Willa Cather – Amansız Düşmanım

Nellie’nin dönemin ruhundan arınmış anlatımıyla Myra Henshawe efsanesinin -yerel efsane ama bilenler için yaşamı parıldayan tek insan muhtemelen- yükselme ve çökme aşamalarını göreceğiz, Amerika’da rüya görmek isteyenlerin işinin o kadar kolay olmadığını, parayla aşk arasında kalmış insanların çıkmazını anlayacağız, bir de Marcus Klein’ın sonsözüne bakarsak metnin kanona nereden eklemlendiğini çakacağız. Üç beş sahnenin genişletilmesinden ibaret, anıların güvenilirliği toplumsal hafızayla güçlendirilmiş de nadir rastlanan bir doğa olayı netleşmiş sanki, öyle bir odaklanma. Nellie hikâyelerini biliyor, Myra ve Oswald kaçıp evlendiği zaman olay olmuş, canavar gibi mirası elinin tersiyle iten Myra Driscoll amcasıyla bir daha görüşmemiş zira adam inançlarına, yaşam görgüsüne sıkı sıkıya bağlıymış, lafından çıkan evladı reddedip mirastaki payını rahibelere vermiş. Nellie on beş yaşındayken kasabaya gelip Nellie’nin teyzesi Lydia’yla gençlik anılarını yad ederlerken rahibe okuluna da gitmişler, Myra kişiliğinin büyük bölümünü kendisini küçük yaşta alıp büyüten amcasına borçlu olduğundan, yüce bir yaşama kavuşmanın gönencinden de biraz, gördüklerinden memnun olmuş. New York’a gittiğinde buluşurlarmış gerçi Lydia’yla da memlekete dönmek, yıllar sonra bollukla dolu eski hayatı hatırlamak bambaşka, imtihan gibi bir şey. Kodlar geliyor arada, kaçırmamalı, Oswald gelince durum: “Paltosunu çıkarmadan odaya girdi ve doğruca karısının yanına gitti, o da ayağa kalktı ve kocasını öptü. Durumu anlamakta yine biraz gecikmiştim; bir an Chicago’dan farklı trenlerle gelmiş olabilirler mi diye düşündüm; çünkü kocasını görmekten dolayı sevinmiş olduğu açıktı. Sevinci kocasının yalnızca sağ salim ve zamanında gelmesinden kaynaklanmıyordu. Onun orda var olmasından başlı başına bir zevk alıyor gibiydi. Uzun süredir evli olan insanlarda hiç bu çeşit duygulara rastlamamıştım.” (s. 14) Myra şen şakrak, alaycı bir zekâya sahip, gerçeküstü bir insan olarak çıkıyor Nellie’nin karşısına, belki bu insancıllığı, saf sevgiyi idealize edilmiş figüre yakıştıramıyor Nellie, izlemeye devam ediyor olanları. Bir kod daha, Oswald yola çıkmadan önce giyecek bir şey bulamadığını söyler, Myra’nın altı yeni gömleğini kapıcının oğluna verdiğini öğrenince şaşırır. Yoksullar evine gitmedikçe o paspal gömlekleri giymesine izin vermeyecektir Myra, öyle yakışmayan şeyler giymesine dayanamamaktadır eşinin. Ya da kendisinin. İleride göreceğimiz üzere işlerin tepetaklak olduğu zamanlarda Nellie şans eseri süper çiftimize rastlar, Oswald’un bahsedilen gömleklerden daha kötüsünü giymek zorunda kalmadığını görünce şaşırır çünkü yaşadıkları şartlar kötüdür de adamın giyimi iyidir, büyük çelişkidir bu. Oswald’un yılgınlık emaresi göstermeden çalıştığını, çabaladığını anlarız, en azından üstüne başına özen göstermeyi sürdürür. Myra’nın katlanamadığı budur, çöküşün ihtişamını görmezden gelmektedir Oswald. Geriye dönüp nasıl tanıştıklarına bakalım, asıl kaynak orada. John Driscoll servetini Missouri bataklıklarında sözleşmeli işçi çalıştırarak yapmış, çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamak için sömürmeye elinden geldiğince devam etmiştir, Myra amcasının edindiği servetin tadını çıkarırken balolardan birinde Oswald’la tanışır. İyi bir aileden gelen Alman bir kızla John Driscoll’ün nefret ettiği Protestan’ın oğludur Oswald, gezici öğretmenlik yaparken Harvard’a girmeyi başarır, yakışıklı ve geleceği parlak bir genç olarak kasabaya döndüğünde dikkatleri üzerine çeker. Amcanın dediği sert, açık: “‘Bu dünyada parasız bir adam olmaktansa, bir sokak köpeği olmak daha iyidir. Ben ikisini de denedim ve biliyorum. Yoksul bir adam kokar ve Tanrı ondan nefret eder.’” (s. 21) Kod. Myra arkadaşlarını ayarlar, evden kaçma işini kolayca becerir, Oswald’la şak diye evlenip kirişi kırar. Lydia için cin görmek gibi bir şeydir bu, öyle büyük bir serveti arkada bırakıp aşk uğruna amcanın kalbini kırmak, mümkün değildir o devirde. Bütün bunlardan sonra New York ziyareti belirir ufukta, Lydia’yla Nellie trene atladıkları gibi dostlarının yanına giderler. Dünya büyür orada, yeni insanlarla tanışırlar, yeni hikâyeler sınıfsal farklılıkların, burjuva ahlakının, bilmem ne toplumsal arızanın farklı yüzlerini gösterir. Gözde çiftin evine dair Nellie’nin gözlemi: “Küçük dairelerindeki her şey bana tam anlamıyla öznel ve benzersiz görünmüştü, yemek servisi bile kalın gri tabaklar, üzerinde kuş ve büyük, parlak çiçek resimleri olan büyük çorba kasesi. Dünyada bunların eşlerinin olmadığına emindim.” (s. 30) Kod. Hediyeden de bahsedip çöküşe geçeyim, Oswald’ı tanıyalım az. Noel zamanı şık bir hediye gelir Oswald’a, “kötülük düşünmeyen ama daha dünyayı pek tanımayan genç bir hanım” çok güzel kol düğmeleri göndermiştir de Myra’nın arıza çıkaracağı kesindir, bu durumu Lydia’ya anlatıp hediyeyi o vermiş gibi davranmasını ister Oswald, planı uygularlar. Başta sorun yoktur da Oswald’un cebinde hiç görmediği bir anahtar bulmuştur Myra, tartışmayı Nellie’nin önünde yaptıkları için muhtemelen, rüyanın kırılabileceğini insanlara göstermekten çekinen Myra hemen mesafe koyar iki kadınla arasına, bizimkileri tren garına götürdüğünde üstten üstten konuşur, hediye olayından haberinin olduğunu söyler. Daha derin bir kod bu, birbirlerine karşı dürüstçe davranmazlar her zaman, iş çevirirler, kısacası günahkâr insanlardır ama Myra yücelik uğruna vazgeçtiklerini düşününce en ufak bir çatlağa dahi tahammül edemez. İkinci bölümde daha net göreceğiz bu meseleyi.

