Lovecraft, Edebiyatta Doğaüstü Korku nam incelemesinde Chambers’ı Henry James’in süslü püslü dilinden uzak duramayan, buna rağmen orijinal korku ögeleri yaratabilmiş bir yazar olarak anıyor. Sarı Kral‘dan bahsediyor daha çok, bir iki öyküyü özetliyor ama bu metinden hiç bahsetmiyor. İlginçtir, mitosun en bilinen öykülerinden “Innsmouth Üzerindeki Gölge”de Chambers’ın bu öyküsünün derin izleri vardır ama incelemede geçmez. Nerede geçer, Lovecraft’in mektuplarında mesela. Şurada görüleceği üzere Lovecraft antoloji hazırlayan dostlarına bu öyküyü önerir, gevezeliklerinde bu öyküden bahseder, kısacası önemli bir öykü bu. Kitabın kapağına Dagon’dan bir manzarayı çağrıştıran hoş bir görsel koymuş yayınevi, gönderme hoş. Bu Dagon, Lovecraft’in ilk dönem öykülerinden olmakla birlikte mitosun temeli olarak da görülebilir, çocukken kafasında evrenler kuran çocuğun kitaplar arasında, dedesinin kütüphanesinde Chambers’ın metinlerini okuduğunu gözümüzde canlandırabiliriz. Clark Ashton Smith’e yazdığı bir mektupta Chambers’ı beynin sağ lobuyla yüklü ve eğitimli, bunun yanında metinlerini tamamen bunların üzerinde temellendirmeyen bir yazar olarak gördüğünü söylüyor, daha da fazlasını merak edenler ilgili sayfaları araştırabilirler. Bu arada Lovecraft uzmanı Joshi’nin iki metnini buldum, biri Weird Tales hakkında, diğeri Lovecraft’in biyografisi, yayımlanacağını bilsem oturur çeviririm ama okuyup burada anlatmakla yetineceğim gibi gözüküyor. Neyse, Chambers bu mevzu bahis derginin gediklilerinden biri, bilimkurgudan fantastiğe pek çok türde öykü yazmış, 20. yüzyılın başlarında bu alana yeni giren yazar adaylarını derinden etkilemiş. “Liman Müdürü” öyküsünü Lovecraft’in meşhur öyküsüyle paralellikler kurarak anlatıyorum şimdi, anlatıcının, “Bunlar vallahi gerçek!” tiradıyla başlıyoruz, dönemin anlatılarının tipik özelliği. Adamımız devlet memurluğundan istifa ederek Profesör Farrago’nun yanında, New York’taki Zooloji Bahçelerinde çalışmaya başlıyor, görevi nadir türleri bulup kuruma kazandırmak. Her gün gelen deli saçması mektuplara cevap vermek de diğer vazifesi, insanlar gayet bilinen türleri kakalamaya çalışıyorlar, nesli tükenme tehlikesi altındaki türler için kurum sağlam bir para verdiği için dolandırıcılarla uğraşmak gerekiyor. Bir gün Profesör Farrago, adamımızı yanına çağırarak mektuplardan birine dikkat çekiyor. Büyük Dalıcımartı kuşunun soyunun yıllar önce tükendiği bilinmesine rağmen mektup bu kuşlardan ikisinin elinde olduğunu yazan bir adamdan gelince iş başa düşüyor, işvereniyle az buçuk zıtlaşan adamımız yola düşüyor ve kuş uçmaz kervan geçmez bir yere, sözde kuşları görmeye gidiyor. Bu yol kısmı Marsh’ın yolculuğuna çok benziyor mesela, Lovecraft Innsmouth’un insanlarını balıklaştırırken adamımız yolculuk sırasında balığa benzeyen iki ayaklı bir varlık görüyor, bilinmeyene yolculuğun gerginliğiyse çok benzer. Adam Kara Liman diye bir yerde Halyard isimli kuş sahibini bulmak zorunda, trende karşılaştığı Lee isimli adamdan malumat alarak kimi arayacağını öğreniyor, balık adamı görmeden önce efsaneyi de duyuyor böylece. Liman müdürünün bahsini açıp sonrasında sessizleşen Lee doğrudan ipucunu veriyor, bu müdürde bir iş var. Neyse, adamımız mekâna varıyor, Halyard zaten gelmesini beklediği için karşılamaya geliyor ve eve gidiyorlar. Huysuz bir adam bu Halyard, durduk yere gerginlik çıkarıyor, pek misafiri olmadığı için kimi görse sarıyor adeta. Aralarında bir gerginlik, bir çekişme yaşanıyor ama birbirlerine katlanabiliyorlar, adamımız için de bir değişiklik oluyor, hele kuşları gördükten sonra. Ağzı bir karış açık, hayretler içinde kalıyor adam, kuş olayı doğru. Satış işlemleri hemen yapılıyor, o zamana göre iyi bir para olan 10.000 papel karşılığında iki kuşu alıyor adam, nakliye işlemlerini halletmek için birkaç gün orada kaldığı sırada gerilim yükseliyor bir yandan. Halyard ihtiyar bir adam, hemşiresiyle adamımız flörtleşiyorlar, kadın garip bir varlık hakkında ilginç bir hikâye anlatıyor. Botların altına yumruk atan, insanların dolanmadığı yerlerde takılan bir varlık nicedir oralarda dolanıyor, üstelik liman müdürü de oralarda oluyor genelde. Yerlilerden haber toplamaca bunlar, yine Lovecraft’in ve mitos öykücülerinin anlatıyı genişletmek için kullandıkları tipik bir teknik.
