Khaos vardı, sonra Kosmos çıktı, sonra Uranos, Gaia derken titanlar tokuştu, Kronos babasını indirdi, sonra oğul Zeus Kronos’u indirdi, tanrıların dönemi başladı. Aşağı yukarı böyle. Bir dünya tanrı, çoğunu bilmiyoruz, su perileri, Helios göklerde ziv ziv geziyor, şafak tanrıçası onun peşinden gidiyor, Olympos Dağı’nda işler karışık. Filmde Kronos dağları delip çıkıyordu ortaya, kardeşler babalarını indirmeye çalışıyorlardı, malum. Sears her şeyi bir güzel özetlemiş, ben bunu iş gereği okudum, okunmasını tavsiye ederim. Tanrılar çok deli varlıklar, özellikle Zeus uçkuruna düşkün olduğu için birlikte olduğu kadınların, o kadınlardan doğan çocuklarının haddi hesabı yok. Herakles mesela, kendisine verilen görevleri bir bir yerine getirirken insanüstü gücünü görüyoruz, çat çut indiriyor düşmanlarını Truva Savaşı başlamadan bir süre önce öldüğü için savaşa katılamıyor ama Hades’in memleketinden gölgesi çıkıyor, herkesin Yunanları desteklemesini istiyor. Akhilleus’la birlikte savaşsalardı daha da epik bir savaş olurdu, tabii taraflar arasındaki denge iyice bozulurdu. Kıskanç Hera’dan çok çeken Herakles iki görevde yardım almak zorunda kalıyor, sonra bu görevleri yapmış sayılmıyor ve sonradan eklenen iki görevi daha yapıyor, Gılgamış’ın Antik Yunan versiyonu. Ölümü çok dandik, dağları yerinden oynatan adam en yakınları tarafından kalleşçe hacamat ediliyor. Kevin Sorbo abimize selam, dizisini az izlemedim. Neyse, Truva Savaşı’nı anlatıyorum, bir elma yüzünden çıkıyor bu savaş. Peleus ile Thetis evleniyor, biri ölümlü kral, diğeri Deniz Tanrıçası. Düğüne Fitne ve Uzlaşmazlık Tanrıçası Eris’i çağırmıyorlar, dünyayı karıştıracak hatayı yapıyorlar. Eris mekâna geliyor, üzerinde “en güzele” yazan altın bir elma fırlatıyor. Kime bu? Athena, Afrodit ve Hera birbirlerine düşüyorlar, en güzelin kim olduğu konusunda anlaşamıyorlar, kavga çıkıyor. Zeus olaya el koyarak mevzuyu çözmesi için Hermes’i görevlendiriyor, Hermes elmayı genç prens Paris’e götürecek ve kararı onun vermesini isteyecek. Zeus birçok problemi tarafları uzlaştırarak çözse de bu kez mesele büyük olduğu için karışmıyor muhtemelen, zaten Hera’nın öfkesini yeterince üzerine çektiği için kararı genç bir adama bırakıyor. Üç tanrıça Paris’i türlü vaatlerle kandırmaya çalışıyorlar, Afrodit dünyanın en güzel kadınını sununca Paris kararını veriyor, elmanın Afrodit’e atıldığını söylüyor. Şimdi düşününce suçun büyüğü Afrodit’in galiba, aklında Melenaus’la evli Helen var. Paris Sparta’yı ziyaret ediyor, Menelaus kısa bir yolculuğa çıkınca Truvalı Helen’i kaçırıyor, şenlik başlıyor. Hektor savaşa karşıysa da memleketi kuşatılınca savaşmaktan başka çaresi kalmıyor. Menelaus barışçıl çözümlere başvuruyor önce, Odysseus’la birlikte Truva’ya giderek eşini geri istiyor ama reddediliyor, savaşmaktan başka çaresi kalmıyor. Binden fazla gemi hazırlayarak kardeşi Agamemnon’u komutan olarak belirliyor, yolda rüzgârları kesilince kızı İphigenia’yı kurban ederek hedefine varıyor ama bu davranışı eve döndüğü zaman canına mal oluyor. Tanrıların savaşa karışmaları eski meselelerden de kaynaklanıyor biraz, örneğin Agamemnon zamanında Artemis’in canını sıktığı için Artemis Truvalılarla birlikte savaşıyor. Benzer bir şekilde Poseidon da Yunanları destekliyor, Truva’nın surlarının inşası sırasında ettiği yardım karşılıksız bırakıldığı için. Hera ve Athena da Yunanların yanında. Karşı tarafta Afrodit, Apollo ve Artemis var, Ares de ara ara Truvalıların yanında yer alıyor, sevgilisi Afrodit onları desteklediği için. Hades, Hestia, Demeter ve Zeus tarafsız kalıyorlar, patlamış mısırlarıyla kargaşayı izliyorlar. Hektor’la Akhilleus’un teke tek dövüşünü biliyoruz, Apollo Hektor’u bizzat korumasına rağmen Akhilleus’u engelleyemiyor, fırlatılan oku yönlendirerek Akhilleus’u topuğundan vuruyor sonra. Şehrin düşmesi Odysseus’un taktiği sonucu, at olayını Odysseus ayarlıyor ve Athena’ya sunulan bir adakmış gibi şehrin girişine bırakıyorlar