İlişki bitince geride iki yorumlu bir hikâye kalıyor, yorumlar birbirini tutuyor veya tutmuyor. Genelde tutmuyor, daha doğrusu yaşananların nesnelliği tarafların öznelliğiyle bozulmaya müsait, aslında tekmiş gibi görünen hikâyenin belki ilişkinin başından beri çift olduğu görmezden geliniyor, birinin hikâyesini diğeri de yükleniyor ve sonunda hayal kırıklığına uğruyor çünkü kendi hikâyesini, hissini görmezden geliyor bir kez, o biri zaten hiç umursamıyor diğerinin hikâyesini. Kendi hikâyesinin bir bölümünü saklıyor mesela, boşluklar yüzünden diğeri bir türlü koyamıyor noktayı, yarım. Kurmaca yaşama nasıl yansır, okuru nasıl iyileştirir, örneğin her hikâyenin bitmeyebileceğini gösterir. Hiçbir şey tamamlanmak zorunda değildir, ölümden başka noktanın olmadığını öğretir bir metin, bibliyoterapi. Sağalmayanlar acıyı unutasıya taşırlar ki mutlak bir unutuş da mümkün değil. Tek çare yarımlığın tamamlanması o zaman, bir terapi yöntemi olarak hikâye tamamlamak. Biri Sizi Bulmaya Çalışıyor‘un bir noktaya kadar meselesi bu, sonlara doğru bir anda Modiano esintileri beliriyor, hikâyeyi bambaşka bir noktaya taşıyor. Evsiz Bir Adamın Güncesi‘ndeki karakterin Modiano okuduğunu biliyoruz, dolayısıyla Julien’in önce arayışın hedefi, sonra öznesi haline gelmesinin temeli de var başka bir metinde. Bu tür bağlar yazarın niyetini daha iyi anlamamızı sağlıyor, hoş. Augé anlatısını tam Modiano üslubuyla başlatıyor üstelik, eski filmlerin gösterildiği bir sinemada Casablanca gösterilecek, Julien koltuğuna yerleşir yerleşmez salona giren ve bütün dikkatleri üzerine çeken kadını fark ediyor. Sinemadan birlikte çıkacaklar, Julien kadınla bir şansının olup olmadığını düşünürken Claire konuşmaları gereken çok ciddi bir mesele olduğunu söyleyecek. Duyduklarına inanması zor Julien’in, Claire hızlı hızlı konuşarak anlatı terapistliğinin ne mene bir şey olduğunu dinlerken Claire’in niyetini anlayınca bütün ateşi sönüyor tabii. Hikâyelerin insanlar için öneminden ve anlamından bahsediyor Claire, Casablanca‘daki karakterlerin belirgin ve belirsiz hikâyelerini örnek gösteriyor, filmin sonunda rollerin değişmesi tamlık ve yarımlıkla ilgili. “İşte çiftlerin faciası: Her biri, diğerinin haberi olmadan kendi uyarlamasını yazar. Hikâye koptuğunda taraflardan hiçbiri artık ne olup bittiğini anlayamaz, çünkü diğerinin uyarlamasından haberdar değildir. Bir ayrılığın ortak bir uyarlamasını edinmeye çalışın, hiçbir yere varamazsınız. Ortak muvafakat sadece sessizlik üzerine mümkündür. Derinlerde, gerçekten yaşananlara dair hiçbir muvafakat söz konusu olamaz. Bu klasik bir trajedi değil; bilirsiniz: Mukadderat ve bunun gibi bir sürü saçma şey.” (s. 12) Claire bu konuda eğitim almış, Fransa’daki üniversitelere akademisyen olarak girmek istemişse de kadro verilmediği için başarılı olamamış, serbest çalışmaya başlamış sonrasında. Dedektif gibi bir şey. Yarım kalan kişi kendisini arıyor, hikâyenin tamamını istiyor ve Claire gidip gerekeni yapıyor, tabii başvurduğu kişi de isterse. Başlangıçta kendisini kimin görevlendirdiğini söylemiyor, muhatabının birkaç tahminde bulunmasını istiyor. Mümkünse tahmin edilen kişilerle birlikte yazılan hikâyeler de anlatılmalı, Claire’e göre meraktan veya konuşma ihtiyacından ötürü insanlar anlatıyorlar ve Claire rapor hazırlayarak işverenini bilgilendiriyor. Bu yüzden Julien’in karşısında Claire, biri hikâyeyi tamamlamaya, Julien’i bulmaya çalıştığı için. Müthiş bir başlangıç, emekli edebiyat öğretmeni Julien’in anlatacağı bir dünya hikâye var, çok iyi bir eğitim aldığı ve kitaplarla içli dışlı olduğu için dünyasını keyif verici bir biçimde kurabilir, okuru uzun süre etkisi altında tutabilir. Miş, kısacık bir metin var elimizde. Yetineceğiz. Kadın avcısı değilse de kendini pek geri çekmemiş bir zamana kadar Julien, hayatından geçip giden insanları düşününce acı duyamayacak kadar uzun bir zaman geçtiği ve olgunlaştığı için kendini affetmiş, öyleyse resti neden görmesin?
