Tarık Günersel – Kumlaşmak: 12 Eylül Dönemi Aramco-Arabistan Anıları

Şair Arabistan’da. Talât Sait Halman’ın mektupları olmasa şiirden iyice uzak kalacak, Arabistan’a götürmek istediği kitapların çoğunu götürmüyor el konulur diye, birkaç Türkçe kitaptan biri matbaadan o gün çıkan Otmopoli’de Akşam, Günersel’in ilk şiir kitabı, otuzundan önce, annesi Güngör Tanyeri’nin emekli ikramiyesi ve Tahir Abacı’nın editörlüğü. Uçakta arkadaşı Aydın Pesen var yanında, 1971’de ABD’de güzel bir Brezilyalı kızın kolyesindeki sakıncalı hareketi yapan el şans demekmiş Brezilya’da, Türkiye o hareketi yiyenin adam öldürdüğü bir yer, Pesen’le Günersel bol bol o hareketi çekiyorlar birbirlerine, muhtemelen uzun süre geri dönemeyecekleri ve sevdiklerini göremeyecekleri için eğlence ihtiyaç, burukluğu gidermese de. Günersel’in kızı Barış çok küçük, Arabistan ona iyi bir gelecek sağlayabilir, en azından bir daire ve yazmak için bol boş zaman. 1979’da Green Card’a rağmen ABD’ye gitmeyi reddetmiş Günersel, 1982’de Arabistan’a, 12 Eylül’ün özeti. Yaş 29, ihtiyarlık çökmüş çoktan, çoğu insanın da söylediği gibi memleketin başına gelen en kötü şey: “Bugün pek çok genç Türkiye’nin o günlerini hayal bile edemez. (12 Eylül öncesini nasıl hayal edemezse.) Küçük bir örnek: Kadıköy’de çiçek satan çingenelere disiplin ve düzenlilik adına mavi üniformalar giydirilmiş, sandıkları numaralanmıştı.” (s. 13)

Pesen’le yakın dostlar, Kadıköy Maarif Koleji’nden sonra İngiliz Dili ve Edebiyatı, Birikim’de mesai, aynı partiden Sovyetler Birliği’ni eleştirdikleri için atılma, Ruhi Su Korosu’nda birlikte koristlik, askerlik aynı yerde, Aramco’ya birlikte girdiler, mezara da birlikte gireceklerini söylüyorlar, espri. Arabistan çok sıcak, yıllar sonra 1990’da ABD askerlerinin konuşlandırıldığı bölgede çalışacaklar. Yücel Göktürk de orada, yetişkin işçilere İngilizce ve türlü şeyler öğretecekler, türlü türlü şaşıracaklar zira Arabistan’ın yasalarının deliği deşiği gündelik yaşamın her alanında görünür halde, kadınların araba kullanma yasağının kaldırılması için onlarca kadının arabalarıyla yollara çıktığını gördü mü Günersel, biri mi anlattı yoksa, hem Arabistan’da ne işi var, daha ilk sabah darbe iniyor, “epey sesli ağlıyor”. 684 öğretmen çalışıyor tesiste, çok ülkeden çok insan, işçilerin çoğunluğu Endonezya’dan ve Bangladeş’ten, pis işleri yapıp ailelerine para gönderecekler. Günersel’in gönderdiği gibi. Amerikalılar dört mislini kazanıyor, tam o noktadaki rafineri dünyanın en büyüğü olduğu için patlar patlamaz 18 km. çapında bir krater oluşturacak, haliyle kimin ne kadar kazandığının bir önemi kalmayacak, ayrıca zehirli örümcekler. Amerikalının teki yeni gelenlere matrak bir konuşma yapıyor, sonra yerini alan kadın şeriat hükümlerine tabi olduklarını bildiriyor. Grunberg’in Hastalıksız Adam‘ını bilen ürperir, bambaşka bir yaşamak, uyum sağlamak zor, hata her an hazırda bekliyor. Neyse ki hata yapmıyor Günersel, ailesini çok seviyor. Lübnanlı müdür yardımcısı Zeki Müren’i çok sevdiğini söylüyor, arada Türkçe konuşuyor, şirketin din ve politika konularında tartışmama uyarısını tekrarlıyor. Gülen yüzlerin ardında ünlemler var, piyasaya mutlaka çıkıyor. Araya şiir girdi, çöle sığınmak, rafineri alevlerinin ölüp doğması, sevişmesi merak edilen o ân, orada yalnızca o ânın olması. İstanbul kayıp, Günersel kayıp, Aramco’nun verdiği ilk kimlikteki fotoğrafını anlatmak zor. “Kamptaki tiyatro faaliyeti bağlamında pano hazırlayan bir İngiliz panoya İsrailli Moşe Dayan’ın fotoğrafının gözbantlı kısmını koyduğu için ertesi gün ülkesine postalanmış.” (s. 21) Şiiler ara sıra ayaklanıp Aramco otobüslerini ateşe vermeleriyle biliniyorlar, diğer yanda Şiileri ağır silahlarıyla ezenler yer alıyor, savaş başlayana dek kaç yıl birbirlerine diş bileyecekler.

