Sivrisineklerin ne işe yaradığını nihayet öğrendim, balıklara, kuşlara, yarasalara ve diğer hayvanlara besin kaynağı oluyorlarmış. Bizim kanımızı emiyorlar, sonra yarasanın teki kapıyor bunları, yarasayı da başka bir şey kapıyor mu bilmiyorum ama Çinliler yiyor, dolaylı yoldan Çinliler bizim kanımızı öğütüyorlar. Muhteşem döngü. Balık yiyor diyelim, balığı da afiyetle yiyoruz. Bugün palamut yaptım mesela, Kefken’de palamut zamanı. Şile’den çıkana göre daha lezzetli bence. Zonguldak’ta Gülizar Abla öğretmişti balık yapmayı, müthiş oldu. Kim bilir kimin etini sütünü yedim, bilmek mümkün değil. Sonuçta her şey dönüyor, dışkılarımız ve içkilerimiz başka bir çok şeyin sonucu ama en nihayetinde kendi sonucumuz, kendimizden bir parçayı yediğimiz zaman yamyam sayılıyor muyuz acaba? Doğrudan et olmasına gerek yok, bir parçamızı toprağa veya suya veriyoruz, aslında hayvanlara vermiş oluyoruz, sonra geri alıyoruz. Aklım almadı, çok büyük bir çember bu. Böcekler alemi bu döngünün en önemli parçalarından biri, ayrıştırıyorlar, yiyorlar, çıkarıyorlar, öldüklerinde de işe yarıyorlar, süper canlılar. Her bölümde farklı bir özelliklerini göreceğiz. Genel özelliklere bakalım, Antarktika’da sıcaklık -10 derecenin üstünde uzun süre seyrederse kanatsız tüylü sivrisinekler ortaya çıkıyor, o soğuk iklimde yaşayabilen tek tür. Dünyanın en küçük böceği minik bir arı, 0,16 milimetrelik boyuyla ziv ziv uçuyor oradan oraya. Çok eski zamanlardan beri varlar, 479 milyon yıldır. Dinozorları gömdüler, belki dinozorlardan önce başka türleri de gömdüler, bizi de gömer bunlar. Toprağa katık ederler, bitkilerin yaşam koşullarını iyileştirirler, başka türlerin ortaya çıkmasını sağlarlar. Kanat geliştirmeleri yine fennin son mucizelerinden biri, yeni üç boyutlu alanlarda eşlerini daha iyi seçtiler, çoğaldılar. Kanatlar göğüs kısmındaki çıkıntılardan veya yüzgeçlerden gelişmiş olabilir, ilk kanat örnekleri yüksek bitkilerden aşağı süzülmelerini sağlarken sonrasında uçmalarını sağlar hale gelmiş. Sonuçta yiyecek kaynakları da artmış bu durumda, yayılmaları kolaylaşmış. Dünya üzerinde uçabilen ilk canlılar yine böcekler, öncesinde ne kuşlar ne yarasalar ne de benzer uçan canlılar var. Bazı böcek türleri deri değiştirerek, bazıları erginliğe geçerek büyüyor, ilk gruptan bir tür ilginç. Çekmecede bir kutu içinde unutulan birkaç böceğin uzunca bir süre sonra canlı olduğu görülüyor, büyüdükleri gibi küçülmüşler, derilerini değiştirerek süreci tersine çevirmişler. Bilimin böceklerden öğreneceği çok şey var, Kaku da kitaplarında bahsediyordu, kamuflajdan ölü uykusuna kadar pek çok özelliğe sahip türlerin genetiğini teknolojiye veya insan anatomisine uygularsak gezegenden gezegene zıplayabilir, kimseciklere görünmeden seyahat edebiliriz. Soğuğa karşı dayanıklı türlerin harika kabuğundan uzay elbisesi yaptığımızı düşünelim, jetpack takarak başka gezegenlere gidebiliriz. Çok uzun sürer ama başka bir böceğin uyuma özelliğini de alalım, kafaya da kameradır, sensördür, bir şeyler takalım, jetpack yapay zekânın denetiminde olsun, meteordur, tozdur, dumandır çarpmasın, mis gibi gideriz. Mars’tan sonraki asteroit kuşağında düzenlenen yarışmaları görebiliyorum, taşlara çarpmadan bitiş çizgisine varabilen kazanır. İnsana gerek yok bunun için tabii. Kaku da nanoteknolojiyi kullanarak çok küçük uzay gemileri inşa etmekten bahsediyordu, uzay gemisinden kasıt minicik elektronik aletler. Milyon tanesini Ay’a yollayalım ve bir araya getirip biçimlenmelerini sağlayalım, üs kuralım, yayılalım, hatta böceklerin koku alma yeteneklerini de kullanıp yerin altındaki kaynaklara ulaşalım bir şekilde. Genelde yiyecek bulma veya çiftleşme amacıyla kullanıyorlar bu koku olayını. Garip hayvanlar, bir türün gözü penisinde mesela, penisini keman gibi kullanıp çıkardığı sesle dişileri çeken türler de var. “Çük nağmesi” adıyla literatüre kazandırılabilir bu mevzu. Birinin dili bacaklarının altında, konduğu yerin tadını alıyor. Yusufçuk örneğinde olduğu gibi bu özellikler bilimsel icatlarla birleşiyor yavaş yavaş, bu güzel böceğin drone teknolojisiyle doğrudan bağı var. Karıncaların çok basit toplama işlemlerini yapabildikleri görülmüş ama bunun bize bir faydası yok, karıncalara faydası var ki bu da yeterli. Balarıları da insan yüzünü tanıyabiliyormuş, yüz körlüğü çeken hastalar için uzak bir gelecekte tedavi bulunacak muhtemelen.