Aradan on yıl geçer, Batı’ya gelen Nellie iyi kötü bir işte tutunmuştur, çalıştığı sırada rastlar çifte. Bu arada sosyoekonomik dinamikleri bilmek böyle detayların taşıdığı anlamları açığa çıkarır, mesela hikâyenin geçtiği yıllarda -1890, 1900 falan- Batı’ya gitmek biraz da umutsuzluk demekti zira Doğu’da tutunamamak beceriksizlik olarak görülüyordu, özellikle bizimkilerin dahil oldukları sınıfı düşününce. Haliyle toplumsal statünün gerilemesi demektir Batı’ya göçmek, bir anlamda yenilgiyi kabullenip cılız zaferler aramaktır. Ararlar, bulamazlar, kıt kanaat geçinirler. Ayrıntılara girmiyorum, dan dun ses çıkaran üst kat komşularının şamatası yeterli bence. Myra, masal kahramanı çökmüştür biraz, sağlığı bozulmuştur, eşinin üç kuruşuna bakmaktadır geleceği. “Yenilgileri yüzünden hayattan nefret etmiş, saçmalıkları içinse onu sevmiş, kuvvetli ama ezik, cömert ama zalim, zeki ve nükteli ama biraz da kötü bir yaşlı kadın gibi görünüyordu.” (s. 61) Yüzleşme safhasında birbirlerinin hayatlarını mahvettiklerini söyler Myra, hiçbir zaman gerçekten mutlu da olmamışlardır. Oswald daha farklı düşünür, Myra’nın bitmek bilmeyen gücüne hayrandır. Bir de işyerindeki genç kadına. Dersem haksızlık olacak, sadece yaşamın saflığına yaklaşmak ister Oswald, diğer taraftaki soylu çöküşün yanında gençliğin diri enerjisinden hayat bulur, çabasını sürdürür. Ne ki acı son yaklaşmıştır, Kilise’yle bağını koparsa da aşkın bir gücü hissetmektedir Myra, Whitman’ın şiirlerinden fışkıran epifanın yanında kendi zihninin sonsuza dokunan derinliğini gençliğinde keşfetmiştir, ölüme yaklaştığı zaman yine o günlere döner, kaçtıkları zamana kadar tadını çıkardığı esrimenin, yükselişin izini arayacaktır. Nehir kenarına gidip beklemeye başlar, akışa diker gözlerini.

Düşünsel altyapıyı Klein açıklıyor, modernist metinlerle Cather’ın metinleri arasındaki ilişkiden bileceğiz bu novellanın önemini. Dünyanın 1922’de ikiye bölündüğünden bahsetmiş bir yazısında Cather, kendi evini bir önceki dünyada kurduğunu belirtmiş. T.S. Eliot, Ezra Pound, ülkenin çoraklığı, tarihin karman çormanlığı, zeminin ayaklar altından kayması falan, Cather direkt tavrını koyup “modern Amerika’da eksik olan şeyin katılık, sertlik ve kendini adayış” olduğunu anlatmaya çalışmış metinlerinde. Özü budur, ilgilisi bu hoş makaleyi de okusun tabii, novella zaten on numara.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!