmama düşüncesi, küçük belirsizlikler hikâyenin de ayağını yerden kesecektir biraz. Ölüm korkusunu gidermek için Ulusal İntihar Günü iyi bir buluş, Shadrack bu günü bir süre tek başına kutlayacak, sonra peşinden gelenlerle birlikte büyük bir faciaya yol açacaktır ama buna biraz daha var. Ailelere gelelim önce, Nel ve en yakın arkadaşı Sula ortaya çıksınlar bir.
Cevap yaz