Mişima, karakterlerinin çatışmalarını farklı sosyal ve ekonomik düzlemlere yerleştirir, sadece duygulara yıkmaz. Psikolojik tokuşmalarla sınırlı kalan bir anlatı pek sığ olurdu, klinik denebilecek çözümlemeler olayların ortasında kalmış kişilerin anlık durumlarından öteye geçmiyor ki Mişima’nın imzası bu: eyleyen karakterin iç dünyasını açmak. Sınıfsal ayrımı bir görelim, katmanlar halinde gidelim: “Etsuko bu insanların taşraya özgü küçük saygınlıklarındaki zayıf sınıfsal önyargılarından hiç haz almıyordu. Feodal dönemdeki ünlü samuray komutanlardan birinin kanından gelen Etsuko bu sonradan görme tavırları bağışlayamıyordu.” (s. 59) Ne ola, Etsuko şehirlidir, eşi Ryosuke ile birlikte Japonya’da yaşar, dul kaldığı zaman kaynatası Yakiçi’nin kırsaldaki evine taşınır. Yemek yapabildiği için kabul edildiğini düşünür, bir yıl içinde Yakiçi’nin metresi haline gelir oysa. Güç gösterisi Yakiçi için, Tokyo yakınlarında bir yarıcının oğlu olarak büyük bir gayretle girdiği üniversiteden mezun olunca Kansay Ticaret Gemileri Şirketi’nde işe başladıktan sonra durumunu giderek düzeltir, 1939’da şirketin başkanıyken emekliye ayrılır. Osaka yakınlarındaki arsayı emekliliğinden beş yıl önce almış, sonra yavaş yavaş biçimlendirerek yaşanacak hale getirmiştir, verdiği emek büyük. “Arazi şeklinden başka sahip olma kavramını algılamayan içgüdüsü geri gelmiş ve yaşamında ilk kez başarısının kesin bir şekli olmuştu; hem elleriyle dokunabiliyor hem de yüreğinde hissediyordu. Ergenliğinde babasını küçük gören, atalarını lanetleyen hislerinin kökeninde onların tek bir dönüm bile toprak sahibi olmayışlarının bulunduğunu düşündü.” (s. 17) Toprak Reformu’yla birlikte kaybettiği bir kısım toprağının ardından ağıt yakacaktır neredeyse, elindekiyle yetinerek şeftali başta olmak üzere pek çok meyve yetiştirerek zaferini taçlandırır. Çocukları küçümsemeyle karşılarlar bu durumu, en büyük oğlan Kensuke, ortancası Ryosuke ve küçük oğlu Yusuke’ye göre babalarının müdürlükten çiftçiliğe geçmesi aptalca ve eğretidir. İlerleyen bölümlerde bürokrat bir arkadaşının söz verdiği halde ziyaretine gelmemesinden sonra şehre dönerek siyasete atılmaya karar verir, burnu büyüklere ayar vermek ister ama ait olduğu yerden ayrılacak gibi değildir pek. Ryosuke öldükten sonra evine gelen Etsuko’ya iyi uyuyup uyuyamadığını sorması, Etsuko’nun Tokyo’dan sonra ortalığı çok sessiz bulduğunu söylemesi sanırım ilk kıvılcım, ikincisi de Etsuko’nun hizmetçi Saburo’ya tutulmasıdır herhalde, Yakiçi bu soylu kadını kendi mülkünün bir parçası haline getirip kendini yüceltmek, kadını alçaltmak ister. Ya da istemez, ne bileyim, belki sadece bum çiki bum peşindedir ama öyle olsa Mişima bu şehirdir, soydur, topraktır niye incelesin, aşkı sevdayı basıp geçerdi. Neyse, Etsuko’nun eşiyle ilişkisine bakmadan Saburo’ya yeşillenmesini iyice anlayamayacağımız için hedefimiz son derece sağlıksız bir evliliği sürdürmeye çalışan gözde çiftimiz. Ryosuke önemli bir kurumun önemli bir çalışanıdır babası gibi, sık sık toplantılara katılmakta ve akşam yemeklerini kaçırmaktadır. Etsuko hayalini kurduğu “kurban ölümü”ne kavuşmayı niye ister, acı çekmenin ulu bir şey olduğunu düşünmektedir çünkü. Eşi kadın çamaşırları bırakır çekmecelerinde, üzerinde kadın esanslarıyla gelir gelirse, Etsuko kıskançlıktan ve keyiften delirir adeta. Düşüncelerinin bir bölümünü italik halde görürüz, metnin aralarına serpiştirilmiştir. Adam tifoya yakalanıp Bulaşıcı Hastalıklar Hastanesi’ne yatırıldığı zaman Etsuko keyiflenir, artık muhtaç haldedir Ryosuke, eşinin bakımı altında yaşamak işkenceye eşdeğerdir. Karısının kıskançlığından büyük sevinç duyan adam gücünü hâlâ yitirmemiştir gerçi, ziyaretine gelen kadınlarla Etsuko’ya son bir darbe indirmek ister ama asıl metresine bakışlarında aşk yoktur, Etsuko aşkı göremez de sezer, duyar da, Ryosuke hastalığını metresine bulaştıramadığı için üzgün olduğunu söyler, birlikte ölmelerinden başka dileği yoktur. Sona doğru Etsuko kan naklinin yapılmasını istemez, eşi iyileşirse elinden kaçıp gidecektir yine, en iyisi oracıkta ölmesidir. Etsuko’nun eşi için gereken kanın küçük bir çocuktan satın alınmasına isyan etmesi meselenin ahlaki yönünü değil, patolojik yanını gösterir, esas Ryosuke’nin kirli kanını insanlara vermek gerektiğini düşünür kadın, sonrasında eşinin solunum cihazını cortlatmayı da düşünecektir. Gerek kalmaz bunlara, adam ölür, krematoryumda yakılır, Etsuko’ya engin bir özgürlük alanı kalır ama iyileştirici bir özgürlük değildir bu, aşkın yeni bir nesne bulamamasıyla ortaya çıkan geçici bir rahatlamanın sonucudur sadece. Nitekim Yakiçi’nin evine taşınan kadın hemen başka bir hedef bulacaktır: Saburo.
