Ömer ruhundaki arızayı bedeninde aramaya başlamasıyla mistik yolculuğuna çıkar da önce arka plan: Mahfuz’un bildiğimiz dünyası. Ömer’in sağ kolu, gazeteci Mustafa dışarıda, yıllar önce birlikte direndikleri avukat Osman içeride, yirmi yıldır. Kral’ı devrimle indirmek isteyen gençler şiire sarılmışlar o dönem, özellikle Ömer mücadele etme gücünü şiirden sağdığı esrimeyle elde etmiş, baskında yakalanan Osman işkence görürken arkadaşlarını ele vermediği için kurtulmuşlar ama devrim ateşi sönmüş yavaş yavaş, hukuk fakültesini bitiren Ömer başarılı bir avukat olup zenginleşmiş, Mustafa’yla birlikte hayatın zevklerine dalmışlar. Hayaller gerçeğe dönmüş yıllar sonra, devrim mülklere el koymaya başlayınca korku sarmış bu kez Ömer’i. Bu kısım kapalı, adamımız bütün varlığının elinden gideceğini, ailesi dahil her şeyini kaybedeceğini düşündüğü için kafayı kırmaya başlamış olabilir, sonuçta doktora gidip bedeninde bir sorun olup olmadığını anlamak istiyor. En aşağı yirmi kilo vermesi, içkiyi bırakması lazım, yardımcılarına devrettiği davaları da tekrar takip etmeye başlarsa sağlıklı bir yaşam sürdürebilir. Mümkün değil oysa, doktor arkadaşına yaşamdan, ailesinden sık sık bezdiğini, psikiyatri koğuşunu boylamaktan korktuğunu söyleyince doktorun tespiti: “‘Bizim gazetelerin düşkün oldukları bir deyimi kullanmama izin verirsen, seninki bir burjuva hastalığı. Sen hasta filan değilsin’ diye sürdürdü sözlerini doktor, daha yavaş bir sesle, ‘ama hastalığın ötesinde bazı şeylerin ilk belirtilerini görür gibi oluyorum.’” (s. 8) Allah’a inanmasını da söyler doktor, oysa Ömer’in sorunlarından yola çıkarak vardığı, muhatap bellediği bir Allah yoktur, bu niteliğiyle pek yer almayacaktır hikâyede, Ömer’in kaderle ilgili düşüncelerinde Allah’ın izinden ziyade insanların bu ketlenmeyle başa çıkma biçimleri ön plandadır. Kaderden öte yol olup olmadığını eşine, arkadaşlarına, nihayetinde metreslerine soracaktır Ömer, tatmin edici bir cevap alamadığı için düşünsel labirentinin derinliklerine ilerleyecek, çıkış yolundan iyice uzaklaşınca da tamamen kaybolacaktır. Anlatının en lirik kısımları Ömer’in sorgularıyla doludur, lirizmin şiddetinin kayboluş derinleştikçe artması Mahfuz’un hikâyeyi tekdüzelikten çıkarma yoludur ki işe yarar, aynı temalar etrafında döndürdüğü diğer anlatıları icatsızdır, çoğu sıkar ama sırf bu tansiyon yükselişi okunmaya değer kılar metni. Başlarda köşeleri belirgin kalıplar etrafında dönen iç çatışma ilerleyen bölümlerde soyuta kayar iyice, zihnin maddi dünyadan ağır ağır kopuşunu görürüz. “Sandalyelerle konuştum, duvarlar, yıldızlar ve karanlıkla; boşlukla tartıştım, henüz var olmayan bir şeyle flört ettim, sonunda tümüyle yok oluşumu beklerken huzuru bulduğum o ana değin. Her şey ufalmıştı, evreni yöneten en temel yasalar bile geçerliliğini yitirmişti, gündoğumunun bile olanaksız olduğunu düşünüyordum.” (s. 103) Başa saralım buradan, Ömer doktordan çıkıp evine döndüğü zaman sofraya oturur, başta yemeye isteksizdir ama son kez yumulur, o günden sonra zayıflamaya başlayacaktır. Değişiklik, belki hayatını birkaç kilo vererek kurtarabilir. Hapisteki arkadaşı gelir aklına, ona borçludur, onun için yaşayacaktır ki yoldan sapışının bedelini uzun uzun ödemekliği kamçılasın, ruhu ıstırap duysun. Geçmişinin yükü ağır, işçi babasının pek imkân sunamadığı oğlan dolanıyor şehirde, toprakla boğuşmaktan yara bere içinde kalmış ayakları atalarının, öyle söylüyor ama kendisi okullarda okuyana kadar az çalışmamıştır, elleri nasırdır muhtemelen. “Yirmi beş yıllık körlük” geçmeye başlayınca sadelik, sahihlik bütün güzelliğiyle dönüyor, acı dahil. Zeynep’i rahibeler okulundan, ailesinden çekip alışını hatırlar, kadının bütün hayatını eline almıştır artık, kızları Cemile’yle Buthayna’ya gönülden bağlıdır ama gönlün bir pompa olduğunu ayrımsayınca, birileri sadece et ve kandan ibaret olduğunu fısıldayınca kulağına, duygularını birer birer kovmaya başlayacaktır zihninden. Hatırlaması lazım tabii önce, unuttuklarını birer birer çıkarıyor, önce aşk. İskenderiye’de denize girerlerken kadınlarla erkekleri