Fellini filmi izledim resmen, mesela I vitellioni. Aynı dünyada geçen bir hikâyesi var metnin, karakterlerin uçarılıkları, hayatı keşfediş biçimleri, acıları, hüzünleri, neler neleri mahalle ekseninde ele alınmış, 1930’lardan 1940’lara uzanan yılların siyasi olayları karakterleri bir güzel sınamış, mahallenin ruhu kaybolana kadar yaşamdan parçalar sunulmuş. Pratolini’nin hikâyesi çok sade, hikâyeyi anlatma biçimi de öyle, İtalya’nın kıyısında köşesinde yaşayan insanların yaşamına uygun. İlk cümleden tutuldum: “Hepimiz mahallemizi severdik.” (s. 9) Şehir merkezinin sınırında, bol kulübeli, gecekondulu, çamaşırların pencerelerde kuruduğu, işçilerin fabrikalardan ölü gibi çıkıp sokaklarında yürüdüğü bir yer, yoksulluğu kanıksayan insanlar, hepsi sıradan, duygularını saklayamayan, her an patlamaya hazır, öfkeleri kadar neşeleri de ayyuka. Hepsi mahalleye sürgün, dışarıda onlara göre pek bir şey yok. Evler soğuk ve nemli, sırtlarda yelekler ve hırkalar, yataklara serilmiş kalın battaniyeler, ilk bölümde mahallenin ve insanların betimi. Özeti: “Hiçbir şey bilmiyorduk: Belki de bilmek istemiyorduk. Düşlediklerimiz de namuslu mutluluklardı; iyi bir iş bulmak, bir kız arkadaş, sonra olursa bir tane daha, sonunda da biriyle gerçekten evlenmek; onunla daha büyük bir yatakta yatmak, verebileceğimizi hissettiğimiz bütün öpücüklerle onu sevmek.” (s. 11) Dante’nin bahsettiği Floransalıların kendileri olduğunu söylüyor anlatıcı Nano, gençlik dönemlerinde öyle pek okuduğunu görmüyoruz, anlatının sonunda yirmili yaşlarında savaştan dönmüş halini uğurladığımıza göre sonraları okumaya başladığını söyleyebiliriz. Mahallesini anlattıktan sonra doğrudan arkadaş ortamını anlatmaya başlar, tayfayla tanışırız. Carlo, Maria, Arrigo, Giorgio, Carlo’nun kardeşi Olga, Luciano ve zaman zaman ortaya çıkıp kaybolan Cino mahallede fink atarlar, sevgilerine karşılık bulurlar veya bulamazlar, birbirlerini severler, ayrılırlar, barışırlar, yaşamlarıyla ne yapmak istiyorlarsa yaparlar. Haytalıklarını şort yerine pantolon giymeye başladıktan sonra bırakırlar, erginlik ayini gibi bir şeydir bu, Nano babasından kendisine pantolon almasını istediğinde başta reddedilir ama âşık olduğunu söylediği zaman babası eski kıyafetlerini terziye düzelttirip oğluna verir, ilk sigaralar yakılır, yetişkinlerin dünyasına adım atar Nano. Babası en iyi dostudur, hayata dair tecrübelerinden bahsederler, sonlara doğru babanın oğluna aşk hakkında söyledikleri kulaklara küpe. Maria’nın mahallede adının çıktığı yıl 1932, zaman mahallede yaşanan önemli olaylarla belirleniyor. İtalya’nın Habeşistan’ı işgal ettiğini arkadaş grubundaki tartışmalardan öğreniriz, İkinci Dünya Savaşı’nın enkazına varmadan anlatı sonlanır ama öncesinde mahalle yıkılmıştır zaten, küçük evrenin ortadan kalkmasından sonra anlatacak bir şey kalmaz, Nano susar.
