Bakmaya üşendim, sanırım ilk iki bölüm Arpad’ın Bir İstanbul Var İdi kitabındaki iki bölümün aynı veya kısaltılmış hali. Yine anlatayım, Arpad 1910’ların Anadoluhisarı’nı anlatırken başka bir dünyanın güzelliğini anlatıyor adeta, bir yerde 1976 İstanbul’unun Anadoluhisarı’nda yaşayanlarını anlattıklarına nasıl inandıracağını merak ediyor çünkü baştan aşağı değişmiş oralar, vişne ve kiraz ağaçlarından eser kalmamış, gecekondular ur gibi bitmiş. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Kızılay aşocağı orada kurulmuş, Küçüksu korusunun gür ağaçları kesilip odun diye yakılmış. Hasta askerlerin çoğu dere kıyısı mezarlığına gömülürmüş o zaman, Arpad çocukluğunda şahit olduğu bu manzaralarla ilgili ne düşünmüştür acaba. Her gün defin, yüklenip götürülen ağaçlar, güzelliğin yitimi. Anadoluhisarı İdman Yurdu yararına çayırlarda spor şenlikleri düzenlenirmiş, yazlık tiyatroda gülünçlü oyunlar ve kantolar izlenirmiş, büyü devam ediyor bir yandan. İlkokul çağına gelen Arpad’ı Vefa Sultanisi’nin ilk sınıfına yazdırmışlar, Süleymaniye’de oturan ninesine en yakın okul oymuş. Hafta başlarında babayla iskeleye iniş, vapurla Eminönü, tramvayla Şehzadebaşı, varış. Bir süre sonra Süleymaniye’ye taşınmışlar çünkü eve döndükleri bir gün annesiyle babasını vapurda “unutmuş” Arpad, tek başına eve gitmiş. Babası telaşla oğlunu aramış, vapurdan inmeyip Kanlıca’ya dek gitmiş ve zorlukla eve dönmüş, oğlunu evde bulunca sinirlenmiş, taşınmışlar. Osmanlı’nın son yıllarını, şehirde çıkan büyük yangınları, Müttefik devletlerin savaş gemilerini Anadoluhisarı’ndan izlemiş Arpad, sonra taşınma furyası başlamış çünkü havası yavaş yavaş kaçmış o güzel ortamın. Vapur parası ödemek zul gelmeye başlamış, varlıklılar Caddebostan ve Suadiye gibi semtlere göçmüşler. Arpad ticaret lisesinde okumaya başlamış, sonra çevirilere ve gazeteciliğe sarınca Güzelhisar’a yıldan yıla gider olmuş. Ailesiyle birlikte tuttukları köşkte yazları geçirmek pek keyifliymiş ama anlayışsız bir ev sahibi yüzünden geçici konaklamalar da bitmiş, Arpad’ın doğup büyüdüğü yerler güzel bir anı olarak kalmış. “Hayal Perdesi” başlıklı bölümde Arpad’ın tiyatro sevdasının başlangıcını görüyoruz, çocukluğundan itibaren hayalîlerin gösterilerini ilgiyle takip etmeye başlayan Arpad sahneyle tanışınca aklı gitmiş resmen, dönemin oyunlarını kaçırmaz olmuş. Arpad’ı hemen her açıdan destekleyen babasını da anmalı, genç Arpad’ı oyunlara götürüp dışarıda beklermiş baba, sonra eve dönüş. Oyunculukla da uğraşmış Arpad, Tekel’de muhasebeci olarak çalışırken akşamları oyunları izlemeye ve provalara gidermiş, Bakırköy’de iki kez sahneye de çıkmışlar ama salon hınca hınç dolu olmasına rağmen zarar etmişler ve oyunculuk kariyerini orada bitirmiş Arpad. Salâh Birsel ve İhsan Devrim’le birlikte kurduğu yayınevi, başkalarıyla kurduğu dergi, gazetecilik, hepsinde başarılı bir kariyeri var Arpad’ın ama doğruları söylemekten imtina etmediği için hep zorluklarla karşılaşmış, işinden olmuş, görkemli bir kaybeden aslında. İlerleyen bölümlerde detaylarıyla anlatıyor mevzuları, bir tek Sait Faik meselesine değinmek isterim, Arpad bu kitapta anlatmamış o kısmı. Annesinin parasıyla Medarı Maişet Motoru‘nu bastırıyor Sait Faik, kitaplar dağıtıma çıkmadan önce yayınevi basılıyor ve balyaları götürüyorlar. Sait Faik’in üzerinde düzeltmeler yaptığı nüshayı saklayan Arpad sonraları Sait Faik’in kitaplarını basan yayınevlerine yazarın önemli değişiklikler yaptığı metnin son halinin kendisinde olduğunu ve emin değilim ama muhtemelen herhangi bir ücret almadan paylaşabileceğini söylüyor, sallamıyorlar. Aslında yazar tarafından son düzeltmelerinin yapıldığı versiyonu okumuyoruz yani, o metin Burhan Arpad’ın oğlu Ahmet Arpad’da olabilir mi acaba? Anmışken sıkıştırayım şuraya, Bir İstanbul Var İdi‘nin yazısını buraya ekledikten bir süre sonra Almanya’dan bir mail geldi bana, Ahmet Arpad’dan teşekkür. Onur duydum, sonra bir mail daha, Arpad bu kez Zweig’ın ölüm yıldönümünü hatırlatmak istemiş. Hemen açtım Üç Büyük Usta‘yı, Dostoyevski kısmını okudum, kendimce andım. Okuyorsa bunları bir de buradan teşekkür etmek isterim, Roth ve Döblin çevirilerini okumak keyifliydi. Burhan Arpad’ın anılarına döneyim, tiyatroyla birlikte sinemaya sarıyor, salonlardan birinde az bir paraya çalışmaya başlıyor ama babasının vefatıyla birlikte daha çok para lazım oluyor tabii, Tekel’deki sıkıcı işe girmek zorunda kalıyor. Sonraları çeviri yapacak ve Vatan gazetesinde çalışmaya başlayacak ama arada Tan Olayı sırasında yayınevinin yıkımı var, ABC’yi kaybettikten sonra esas hesaplaşılacak yaşantılar geliyor sırayla. Bir iki güzel anı da yok değil, 1943’te Şehir Tiyatrosu Dergisi‘nin sekreterliğini yapan Arpad bir gün Muhsin Ertuğrul’un odasında Reşat Nuri Güntekin’le tanışıyor, Güntekin Allahsız Gençlik‘i çevirdiği için Arpad’a teşekkür ediyor. Kıymetinin bilindiğini gören Arpad ne sevinmiştir, anlaşıldığı kadarıyla yaşamı boyunca pek de karşılaşmadığı bir şey.