Beslenmeleri yine türlere has, bazıları zerk ettikleri vücut sıvılarıyla yiyecekleri hayvanın içini çorbaya dönüştürüyor, yabanarısıysa soktuğu hamamböceğini taşıt gibi kullanarak istediği yere götürebiliyor, çok ilginç. Felç ediyor hayvanı, at sürer gibi sürüyor. Çekirgeler ağustosböceklerinin çiftleşmek için çıkardıkları sesleri çıkararak avı tuzağa düşürebiliyor, avcısinekse havada kaptığı avını yiyip bitiriyor, posayı yolda bir kenara atıp yoluna devam ediyor. Bitkilerle ilişkilerinde akıl sır ermeyen kısımlar var, belli bir coğrafyada yaşayan sineklerin temel besin maddesi altıntop tohumu, sıklıkla bu tohumu yiyorlar ama makul sayıda yumurta bırakıyorlar ki tükenmeye yüz tutan tohumlar larvalarca yenmesin, çoğalsın biraz. Nasıl anlıyorlarsa. Bir kelebek türü de karıncaları kandırıyor, larvasını yuvanın derinliklerine kadar taşıtıyor, sonra larva önüne çıkan her şeyi yiyor, Truva Atı gibi bir şey. Kendi besinlerini yetiştirenler de var, dünyanın ilk tarımcıları bir tür mantar yetiştirerek karın doyuruyor. Bu sistemler muazzam bir geri dönüşüm kutusu gibi çalışırken dünyanın yaşanabilir bir yer olmasını sağlıyor. Sağlıyordu, sınırı geçtik, geri dönülemez nokta bayağı bir geride kaldı. Böcekler tarımsal ilaçlama gibi pek çok yeniliğin kurbanı oldu ne yazık ki, bütün türler bilinmiyor ama kaybolanların sayısı bir hayli fazla. Birkaç ekolojik faciadan bahsediyor yazar, Avustralya’daki kaktüs dehşeti örneğin. Ticari bir iş için çok sayıda hintinciri kaktüsü dikmişler ama bu kaktüs inanılmaz bir hızla yayılmış, tarım yapılabilecek arazileri kullanılamaz hale getirmiş. Kaktüs güvesi iyi bir çözüm olmuş, kaktüsleri ortadan kaldırmış ama Florida’ya sıçradığı zaman oradaki yerel ve kendine has kaktüs türlerini yok etmiş bu sefer. Kısacası A noktasındaki faunayı bir olumsuzluğu ortadan kaldırmak için B noktasına taşıyınca bütün sistem etkilenebiliyor, doğayı oluşturan o kadar çok bileşen var ki hepsinin bilinip ona göre çözümler üretilmesi lazım.
Yiyecek üreten böcekleri az çok biliyoruz, Mısır’dan çıkan Yahudilerin yediği yiyeceklerin böcekler tarafından üretildiğine dair ilginç bir tezle başlıyor bu bölüm. Çekirge kızartması geliyor sonra, MÖ 700’den kalma taş kabartmalarda şişe geçirilmiş çekirgelerin resmedildiği biliniyor. Böceklerin yenebileceği de malum, az yağ ve bol proteinle ideal bir besin maddesi aslında. İyi işlenirse böcek unundan yapılan besinler insanlığın açlıkla yüzleşmesini engelleyebilir. Böcek yeme fikri iğrendirici ama doğrudan kızartıp antenlerini ısırmayacağız zaten, un olarak kullanacağız mesela. Snowpiercer‘da jölemsi bir şekli vardı böcek besininin, arka vagondakilere dağıtılması üzerinden olumsuzlanıyordu ama yakın gelecekte işler değişebilir, Avrupa’daki gıda ve beslenmeyle alakalı kurullarda ciddi ciddi konuşuluyormuş böcekten besin üretmek. Tadı önemli açıkçası, güzel bir tadı olursa her türlü yenir. “Özetlersek: Mini besi hayvanı olarak böceklerin az yere, az besine ve az suya ihtiyacı vardır, inanılmaz bir tempoda ürerler; bununla birlikte, yüksek protein içerir, besleyici değeri yüksek besin üretirler ve minimum düzeyde sera gazı emisyonuna sahiptirler.” (s. 92) Yeriz bir zaman, dünyanın çeşitli bölgelerinde yeniyor zaten.
Hasılı böcekler çok yararlı hayvanlar, dünya onların yüzü suyu hürmetine dönüyor. Arılar ortadan kaybolsa üç yıl yaşarız, sivrisinekler kaybolsa ne olur bilemem, hiç de sevmem sivrisinekleri ama lazım bir şekilde. Böcek, çok sayıda, bu kitabın içinde. Meraklısı okusun. Deli bu hayvanlar.
Cevap yaz