Çok ilginç. Kasaba siyasetinin merkezle ilişkisini, particiliğin kurumları nasıl yozlaştırdığını, kodamanların hukuku nasıl satın aldıklarını bu kadar iyi anlatan bir romanın ses getirmemesi tuhaf, özellikle Menekşe Çalık’ın odağında yer alan adli sürecin adım adım işlenmesi, her adımda karakterlerin geçmişlerinin inşası, davanın seyrini değiştirecek müdahillerin çevirdikleri oyunlar, bazılarının tehdit edilmeleri, bazılarının ne pahasına olursa olsun doğru bildiklerinden şaşmamaları, cinsel istismar sorununun dava sürecinde çatallanması ve en önemlisi sorunun güncelliğini o zamandan bu zamana tepe noktada koruması söz konusuyken, nedir, estetik yanı mı eksik bulunmuştur acaba diyeceğim zira Menekşe’nin iç monologları tamamen anlatıcının sesinden ibarettir, on beş yaşındaki bir köylü kızının öyle tumturaklı, dolgun cümleler kurması mantığa sığmaz, ayrıca Menekşe’ye âşık adamın ilk bölümde Menekşe’nin köyünün muhtarına yolladığı mektup saçma sapandır, tamamen olayın özetini okura aktarmak için üfürüldüğü besbellidir ama romanın yazıldığı 1970’li yılları düşününce sol literatür pek de sallamıyordu estetiği, daha doğrusu öncelik toplumsal sorunların eleştirisinde, ideolojinin açık veya kapalı savunusundaydı, karakterlerin kanaat önderi kesilmeleri, natık pozu kesmeleri gibi arızalar olağandı, haliyle bu romanın eksiği gediğini görmezden gelecek bir dünya okur, eleştirmen, borazan ya başka yere bakıyordu ya da zor, karmaşık buldular metni. Bilemiyorum, şaşırtıcı şekilde ıskalanmış bir roman bu, demokrasi sisteminin kolaylıkla yönlendirilebilecek yanlarını iyi bilen taşra zenginlerinin idareyi ele geçirme yöntemleri yeter. Nuri Genç gibilerinin karanlığa boğduğu insanların arasından çıkacak birkaç kıvılcım belki değiştirmeyecek gidişi, tepeden inme güçler dengeleri ayarlamasına rağmen sermayenin hemen palazlanmasıyla fabrika ayarlarına dönüyor memleket ama kılıç sallanmadıkça küçük yerleşim yerlerinde dönen haltların etkisini yine küçük insanların büyük direnişi belirliyor.
Gazete haberinden öğreniyoruz, kaçırılıp tecavüze uğrayan Menekşe Çalık’ın Adapazarı’nda bulunup memleketine getirilmesinden sonra baba Recep Çalık hemen harekete geçerek ilçeden önemli bir avukatı tutuyor, dava süreci başlıyor böylece. Anlatı boyunca davanın seyrine paralel ilerleyen hikâyelerle kahramanların, bir anlamda memleketin geçmişini görüyoruz, dava sembole dönüşüyor. Kadro geniş, Genç’ten başlayayım zira şer odağı o. Babası Yugoslavya’dan göçmeden önce Tito’yla savaşan bir çeteci, barış zamanında öldürüleceğini bildiği için kirişi kırıp Türkiye’ye, Ankara’yla Antalya arasındaki bölgede yer alan Kemaliye nam hayali yere geliyor, az buçuk karanlık işler ve siyasi bağlantılarla gemisini yürütmeye başlıyor. Oğlunu Avrupa’ya göndererek iyi bir eğitim almasını sağlayacak sonra, Nuri gidip makarna işini öğreniyor İtalyanlardan, memleketine döndüğünde fabrika kuruyor ve kopup gidiyor. Satılabilecek ne varsa üretmeye meyilli, bira fabrikası kurmadan önce mühendisler getirtip arpa, buğday, ne varsa kalitesine baktırıyor, ölü yatırımlara girmiyor. Müthiş bir malikânesi var, yine mühendisleri, mimarları getirtmiş de yaptırtmış zamanında, bölgenin en güzel ve büyük evi. Paraya ihtiyaç duyduğunda kredileri hazır, AP’li olduğu için iktidarın bankalarını istediğince kullanabilir. Çetin Altan da bahsediyordu bundan, DP kurulduktan sonra işleri bozulmasın diye en koyu CHP’linin bile DP’ye geçtiğini anlatıyordu, aksi halde ne bankalardan kredi çekilir ne onay çıkarılabilir yüksek makamlardan. Genç öyle bir büyüyor ki Demirel’le tanışıyor Ankara’ya gidip, hatta Demirel o bölgeden geçip ildeki toplantısına giderken birileri kulağına fısıldıyor da döndürüyor yoldan, konvoy kasabaya uğruyor çünkü Genç’i küstürmeye gelmez, adam beş ilçeyi birden besliyor, binlerce insan emrinde, oyları rakip partiye vermelerini isterse AP tepetaklak olmaz da yara alır, hele Genç kendisi gibi üç beş büyükbaşı da ikna ederse eyvah. Karşılığında ne var, Demirel zamanında toprak reformunu çıtlattığı zaman zenginlerin arabaları malikânenin önüne yığılıyor da sabahlara kadar konuşuluyor mevzu, Genç ne denirse densin Demirel’i bırakmayacağını söylüyor, yeni kurulacak partiye