Arpad’ın gazeteciliği sırasında karşılaştığı pek çok haksızlık var, sırayla gideyim. Hürriyet‘te çalışıyor o sırada Arpad, iktidarda DP var. Bayar ve arkadaşları yaptıkları konuşmaları kaydeden gazetecileri toplayıp notları gözden geçirirler ve gerekli gördükleri düzeltmeleri yaparlarmış, Arpad’sa Arap harfleriyle hızlı hızlı yazdığı notlarını toparlayıp hemen postaneye giderek telgraf veya telefonla gazeteye iletiyormuş. Bayar ve arkadaşları Arpad’ın bu tutumundan hoşnut değillermiş, Sedat Simavi’ye şikayet etmişler. Simavi önceleri gülerek Bayar’ın şikayet ettiğini söylermiş, zaman geçtikçe Arpad’dan notlarını onlara da göstermesini istemiş. Bir yıldan biraz daha fazla bir süre böyle gitmiş, sonra Sedat Simavi’nin İtalya’ya gitmesiyle gazeteyi devralan Haldun Simavi bir gün Arpad’ın işine son vermiş. Pek çok olay var böyle, en ilginçlerinden biri ikisi: 1948’de Düzce’ye geçen Menderes, Koraltan, Bayar ve Samed Ağaoğlu tayfası orada bir konuşma düzenlemişler, Bayar iyi bir hatip olduğu için sağlam konuşmuş ama dozu ayarlayamamış, iktidar olma uğruna ipi dahi göze aldıklarını söyleyerek bitirmiş konuşmasını. Arpad söylenenleri yazmış tabii, Düzce’den telgrafla hemen gazeteye göndermiş. Gecenin geç saatlerinde kapı vurulmuş, Arpad’la aynı odayı paylaşan Recep Bilginer kapıyı açınca karşılarında DP’nin sonradan milletvekili seçilen elemanlarından birini bulmuşlar. Bayar’ın konuşmasının metnini getirmiş adam, o metin gazeteye gönderilecekmiş ama Arpad yollayacağını yollamış zaten, mevzuyu söylemişler ve uyumuşlar. Ertesi gün hemen bir toplantı, Bilginer olanları Bayar ve Menderes’e söylemiş. Menderes sinirlenmiş, Bayar’a söylediği: “Beyefendi, gördünüz mü yaptıkları işi? Biz burada panayırda dolaşmaya gelmedik.” Arpad dobra bir adam, yapıştırmış cevabı: “Bizi de gazetelerimiz panayır izlemeye göndermedi.” İp mevzusu gazetede çıkınca CHP yöneticileri mecliste kıyameti koparmışlar DP’liler ihtilâl çıkarmak istiyorlar diye. Bir de İnönü’nün 1950 seçimleri sonrasındaki halleri var, Arpad tanık. Cumhurbaşkanı olarak son seçim konuşmasını yapan İnönü’ye yanaşan dönemin valisi ve belediye başkanı Fahrettin Kerim Gökay, “İşte paşam, İstanbul!” diyerek kalabalığı göstermiş ama 100 bin kadar insanın hemen hemen tamamı parayla getirilmiş oraya, çoğu ilgisizmiş. Tanıdık geliyor mu? Bir de Balıkesir olayı var tabii, Ege’de konuşmalar yapan İnönü bir konuşma da Balıkesir’de yapacakmış ama protesto edileceği bilgisi gelmiş, zaten gittiği her yerde DP’lilerin goy goycu tayfası mutlaka olay çıkarıyormuş, hep aynı tayfa kamyona otobüse atlayıp İnönü’nün konuşmasını baltalıyormuş falan, işte bu Balıkesir konuşması öncesi vali gelmiş ve güvenliği sağlayamayacağını söylemiş. İnönü önce çıkışmış ama önden gönderdiği gazetecilerin verdiği haberleri duyunca Balıkesir’i es geçip İstanbul’a dönmüş uçakla. Böyle bir dünya tantana.
Arpad’ın uğradığı haksızlıklara hemen hiç değinmedim, tekrar bakınca sinirim bozuldu ama tam da günümüzde yaşanan şeyler, benzerlerini her gün duyuyoruz. Arpad’dan yana tek hayal kırıklığım sonradan solcu kesilen, Arpad’ın da önünü kesen kişilerin isimlerini vermemesi. Belli belirsiz ipuçları var, belki bazı isimler bulunabilir ama uğraş istiyor. İlgilisi bulsun, bu kitabı da okuyun bence, dönemin edebiyat ve siyaset ortamına yakından bakarsınız.
Cevap yaz