Adamımızla hemşire arasında yeşeren duygular metni doldurmaktan öteye gidememiş açıkçası, Halyard kendisi gibi huysuz bir adama baktığı için kızın cennete gideceğini, en azından kendisi öldükten sonra varını yoğunu kıza bırakarak rahat bir yaşam sürmesini sağlayacağını söylüyor. Adamımızla aralarında acımaya dair konuşuyorlar, Halyard acınacak bir durumu olmadığını düşünerek sinirleniyor, belki bu yüzden gemiye atlayıp New York’a gitmek istiyor, böylece hâlâ kuvvetli, yaşam dolu olduğunu gösterebilecek. Yola çıkıyorlar, balık adam musallat oluyor hemen. Halyard bu varlığın ne olduğuna dair tahmin yürütüyor yola çıkmalarından önce, dediğine göre insan ırkının bir yan dalı bu adam, Atlantik’in beş millik derinliklerinde yaşıyor, üstelik kendi türünden pek çok yaratık var aşağılarda, ara sıra ortaya çıkıyorlar. Bu sıklıkla görülen balık adam hemşireye sarmış durumda üstelik, sürekli onun etrafında ortaya çıkmaya başlıyor bir zaman, dikkatleri üstüne böyle çekiyor. En sonunda gemiye musallat oluyor, tayfayı suya indiriveriyor ve boğuşma başlıyor. Adamımız eline geçirdiği sert bir cisimle yaratığa pat pat vurmaya başlasa da balon gibi, pelte gibi bir şey bu balık adam, pek zarar görmüyor açıkçası. Paniğe kapılıp uzamasa adamımızı yorgunluktan öldürebilirdi hatta, neyse ki kaçıp gidiyor. Her şey çok hızlı gerçekleşiyor, anlatı böylece sonlanıyor. Halyard’la hemşirenin evlendiğini duyuyor adamımız, üzülüyor. Gemi yan yattığında kaçan kuşlarına da üzülüyor, öykünün sonunda kuşları bulana veya getirene tam on bin dolar vereceğini söyleyerek noktayı koyuyor.
Eh, dönemine göre değerlendirince iyi bir metin. Gerilim, aksiyon, aşk, her şey eğreti bir şekilde var. Lovecraft bu atmosferi muhteşem bir şekilde işliyor mesela, bir kere aşk yok. Innsmouth şarapçısından otobüs şoförüne pek çok garip insanın kasabası olduğu için başlı başına gerici, üstelik müphem tavırlar, konuşmaktan kaçınmalar derken gizemin doruğa çıkması okuru daha da geriyor. Kaçış bölümü zaten başlı başına müthiş, o da Bram Stoker’ın bir öyküsünden mülhem sanırım, sokaklarda kendisini takip eden bir varlıktan kaçmaya çalışan Stoker karakterini Innsmouth’un orta yerine bırakmış Lovecraft. Otuz yılda korku edebiyatının gösterdiği gelişim muazzam, edebiyat dergilerinin bu işte payı çok büyük tabii.
Türe düşkün olanlar için temel bir öykü, tez okuna.
Cevap yaz