atı. Truvalılar tanrıyı kızdırmamak için atı içeri almaya karar veriyorlar, “onuncu adam kuralı”ndaki onuncu adam olan Kâhin Lakoun bu işe karşı çıkıyor, Yunanlara güvenilmemesi gerektiğini söylüyor ama dinletemiyor sözünü. Helen durumdan şüpheleniyor, gece vakti atın etrafında dolanarak Yunan savaşçıların eşlerinin sesini taklit ediyor, yanıt almaya çalışıyor ama Odysseus durumu çakıp kimseyi konuşturmuyor. Şehri basıyorlar işte, Hektor’un bebeğini surlardan aşağı atıyorlar, katliam yapılıyor. Tanrılar memnun olmuyor durumdan, Poseidon eve dönmeye çalışan savaşçıların başına türlü işler getiriyor. Odysseus’un serüveni başlı başına bir olay, yol boyunca gemilerini kaybediyor, adamlarını kikloplar yiyor, eve döndüğünde hiçbir şeyi bıraktığı gibi bulamıyor, bir sürü acı. Bu savaş Roma’nın kurulmasını da sağlıyor bir yandan, Truva’dan kaçan Aeneas kehanetleri dinleyerek adamlarını İtalya’ya çıkarıyor, Latinlerle savaşarak iki topluluğu birleştiriyor. Soyundan gelen Romulus ve Remus arasındaki tartışma Remus’un ölümüyle sonuçlandıktan sonra Roma kuruluyor. Söylenceler, dünya birbirine öylesi bağlı ki denizin bir ucundaki dalgalanma öbür uçta yüzlerce yıl sürecek bir medeniyetin doğmasına yol açabiliyor.
Birkaç tanrı hakkında bilgi: Zeus ve Hera’nın oğlu Ares çok hırçın ve savaşa düşkün olduğu için Olympos’ta sevilmiyor pek, kendi ailesi bile dışlıyor. Korkusuz ama bilgelikten yoksun, yakıp yıkmayı biliyor bir. Trakya’da yaşıyor, Traklar savaşa düşkün oldukları için Ares’le iyi anlaşıyorlar. Deve benzeyen adamlar bunlar, Truva Savaşı’nda da yer almışlar, paralı asker olarak savaşlara katılmışlar falan, tam Ares’in sevdiği tipte insanlar. Ares’in dört yardımcısı var, her birinin özelliği farklı, Ares’in savaşlara hazırlanmasına yardımcı oluyorlar. Ares’in Herakles’le meselesi kan davasına dönüşmüş bir ara, Pyrene-Ares ortak yapımı Cycnus Delphi’ye gelen hacıları öldürüp kafataslarıyla Ares için bir tapınak inşa edince Herakles ortaya çıkıp Athena’dan aldığı yardımla vahşi oğlanı öldürüyor. Ares öç almak isteyince Zeus yıldırımlarını göndererek araya giriyor, Ares intikamını hiçbir zaman alamıyor.
Afrodit. Olympos’taki on iki tanrıdan önce yaratılmış bir hikâyeye göre, şiddet yanlısı ve biraz ahmak. Romalılara göre tam tersi, “Venüs” adıyla anılan tanrıça iyi kalpli, seksten başka şeyler de düşünüyor. Korsesini yardıma ihtiyaç duyanlara ödünç verdiği oluyor, örneğin Zeus’u baştan çıkarması için Hera’ya yardım ettiği olmuş, kavga eden çiftleri barıştırmak için de elinden geleni yaparmış.
Hephaistos. Hera’nın oğlu, babası yok. Hera pek iyi bir anne olmadığı için çocuğunun çirkinliğini görünce onu Olympos’tan aşağı atmış, başka bir hikâyeye göre Zeus atmış çocuğu, dokuz gün dokuz gece boyunca düşüyor, denizden Thetis ve Eurynome tarafından kurtarılıyor, dokuz yıl boyunca denizin altındaki bir mağarada saklanıp sanatını orada öğreniyor. Hephaistos dokuz yılın ardından ortaya çıkıp Hera’nın bir müşkülünü çözünce tanrılar onu aralarına alıyorlar. Çok yetenekli bir tanrı Hephaistos, yapamayacağı hiçbir şey yok. “Vulcan”. Bazı söylencelere göre çalışmaları sırasında kikloplar yardım etmiş ona, böylece herkesin hayranlığını kazanan zırhları, silahları, eşyaları ortaya çıkarmış. Meziyetleri saymakla bitmese de görünüşü yüzünden pek kimse sevmezmiş Hephaistos’u, bu yüzden Afrodit’i kendine âşık etmesi ilginç. Tabii Afrodit boş durmuyor, eşini Ares’le aldatıyor ama Hephaistos durumu anlayınca tuzak kurarak âşıkları sevişirlerken yakalıyor, Olympos’taki tanrıları çağırarak rezilliği gösteriyor. Tanrılar Afrodit ve Ares’le dalga geçtikleri gibi Hephaistos’la da dalga geçiyorlar. Durum iyice kötüye giderken Poseidon Afrodit’e acıyor, Hephaistos’tan ikisini affetmesini istiyor. Sonuçta âşıkları bırakıyor Hephaistos, işine gücüne dönüyor.
Böyle bir dünya hikâye, Yunan mitolojisine giriş. Eğlenceli. Hesiodos’un malum metinlerinin bir derlemesi olarak görülebilir.
Cevap yaz