Kütüphane müthiş, Barthes var, Sartre var, Eco, Eagleton. Ampul Macaristan’dan, yumurta Hollanda’dan, üzüm suyu ABD’den. Dünya’nın dönüşü yavaşlıyor malum, günler saniyenin yüz binde biri kadar yavaşlıyor her gün, Günersel “A” harfini üç hareketle yaptığını fark edip ikiye düşürmeye çalışıyor bunu, çölün ortasında olanaklı. “Olanak” sözcüğünü Kenan Evren kullandığı için Günersel’in sözlüğünden siliniyor. Tarihin dışında aslında, akvaryumda, TV’ye bağımlı olan balıktan kim bahsediyordu, Aramco’da çalışanlar tam öyle. Türkiye’de ne olup bittiyse zihne geçmiyor, bunu dışarıda olan anlar ki geçtiğimiz haftadan biliyorum, Judith Hermann’ın Berlin’inde dolanıp öykülerdeki mekânları ararken, Ziegelstraße’den Mozart’ın heykeline gidip gelirken, Tosuner’in altmış yıl önceki Berlin’ini SMS’lerden çıkarıp yerleştirmeye çalışırken burada neler olduğunu düşünmedim, oraya yerleşen arkadaşlarımı da arayıp sormadım, Tümay’ın merakıyla neredeyse bütün şehir mücadele etmek zorunda kaldı, Samuray Müzesi hariç, Potsdam ve Hannover dahil. Fritz-cola. Pepsi içiyor millet, öbürü Yahudi sermayesi gerekçesiyle yasak. Sürekli yorgun bir öğrenci iki karısı olduğu için yorgun, bir diğeri dakikasında bitiriyor işi, herkes kadınlarla maceralarını anlatmaya meyilli, övünmek işten değil. Suudiler çok güzel kullanırlar ellerini, konuşurken sözcüklere dönüşen ellerini, kadınla erkeğin aynı kayığa binmesinin yasak olduğunu anlatan bir öğrenci sağ elini yumruk yaparak sol eline çakar, erkeğin kadına “çakma” tehlikesini başka türlü anlatamaz. Her şey eşitse basit olan kazanır prensibi, Varşova Paktı ve NATO, merkezî idarenin hantal kalacağını öne sürenler ürpertiyor Günersel’i çünkü serbest piyasanın tercih edilmesi akla yatkın bu durumda, gerçeğin ve rüyanın birlikte yıkılışı on yıl bile beklemeyecek. Araplar ülkenin nüfusunu 5 milyon, 12 milyon diyorlar, Şiiler 5 milyon diyorlar ki 12 milyon başlarına bela açmasın. Her güne yeni bilgi, kötü haber, yakında Türkiye’ye gidemeyecek Günersel, izin vermiyorlar, sınıfa giren öğretmenin gördüklerinin bulanıklaşması. Nihayet, bir gün uçak iniyor, Barış o sıralar çok popüler olan “Arkadaşım Eşek”i öğrenmiş, söylüyor, Erkin Koray güzel bir hayvanı çocuklara sevdiren Manço’yu bu sebepten överken dalga geçtiğini anlayan var mı acaba, biraz daha kalmasını istiyor Barış ama alınacak ev hâlâ duruyor uzakta, onu alıp getirmek gerek. Suudi kadınlar uçak kalkar kalkmaz peçelerini çıkarıyorlar. AIDS patlak verirse şaşırtıcı değil, içeride neler neler oluyor. Kızların için ilkokul 1960’da açılınca muhafazakârlar ayaklanmış ama askerler yolları tutmuş, kızlar okullarına güvenle gidebilmişler. Kentte yaşayan bedeviler ara sıra çöle varıp hasret gideriyorlar. Tiyatro, sinema yok ama video kasetler her eve girmiş. Oğlunun eşcinselliğini umursamayan baba, evlenince geçecek nasıl olsa. Fragmanlar, günlerden kalıtlar, anı parçaları, hatırlamaya değer bir şeyler veya hemen unutmak için. Arabistan, Aramco belli, şirketin 50. yıldönümünde öğretmenlere kalem dağıtılmış, Orson Welles’a reklam filmi çektirilmiş bir de, adam Suudi Arabistan’ın hür dünyanın en çok petrol üreten ülkesi olduğunu söylüyor. İroni açık, tırnak içine almaya gerek yok. Bizde Kuran’la neşe arasında bir bağ yok ama Sudanlılar biliyor işi, çay yudumlarken okuyorlar Kuran’ı, keyifle. Kenan Evren’in desteklediği partinin seçimleri kaybetmesiyle Evren’in istifa edip etmeyeceğini sormuş bir işçi, ne saçma soru, daha çok seçim var. Hitler’in iyi biri olduğunu söylüyor Suud gençlerden biri, Yahudilere karşı mücadele veren biri kötü olamaz. Shakespeare’in aslında Alman olduğunu ileri süren propaganda afişler. Zamanın aktığı yere sırt dönmek, geçmişi anlayarak kör geleceğe ilerlemek, Arabistan’da yaşam bu. Eşini aldatan kim varsa herkesin günahkâr olduğunu söyleyerek çıkıyor işin içinden, bu patolojiyi meşhur bir şarkıdan da biliyoruz. “Kapitalizmi savunan, işten çıkarılma tehlikesini çalışma verimini artırdığı gerekçesiyle olumlu bulan Amerikalı bir öğretmen işten çıkarılınca mosmor oldu.” (s. 126) Suud krallarının fotoğraflarının duvarlara asılması bazılarınca yasak, dinî yasak, orası Aramco’nun toprakları, Günersel çoğunlukla yalnız.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!