İlişkilerden bahsetmeli, Nano önce Luciano’ya yanıktır, kızın peşinden yürür ve muhabbet etmeye çalışır ama başarılı olamaz. Carlo’nun Maria’yla geçmişini bilse de Luciano’yu sevmediğini, aslında Maria’ya tutulduğunu anlar, kız da meyledince Carlo’nun yerini tarif ettiği mağaraya doğru yola koyulurlar. Pratolini geri dönüşlerle karakterlerinin geçmişlerini, mahalleyle ve insanlarla ilişkilerini anlatır ara sıra, Carlo’yla başlarız. Babası haksız bir şekilde hapse atılmıştır, annesinin başka adamlarla ilişkilerine şahit olduktan sonra giderek hırçınlaşır ve kadınlardan nefret etmeye başlar. Bu yüzden aynı mağaraya götürdüğü Maria’yla birlikte olur ama iktidarsızlığı yüzünden kızı döver, sonra her gece evine gelip mektup bırakır. Eğer olanlardan bahsederse öldüreceğini söyler Carlo mektuplarda, bir süre sonra yaptığı hatayı anlar ve muhtemelen Nano’ya duyduğu saygıdan ötürü Maria’yla Nano’nun ilişkisini destekler. Carlo iyidir ama yarası derindedir, Giorgio’yla Nano kadar duyarlı, sağduyulu olamaz çoğu zaman, yine de herkes birbirini sever ve kollar. Nano aslında Maria’yı sevmediğini anladığı ve ayrıldıkları zaman Carlo ve Maria tekrar sevgili olurlar, nişanlanırlar ve İtalya’nın yayılmacı politikasını destekleyen Carlo askere gittikten sonra evlenirler, Carlo yaralanıp ölüm döşeğine düştüğü zaman. Acı başka bir olayla artar, Cino’nun işlediği suçlar Giorgio’nun başını azıcık yakınca bu genç adamın geçmişini anlatır Nano. Cino’nun ailesinin yoksulluğu, babasının şiddete meyilli bir adam oluşu Carlo’dan çok daha kötü bir hale sokmuştur onu, habislik genç adamın ruhuna işler. Giorgio’ya göre hata mahallelide, arkadaşlarındadır, çocuğun çenesine sağlam bir yumruk indirip derdini çözmeye çalışmadıkları, en kötü yönlerini Cino’ya yıktıkları için arkadaşlarını kaybetmişlerdir. Cino eşcinsel ilişkiler kurar, parasını yediği adamı öldürür ve adamdan çaldığı saati düğününde Giorgio’ya hediye eder. Sonrası polisler, Cino’nun yakalanması ve hapishanede kendi kendini yiyip bitirmesi. Goodreads’te Pratolini’nin homofobik olduğundan bahsedilmiş bu yüzden, belki öyledir ama Nano’yla Pratolini’yi ayırmak gerekir zannediyorum, öyle bir havası yok hikâyenin. Sosyal yapı tutucu, bariz, yine de çocuklar mevzuyu bilseler Cino’yu dışlamayacaklarına dair bir izlenim oluştu bende, her şeyi anlayacak kadar duyarlı insanlar bunlar. Bireysel birtakım tepkiler olur, sonrasında bağırlarına basarlar yine, belki de basmazlar ama iletişimi de koparmazlar. Tayfanın başı Giorgio olduğu için onun dediği olacak, oluyor.
Nano en son Olga’ya tutulur, başlarda Carlo’dan çekinse de üstü kapalı onayı aldıktan sonra kızla sevgili olurlar. Birlikte dağ bayır dolaşıp neşe saçarlarken Roma’dan gelen anneleri her şeyi berbat eder, orada zengin bir adamla evlenen anne kızını götürmek için dönmüştür, son kez görüşmelerine izin vermeden Olga’yla Nano’yu ayırır. Askerlik arifesinde olur bunlar, Nano’nun babası dertleştikleri sırada oğlunun karşısına çıkacak kadınlardan, tekrar âşık olacağından bahsedip oğlunun kırık bir kalple askere gitmesini engeller. Pratolini mektup tekniğine de başvurur ve Nano’nun askerde aldığı mektupları okumaya başlarız. Olga mektubunda Nano’dan kendisini unutmasını, her şeyin güzel bir hatıra olarak hatırlanmasını ister. Babanın mektuplarında mahallenin yıkılıp baştan yapılacağına dair haberlerin çıktığını öğreniriz, baba projenin hayata geçmeyeceğine dair başlarda umutludur ama bir süre sonra yıkıma dair bilgileri paylaşmaya başlar. Hunharca desteklediği savaş Carlo’nun canını almıştır ne yazık ki, yeni evlendiği Maria üzüntüden içine kapanmıştır, mahalleli için büyük üzüntü. Nano zaten askere gitmeden önce çalışmaya başlar ve eve para getirir ama döndüğü zaman daha fazla para kazanması gerekmektedir, taşındıkları evin berbatlığı yüzünden daha çok çabalamak zorunda kalır. Kentsel dönüşümün 1940’lardaki hali: Floransa’nın bir mahallesi baştan inşa edilir, yoksul mahalleli yeni evlerde oturacak maddi güce sahip olmadığı için daha kötü şartlarda yaşayacakları evlere taşınmak zorunda kalırlar. Daha da kötüsü mahalle kültürü kaybolmuştur artık, Nano askerden dönüp bildiği sokaklarda yürümek isteyince her şeyin değiştiğini görür, yeni binaların ve inşaatların arasında yolunu bulmaya çalışır. Herkes dağılmıştır, herkes evlenmiş veya başka bir yerde iş bulmuştur, karşılaşacak bir Maria kalmıştır geriye. Yitirdiklerinin tesellisini birbirlerinde ararlar, aralarındaki eski tutkuyu alevlendirmeden enkazın altından çıkarlar. Çok hüzünlü bu kısımlar. Yeni başlangıçlar da bir o kadar umutlu.
Acı tatlı bir anlatı, Akdeniz insanının sıcaklığı, hoyratlığı, tez canlılığı çok çekici. Pratolini üç kez Nobel’e aday olmuş ama kazanamamış ne yazık ki, diğer romanlarını da okumak gerek. Kendisi 1940’larda önemli dergiler çıkarmış, yazar arkadaşlarıyla İtalyan edebiyatının 1950’li yıllarına damga vurmuş önemli bir yazar. Alman işgali sırasında direnişçilere katılıp aktif olarak savaşmış, yazdığı opera SSCB’de sahneye konmuş, bunun yanında Visconti başta olmak üzere pek çok yönetmen metinlerini sinemaya uyarlamış. Pek bilinmiyor buralarda, okunması lazım. Elio Vittorini de okunmalı mesela. Hep Calvino, Eco, Ferrante. Azıcık da şunlara bakmalı.
Cevap yaz