Claire’in kendisine dair pek bir şey söylememesinden en başta işkilleniyoruz da mevzunun nereye varacağına dair pek bir fikrimiz yok. Başta en azından, Julien’in hikâyeleri bir bir ortaya çıktıktan sonra kadının aslında Julien’in kızı olduğunu düşünebiliriz, normal. Eski eş mesela, otuz yıldan fazla bir zaman önce ayrılmışlar ve kadın kısa süre sonra tekrar evlenmiş, araması için pek bir sebep yok. İkisinin hikâyesine bir pencere açılıyor hemen, okulda tanıştıktan sonra hemen evlenmişler çünkü neden evlenmesinler, birbirlerinin hikâyelerini tamamladıklarını görmeleri yetmiş. Sorun bu hikâyelerin çok ham olmasında, yıllar geçtikçe birbirlerinden uzaklaşmışlar, ailelerin çabası da bir işe yaramamış. Cezayir’de askerliğini yapan Julien’in torpili varmış bir de, Paris’e döndüğü zaman üst rütbeli subaylardan birini görmesi Paris’te görevlendirilmesi için yeterliymiş ama annesiyle babasının Caroline’le kurduğu sessiz ittifak çok korkutmuş Julien’i, yaşamının o üçünü tatmin etmekle geçeceğini sezmiş ve görüşmeye gitmemiş, bir süre sonra Cezayir’e dönmüş. Hiçliğin ve acının tam ortası, cephe gerisindeymiş ama haberleri alıyormuş tabii, yerli halka yapılan zulümlerden haberdar. Görünürde De Gaulle’cü, aslında gelecekten korkuyor. Hikâyelerden biri bu, Julien anlattıkça süreçte gerçekleşecek adımları es geçen Claire’in amacını muhtemelen anladığı için kadını kimin yolladığını sormuyor, neler olacağını görmek istiyor. Claire şu Cezayir hikâyesinden sonra Julien’i fakülteye sürüklüyor, eşi Armand’la tanışmalarını istiyor çünkü. Öngörülemeyen nadir olaylardan biri: Armand Julien’in eski ve en iyi öğrencilerinden biri çıkıyor. Okula dair anılar canlanıyor, Julien’in ne kadar iyi bir öğretmen olduğunu Armand’dan dinliyoruz. Bu bölüm Stoner‘daki ideal hoca profilini çağrıştırıyor, gerçi Julien üniversiteye hazırlıyor öğrencilerini ama edebiyata yaklaşımı, öğrencileriyle kurduğu ilişkiler, çoğu şey Stoner’a yakın bir karakter olduğunu gösteriyor. İki karakterin tamamlanmamış hikâyelerinden biri de benzerlikler taşıyor, Julien’in 1984 veya 1985’te Batı Berlin’e eğitim faaliyetleri gereği gitmesiyle tanıştığı Eva’yla yaşadıkları önemli. Tutkulu birkaç gün geçiriyorlar, sonra Eva ABD’deki nişanlısının yanına gidiyor. Buruk bir hikâye, ikisi de üzülmüş. Claire aslında Eva’dan doğan kızı olabilir ama olamaz, gözleri ve saçları bambaşka. Olabilir, gülüşleri aynı. İlk görüştükleri gün bu gülüşten çok etkileniyor üstelik Julien, görebiliyoruz. Oysa gerçek başka, Claire 1968’e dair sorular sorduğu zaman Julien bütün bir yıl Afrika’da olduğunu söylüyor. Kopuş noktası bu, Claire apar topar kalkıyor ve ertesi gün de gelmiyor buluşmaya, tarih tutmuyor belli ki. Armand ortaya çıkıp meseleyi aydınlığa kavuşturuyor nihayet, ölmeden kısa süre önce annesi Claire’e babasıyla 1968’de siperlerden birinde tanıştığını söylemiş, adamın adı Arnaud’ymuş. Armand’ın bildiği École Normale Supérieure mezunu tek Arnaud bizim Julien, yıllıktan teyitli. Ama bu bilgi doğru değil, daha doğrusu annenin söylediği isim dilin sesletimi yüzünden yanıltıcı oluyor. Modiano bölümü başlıyor nihayet, Julien’in tarih dersi de başlıyor, 60’lardan o güne. Aslında Claire’in aradığı kişi Lucien Harneau, Vincent ve Julien’le birlikte üçlü çeteyi oluşturan taşralı genç. Taşralılığını atamayacak üzerinden, buna rağmen ülkenin en parlak zihinlerinden biri olarak milletvekilliği bile yapacak, en sonunda ABD’ye gidip profesörlük kadrolarından birini dolduracak. 60’ların öğrenci hareketlerinden 80’lerdeki huzursuzluklara dek pek çok olayı hatırlıyor Julien, Lucien’le yirmi küsur yıldan sonra irtibat kurarak Claire’in durumunu anlatıyor. Gerisi güzellik. Çok etkileyici gerçi, Julien uzun süredir hatırlamadığı kimi şeyleri hatırlıyor, yıllar sonra köklerini araştırmaya başlıyor mesela, bir iki seyahat yaparak aile tarihini kurcalıyor, kişisel tarihini de kurcalıyor, en sonunda herkes muradına erince yine film izlemek için sinema salonundaki koltuklardan birine yerleşiyor. Final de iyi.
Bizi “Biz” Yapan Hikâyeler‘i tekrar okumak istedim şimdi, şahane bir roman. Augé iyi bir yazar. Bence. Bu anlatı dağınıksa hikâyeler, zihin, anılar da dağınık, olur öyle.
Cevap yaz