katılmayı reddediyor. Sonuçta parti cortluyor, Demirel kararından dönüyor da kurtarıyor AP’yi. Ecevit de dönmek zorunda kalıyor, MSP’yle kurduğu koalisyonun yürümeyeceğini Genç kestirdiği için beklemeye geçiyor, “gene geldi şapka” sonucunda yolunu belirliyor. Ticari rakiplerini ekarte etmesi kolay, bir telefona bakıyor, ekonomik gücü ele geçirdikten sonra çalışanlarını kendine tabi kılıyor, iradelerini alıyor ellerinden de ülkenin siyasetini yönlendiriyor işte. Genç’i yakından görmüyoruz hiç, düşüncelerini içeriden duyamıyoruz, parmak sallayan bir figür olarak duruyor orta yerde. Davayla doğrudan alakası var, çalışanlarının çözülmeyecek gibi duran sorunlarından birini çözünce kendisine vadedilen genç kızla birlikte oluyor ama olmuyor, ortada kanıt yok ve suçlanacak insanlar çoktan hazır. Adapazarı’ndan itibaren geriye doğru gelince Menekşe’yi kimlerin kaçırdığını öğreniyoruz, iddianameyi hazırlayan savcı işini iyi yaptığı için Menekşe’nin reşit olduğunu söyleyen sahte rapor, yaşananlarda rızasının olduğunu söyleyenlerin ifadeleri pek iş yapmıyor Fahri Ergün sağ olsun. Da, Genç’e kadar gelmiyor olay örgüsü, genç kız su kenarında zaman geçirirken kafasına kimin vurduğu bile belliyken malikâneye götürüldüğünü söyleyen, gören, bilen kimse yok mahkeme salonunda. Bir yerde kırılıyor zincir, alev Genç’e kadar yükselmiyor. Aşırı soğukkanlı bir adam, davanın seyrini yakından izlerken işin sulandırılmasını, çarpıtılmasını sağlamak için taktikler düşünüyor, uyguluyor da. Menekşe’nin kafa karışıklığı işini kolaylaştırıyor bir yandan, kız yaşadığı onca şeyden sonra kendine başka bir isim takıyor, soruşturma sırasında kimin nesi olduğunun ortaya çıkmamasına sebep oluyor istemeden, böylece güvenilirliğini azaltıyor. Tecavüz edenleri teşhis ederse de nasıl güvenilecek, zor. Erol İnce yılacak gibi değil ama, ilçeden tutulan avukat olarak bütün oyunları bozabileceğini düşünüyor. Serde solculuk var, TİP’li olduğu yayılmış oralarda, arkasından sövüp sayıyorlar ama işini iyi yaptığını bildikleri için korkuyorlar da. İnce kızın babasını temin ediyor, davayı mutlaka kazanacaklar çünkü her şey ortada, kanıtlar sağlam. Para faktörü var oysa, Genç’in adamları köye gidip Menekşe’nin babası Rıza Çalık’a haber veriyorlar, davayı çekerse sağlam para girecek cebine, çekmezse kızının başına gelenlerin çok daha kötüsü kendi başına gelecek. İnce’nin öfkeyle, hışımla gelmesi anlaşılabilir, adamın neden caydığını öğrenmek istiyor ama ne Recep ne de köyün muhtarı tek kelime etmiyor. İyi ki linç edilmiyor avukat orada, adamların suratına kaç paralık olduklarını haykırınca aksiyon bekledim ama o kadar da utanmaz değiller demek ki, lafları yiyip hiçbir şey yapmadan oturuyorlar. Ergün’ün başına gelen çok daha korkunç, kurguyu zorlamayan şahane bir buluş: köylü ailesinin kıt kanaat okutabildiği, kafası zehir gibi çalışan Ergün kendi yolunu kendi açarak hukuk okumaya gidiyor büyük şehre. Tutumlu, yetinen bir adam, üniversitede tanıştığı oyuncu kız olmasa parlak bir kariyeri olabilirdi. Aylin diyelim, gözü yükseklerde olmasına rağmen kibirli değil, kapalı hiç değil, ne kadar acı verecekse versin aklından geçenleri söylüyor, kendini gizlemiyor, uçarılığı ortada. Ergün her şeyi kabul ederek sevgili oluyor Aylin’le, birlikte memlekete gitme planına uymayacağını düşünüyor ama evlilikten sonra savcı karısı olarak bir süre daha yaşamaya razı geliyor Aylin. Çocukları oluyor, sonra Aylin daha fazla dayanamayıp Ergün’ü mahvederek dönüyor büyük şehre. Bundan sonrası ekstrem, seks filmleri furyası o zamanlar piyasaya yeni çıkmış da kasabada yok henüz, getirmemişler çünkü ayıp. Aylin başlarda küçük rollerde oynamaya başlamış, ününü giderek artırmış, en sonunda da seks filmlerine atlamış. Bizim kodaman tayfa Ergün’ü hacamat etmek için Aylin’in oynadığı son filmin afişlerini kasabanın her duvarına asıyorlar. Ergün için facia, ciciklerini bir koluyla kapamış Aylin, bir eli orasında, bütün afişlerde aynı poz. Üstelik film galası diye kasabaya getiriyorlar kadını, bereket mesele çözülüyor da rezilliğe yol açmıyor Aylin. Ergün’se vazgeçip vazgeçmemek, kaçıp kaçmamak arasında kalıyor.
Ergün’ün kararı, davanın sonucu ellerden öper. Kesinlikle okunmalı, konuşulmalı.
Cevap yaz