Yoksul anasının evinden çıkıp gelmiştir Saburo, onlu yaşlarının sonunda çekici bir adam haline gelmiştir. Evin işlerini görür, mahsulle uğraşır, tam bir hizmetçidir. Anlatının başında Osaka’nın bitmeyen yağmurları yüzünden dükkânın birinde bir süre mahsur kaldığını gördüğümüz Etsuko iki çift çorap satın almıştır Saburo için, hediyeleriyle hislerini belki anlatabileceğini düşünür. Doğrudan iletişim kurmanın önünde hiyerarşi vardır tabii, Yakiçi’nin koynuna giren kadın acıdan aldığı keyifle konumunu bir ölçüde benimser, Saburo’nun düşüklüğü hislerinin berraklaşmasını ve adamla doğrudan ilişki kurmasını engeller. Miyo vardır bir de, diğer hizmetçi, çorapları çöpe atan kadın. Etsuko şans eseri fark eder mevzuyu, sorgu sırasında Saburo çorapları kendisinin çöpe attığını söyler ama aslında Miyo atmıştır, Etsuko’nun hediyeyi karşılıksız vermediğini söylediğinde Saburo sinirlenip Miyo’nun eline tıkıştırır çorapları, Miyo da çöpe atıverir. Etsuko hemen çakar köfteyi, Miyo bu yağız delikanlıya tutkundur. Kültürel farklar görünür hale gelir bu noktada, alıntı başka bir yerden ama öfkenin kaynağı değişmediği için anlamlı: “Bir yandan kızarken, diğer yanda neden Saburo ve Miyo’da ortak olan bu taşralı vurdumduymazlığına karşı tepkisinin farklı olduğunu düşündü. Saburo’nunki onu rahatlatırken Miyo’nunki neden sinirlendiriyordu acaba? Bunun tek bir nedeni vardı. Miyo ile Saburo, kendisi ile Saburo’ya göre, birbirlerine daha çok benziyorlardı. Bu da Etsuko’yu çok kızdırıyordu.” (s. 81) İlişkiler, çatışkılar iç içe geçiyor, ayrımlar karışıyor, tansiyon da yükseliyor iyice: Saburo civardaki bir gösteride bayrama has dansını yaparken Etsuko ağır ağır yaklaşır, adamın sırtına tırnaklarını geçirip izini bırakır, “işaretler” adeta. Aidiyet. Saburo acıyı duymuştur ama kendisini kimin yaraladığını görmemiştir, o esrime halinde ilgisini bile çekmemiştir bu. Akılda tutmalık, zira Etsuko’yla nihayet yüz yüze geldiği zaman kadının duygularını da anlamayacaktır çünkü aşkın karşılığı yoktur onda, doğadan aldığı yaban bir sezgiyle yaşamaktadır, efendilerin aşkından kuşkından zerre anlamaz. Etsuko’nun giderek öfkelendiğini gördüğü zaman düşünür, kadını sakinleştirmenin tek yolu ona âşık olduğunu söylemektir, yapıştırıverir ama yalan o kadar barizdir ki Etsuko hemen anlar, öfkelenip gitmeye kalkar. Saburo’nun yaban tarafı tam o zaman uyanır, sanki elindeki av kaçmaktadır, hemen avın üzerine atılıp tecavüze yeltenir ama kurduğu duygusal yapının bir kez yıkılması yetmiştir Etsuko’nun o bilişsel rüyadan uyanmasına, çığlığı basıverir. Biraz aceleye getirilmiş ama muazzam bir dönüş var burada, Mişima’nın kısa kısa anlattığı olay dizisi belki psikolojik derinlikten yoksun olduğu için tatmin etmeyebilir de karakterlerin motivasyonunu çoktan verdi zaten, uzun uzun kurdu, önceki bölümlerin üzerinde yükselen kısacık bir son. Makul.
Koro vazifesi gören Kensuke ve Çieko çifti ukala dümbelekleri olarak olan biteni tepeden izlerler, aralarında konuşarak gün gün tahlil ederler yaşananları. İkisi de Batı edebiyatını bilir, hassaslıktan kırılır, felsefe paralayarak insanın vaziyetiyle ilgili ahkam keser. Garibim Yusuke çok uzaklardır, Rusya’dan bir türlü dönemediği için piyasaya çıkmaz da kıyamet çoktan kopar zaten, ailenin gönül işleri yüzünden huzur kalmamıştır. Okurun elinden öper gerisi, en kötüden daha kötü şeyler de vardır. Gizemli ve tırt oldu böyle, vauv.
Sıkı roman, Mişima okuyalım.
Cevap yaz