gözlemler Ömer, aşkın ne olduğunu hatırlar, Zeynep’le zamanında yaşadığı her neyse çoktan kaybolmuştur da tekrar yaşanabilir. Mustafa’yla birlikte gece hayatına dalarlar, Ömer ilk gördüğü kadına, Margaret’a kancayı takar, flört yeteneklerini tekrar kazanana kadar çölde gezinip dururlar, akıp giden uzamın boşluğunu ilk kez orada duyan Ömer hiç olmayı merak etmeye başlar. Margaret’la o gece beraber olamasalar da aralık kapıdan gelen ışığı görmüştür, doğru yolda olduğunu bilir. Hukuk, şiir, elindeki her şey çoktan ölmüş, bilimle tekniğin hükümranlığında ortadan kalkmıştır, bu ikisinin boyunduruğuna girmediği durumlarda Mustafa’nın dediği gerçekleşmiştir: “‘Birden tutunacak bir şey kalmayınca, yeni bir oyun yazmaya başlıyorum. Sanat ellerimde dağılıp toz oldu. Sonra onun yerini başka bir sanat aldı, milyonlarca yurttaşı mutlu etme tutkusu.’” (s. 40) Medya yoluyla oynanan oyundan bahsediyor Mustafa, manipülasyon veya gerçek, halkı memnun edebilmek için ne emir geldiyse onun yerine getirilmesi, haber olarak sunulması. Karşı çıkmaz Ömer, kendi oyununu oynamaktadır o sıra, Zeynep’in sabaha karşı uykusuz gözlerle karşısına çıkmasından usanmıştır ama kızı Buthayna’yı kıramaz hiç, konuşurlar. Buthayna da babasının yolundan gidip şiirler yazmaya başlamıştır, Ömer sorduğu zaman şiirlerini Allah’ın sevgisine bağışladığını söyler. Ömer’in hiçbir zaman varamadığı bir mertebe, bu yüzden kız daha üstün, Ömer’in utancı büyük. Dürüst olamaz, her zaman doğruyu söyleyeceğine söz verdiği kızını kandırır, hayatında başka bir kadın olmadığını söyler. Ev bile tutmuştur onun için oysa, Varda’yla tanıştığı zaman nihayet aradığını bulduğunu düşünür. Varda bulmuştur gerçekten, âşık olduğunu açık açık dile getirir ama Ömer’in hastalığının bir türlü geçmemesinden mağdur olacaktır. “Hastalık”, Varda anlayamaz bunu, gençken kararsızlığından kurtulamayan insanlar için mümkün olan tedavilerin yaşlılara etki etmeyeceğini söyleyip yol ayrımına geldiklerini söyler. Ömer ne yaşadığını dahi bilemeyeceği bir noktaya ermiştir, Varda’nın gidişinden ötürü içi burkulsa da boş eve geldiğinde gülümser, rahatlar, sonraki maceralarını düşlemeye başlar. Serbest düşüş, sonu yoktur.
Rastgele ilişkileri Ömer’in çevresini de şaşırtır, kimse anlam veremez o rastgeleliğe, Zeynep’i ve çocukları düşünüp üzülürler. Mustafa her şeyi gözlemler, Zeynep’ten haberler getirir ama çok da bulaşmaz arkadaşına, yaşanacak hayattan o hayatın sahibi sorumludur. İki olay var, nihai sondan önce Ömer’in kalan son akıl kırıntılarını da alıp götürecektir. Osman hapisten çıkıp döndüğü zaman Mustafa’yla Ömer’in davayı sattıklarını görüp üzülür ama arkadaşlarına çok yüklenmez, Ömer yaşamını borçlu olduğu arkadaşına şirketinde sağlam bir iş vermiştir çünkü, üstelik devrim de kırgınlıkları alıp götürecek kadar büyük bir tesellidir. Yine de lafını esirgemez Osman, keyfe dalan dostlarına bir temiz çatar, iyi de yapar. İkinci mevzu Ömer’in savrula savrula bir hal olup evine geri dönmesidir, Zeynep eşini kırık bir kalple karşılasa da affediciliğinin haddi yoktur, bu yüzden ikinci darbeyi yiyecektir: Ömer hiçbir koşulda mutlu olamayacağını anlayınca kendini insanın izinin olmadığı bir doğa parçasına atmaya karar verir, hayatında kim varsa herkesle vedalaşır ve ortadan kaybolur. “Ruhundaki çatışma hem onlara, hem de ailesine duyduğu yürekten sevgiyi yansıtırken taşıyabileceğinden daha büyük bir acıyı yüklendiğinin de kanıtıydı. Ruhu o zafer anının, sınırsız özgürlüğünün özlemini ne kadar çok çekmişti!” (s. 108) Rüyalarla gerçeğin tokuştuğu bir bölüm gelir sonra, Ömer tam olarak kaybolmamıştır henüz, sevdiği insanlarla son olarak rüyasında vedalaşır ve zihnen de ortadan kaybolur. Bir buçuk yıl sonra kan ter içinde gelen, askerlerce arandığını söyleyen Osman’ı tanımayacaktır, Osman’la Buthayna’nın evlendiğini, torununun olacağını hiç anlamayacaktır, kafasının içinde uğultular vardır artık. Bir zamanlar yazdığı veya okuduğu bir şiirin dizesi hatırladığı son şeydir.
Mısır’ın yakın tarihi, savrulan karakterler, tipik bir Mahfuz metni. Okunur, iyi olur.
Cevap yaz