Vadim Andreev – Yaban Toprak

Paris’i işgal etmek üzere rap rap yürüyen Almanlar ufukta görünmeden hemen önce Parisliler tası tarağı toplayıp göç etmeye başlarlar, Ossokine bisikletiyle sokaklarda dolanırken kalabalığa denk gelince içini yine sıkıntı basar. Sıkıntının basmadığı gün yoktur, on yıldır çalıştığı fabrikada bir on yıl daha çalışsa yirmi yılın nasıl geçtiğini anlamayacaktır Ossokine, öylesi geçmiştir hayattan. Uzun süreli ilişkisi sona erdikten sonra kendini işe vermiş, küçücük evinde ölümü bekler hale gelmiştir. “Son kertede düzenliydi; her aksaklık önceden düzenlenmiş iş programını ona göre bozduğu için günlerce canı sıkılıyordu bu işe. Savaşa karşı da, sanki kendisini hiç ilgilendirmeyen, sıkıcı, sakin ve ölçülü bir yaşam sürmesini engelleyen bir şeymiş gibi, aynı biçimde tepki gösterdi.” (s. 7) Kauçuk fabrikasında mesai on iki saate çıkarılır, işin ne zaman başlayacağı belli değildir artık, Ossokine’in en büyük derdi budur zira rutini bozulmuş, üstelik on yılda ikinci kez geç kalmıştır işine. Hassas ruh, Seine kenarında dolanırken mevsimlerin geçişini, kuşların uçuşunu, suyun akışını geniş geniş görüyor, gösteriyor, kırsala gittiğinde pastoral manzaralarla da döşeyecek anlatıyı, dibine düşen bombalardan sonra aktif mücadeleye adeta fırlatılınca La Résistance’ın aranan adamı olarak havaya uçurmalı eylemlerin hasosu olduğunda dahi çiçeği koklayacak, ağaca sarılacak. Abartıyorum, yine de Fransa’nın güzellikleriyle sık sık karşılaşacağız, tabii gelgitin korkunç etkisiyle de. Bu bir “sürüklenme romanı” olduğu için seyri değiştiren rastgele olayların önemi büyük, Ossokine fırtınalı bir havada yalıyara gidip etrafa bakınırken kayalarda sıkışıp kalmış, hareket edemeyen Peder Jean’ı görüyor, bütün çamaşırlarını uç uca düğümleyip kurtarıyor adamı, böylece hücreyi biraz daha genişletiyor. La Résistance’ın taktiği olabildiğince az insan, olabildiğince az bilgi paylaşımı, olabildiğince büyük tahribat olduğu için Ossokine gibi başta aklı bir karış havada olanların hücreye katılmaları önemli, Almanların eşiği aştığını nihayet düşünenler sıcağı sıcağına katıldıkları zaman eylemlere, korkudan geberseler de vazifelerini yerine getiriyorlar, bir sonraki eyleme dahil edilip edilmeyeceklerini bilmeden bekliyorlar, tabii bu sırada başka bir hücreye denk gelirlerse başka eylemler derken sertleşiyor insan, kayaya dönüşüyor. Ossokine’in durumunda yürek katılaşmıyor çünkü Lisa var, adamın yaşamının istikametini belirliyor resmen bu küçük kız. Yolda karşılaşıyorlar, Paris pek bombalanmasa da oradan uzaklaşması gerektiğini düşünen Ossokine eski bir arkadaşını görmek üzere birkaç saat ötedeki köye gidip masumiyet çağının sonlarını yaşıyor doğayla birlikte, tekrar yola düşüp kasabanın tekine geliyor. Lisa’yla annesi de bisikletle yolculuk ediyorlar, birlikte daha güvenli bir yolculuk, tamam ama bomba düşene kadar. Savruluyorlar, Lisa’yı molozların altından çıkarıyor Ossokine de annenin kafasının üst kısmı kopmuş, Lisa adamımızın sorumluluğunda artık. Küçük çocuğu şiddetten uzak tutmaya çalışıyor yıllar boyunca Ossokine, bu bir, iki de Rusların mücadelesi. Kendisi de Rus, memleketinden kopmuş bir zamanlar, kardeşinin çağrılarına cevap vermemiş. Vadim Andreev’in yaşamıyla paralellik. İşin bu kısmına hiç girmeden devam ediyorum, merak eden araştırsın. Almanlardan kaçıp yerleştiği küçük adaya gidene dek ilerleyişten başka hiçbir şey duymuyor Ossokine, Alman propagandası işbirlikçilerin çığırtkanlığıyla da yayıldığı için her an havadis var, Rusların geri çekilmesi durmak bilmiyor. Adamımız çoktan Fransızlaşmışsa da Rus damarı canlı, bünyesinde iki uyuşmazı bir araya getirip acayip bir eylemciye dönüşüyor. Kum çekme işinde direnç kazanıyor, demircilikle kasları gelişiyor, uçup kaçmaya hazır artık. Çok zeki olmadığını söyleyebiliriz ama, Andreev’in kurguyu zayıflatan yan hikâyelerinden bir saçma: Lisa kuyunun yanında oynarken ayağı kayar, hop aşağı. Ossokine panikler, zincire tutunup aşağı inmeye başlar ama eli berelenir, suya ulaşmasına birkaç metre varken bırakıverir kendini, dank diye düşüp kızın kafasını kırmaması şans çünkü orta karar bir kuyu ne kadar büyük olabilir, ucuz kurtulmuş Lisa. Çıkıyorlar sonra, Ossokine işine gücüne bakıyor yine, patates yetiştiriyor, tarla bahçe, çocukları öldüren Alman askerinin kafasına sıkıyor falan. Hareketli bir hayat.

Fred’le şans eseri tanışmasa sessiz sedasız yaşayıp savaşın bitmesini bekleyecekti Ossokine, Almanların araçları cortlayınca suçlanıp hemen gözaltına alınınca Fred’le muhabbetlerinden bir iki şeyi hatırlayıp çakıyor köfteyi. Küfredebilirdi, sonuçta işgal altında olsa da o adaya Lisa’yı güvende tutmak için geldi ve kızdan ayrı düştü, küfretmeyip bir dahaki karşılaşmalarında Fred’e yardımcı olmaya karar veriyor, daha doğrusu Fred kafasına görev atınca sesini çıkarmıyor. Küçük işler önce, birkaç mesaj, bir şeyler derken Alman mayınlarından birini alıyor Ossokine, köprü yapımında kullanılan koca bir makinenin yoluna koyuyor. Birkaç gün sonra bom! Alet mort, Almanlar için çalışan Fransız dayının ölümünü ahlaki olarak nasıl değerlendirecek adamımız, iç çatışmaların en güçlüleri bir bir çıkmaya başlayacak artık. Peder olsun, Ossokine’le Lisa’nın kaldığı pansiyonun sahibesi olsun, civardan üç beş kişinin bir araya gelmesiyle kurulan hücrenin en büyük icraatı cephaneliğin patlatılması olacak, uzun uzun planlar yapıldıktan sonra Peder ve Fred arasında çıkan inanç-inançsızlık tartışması tatlıya bağlanmış, okura ders verilmiş, yani görev belli ve Almanlara çok zaman kaybettirecek kadar önemli, Ossokine o durumda insanlığını hatırlayıp tehlikeye sokuyor her şeyi. Kulak misafiri olduğu muhabbette Doğu’ya gitmek istemeyen bir Alman askerinin aklına gelen taktikle çocukları nasıl öldürdüğünü öğreniyor, belli bir yüksekliğe astığı sopanın altından geçebilenleri hemen ölüme gönderiyormuş adam, Ossokine öfkeden deliye dönüp adamın evini basıyor hemen. Ağza sokulan silah, Doğu’ya gitmek istemediği için intihar ettiği söylenen asker paniğe neden oluyor hücre içinde, en şiddetli tartışma herhalde o sıra yapılmıştır. Fred görevi tehlikeye attığı için çıkışır, Ossokine çocuk katilinin öldürülmesi gerektiğini söyleyerek kendini savunur, Andreev macera romanına uygun olarak derinleştirmez savları da her ne konuda olursa olsun fikir ayrılıklarının bölemeyeceği bir mücadelenin içinde yer alan insanların psikolojilerini şöyle bir gösterir, motivasyonlarını es geçmez. Şu sahnedir ya bir yerden sonra romanın özeti, Fransızların örgütlü mücadelesinin savaştaki etkisi tartışılsa da yıpratıcılığı göz ardı edilmemeli. Amerikalılar, İngilizler çıkarma yaparlar, Ruslar en sonunda yaldır yaldır gelip Almanları tepelerler ama ışıkların dışında kalan bölgelerde işgal sürmektedir, bizimkilerin çekecekleri vardır daha. Başarıyla tamamlanan birkaç eylemden sonra cephanelik de havaya uçurulunca aramalar taramalar yapılır, yüzlerce insan hapse atılırken soruşturmalar tam gaz sürer. Ossokine son şapşallığı yüzünden tutuklanma riski altındadır, Alman askerin beynini dağıtırken kullandığı silahı iyi gizleyemediği için ölü balık bakışlı subayın yürüttüğü sorgulama sırasında afallar çünkü silah mevzusu bir anda karşısına çıkar. İyi gizleyememesi bir yana, evinin dibinde gömmüştür silahı Ossokine, cevapları aşırı üfürükten olduğu için şüpheleri üzerine çeker ama zorlamaz subay, nasıl olsa gerçeği er geç öğrenecektir. Pardon, son bir avanaklık daha, Ossokine subayı ikna ettiğini düşünürken Fred aydırır adamımızı, oradan bir an önce kaçması için plan yapmıştır üstelik. Ossokine hapsedildiği yerden kaçmadan önce arkadaşlarıyla vedalaşır, zar zor kırar kirişi, sonra Lisa’yı da alıp yallah tekneye. Kovalamaca sırasında salaklık yapmaz, Lisa’yı düşünüp doğru kararlar alır ve karşı kıyıya varırlar. Kurtuluş. Da, çat diye bitti roman, bilemedik sonra ne olduğunu. Yine de dönemin havası buram buram geliyor, savaşın görece daha sakin geçtiği yerlerde neler döndüğünü anlamak için okunur.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!