Eleştiri kuramlarının kavramlarını kullanmaz da o kavramların kuşattığı anlamı edebi görgüsünde eritip yorum olarak sunar Fuat, röportajlarından birinde üniversite “öğretmenlerinin” bol terimli, sistematik, Batı kaynaklı eleştiri yöntemlerini beğendiğini, kendi tercihinin denemeye daha yakın bir tür olduğunu söyler. Yapısalcılığı falan bilmez değildir yani, sadece daha öznel bir eleştiri yaklaşımını benimsemiştir. Ataç’ın adını sık sık anması bundan, Fuat’a göre Ataç’tan sonra da Ataç lazımdır, akademik metinler zaten lazımdır da kavramların Türkçeleştirilmesi derttir biraz, bu sorun başlı başına bir yazı konusudur. “Eleştiri Sözlüğü”nde 1980’lerin başına kadar eleştirinin Osmanlıca sözcüklere Türkçe karşılık aramaktan öteye geçmeyen arayışı yeni eleştiri yöntemlerini tanıtan, uygulayan nesnel neferlerle birlikte apayrı bir yola girmiş, eleştiri dili gündelik yaşamdan uzaklaşmaya başlamış. Anlatı Yerlemleri‘nin sonunda yer alan terimlerin yanında Fransızcaları vardır, neyin nasıl çevrildiği bellidir de biraz tercih meselesidir malum, tutmuş mudur Yücel’in tercihleri? “Yerlem” zaten tutmamıştır, metinde “récit” ile “narration” için “anlatı” ve “öykü” ortaya karışık, “belirtgebilim” Yapısalcılık‘ta “göstergebilim” haline gelmiş, Yücel’in diğer metinlerindeki ilginç tercihleri de düşünülünce neyin çeviri, neyin öz kaynaktan türetim olduğu karışmaya müsait. Zor iş. Fuat kendine pay biçiyor bu çabadan: “Sanırım bu aşamada eleştirel deneme yazarlarının bir görev üstlenmesi gerekiyor: Bilimsel yöntemlerle gelen terimleri gündelik iletişim aracı olan dilin de kullanmasını sağlamak…” (s. 63) Bilimsel yöntemlerle çalışan eleştirmenlerin eleştirel deneme de yazmalarını, kavramları seyrelterek mevzuya uzak okuru eğitmelerini istiyor Fuat, Yücel’in ve Akşit Göktürk’ün denemelerinden yola çıkarak bu çağrıya kısmen kulak asıldığını söyleyebilirim. Buradan dilin arındırılmasına zıpladım, Memet Fuat’ın sıkça eleştirilen bir editör, yayıncı, dergici vs. olduğu malum, on küsur yıllık küskünlüğünü Yazko Edebiyat’ın başına getirildiği zaman bitiriyor ve edebiyat dünyasını şenlendiriyor yine. Derginin bir zamanlar 10.000 sattığını söyleyeyim, müthiş bir sayı. Şu da var, Yalçın Armağan burada Fuat’ı derginin başına getirenin Asım Bezirci olduğunu söylüyor ama bu bilgi doğru değil, en azından Fuat’ın söylediğini düşünürsek: “Bugün gibi gözümün önündedir: Genel Kurul toplantısına dinleyici olarak katılmamı istemişti Mustafa Kemal Ağaoğlu; içeri girdiğimde Asım Bezirci benim derginin başına getirilmemem için konuşma yapıyordu. Herhalde başkaları da vardı onun gibi düşünen…” (s. 216) O sıralar Turgay Fişekçi gibi isimler de kadroda, Fuat’ı yanlış tanıdıklarını itiraf etmişler. Küskünlüğün sebebi burada saklı, Fuat sol, sosyalist kanadın militan edebiyat anlayışına yekten yüz vermediği, niteliği ön plana çıkardığı için yıllar boyunca eleştirilmiş, sağcı olduğu söylenince de tepesi atıp dükkânı kapamış herhalde. Siyasi görüşünü önemsemediği insanların nitelikli yazılarına dergilerinde yer verdiği için ikinci bir eleştiri dalgası da oradan gelmiştir, sonra Memet Fuat’ı yıllar boyunca Mehmet Bengü adıyla voleybol antrenörlüğü yaparken görürüz, bu başlı başına bir yazı konusu ama denebilir ki edebiyatımıza getirdiği heyecanı spora da getirmiştir Memet Fuat, yurt dışından getirdiği kaynaklarla Altınyurt’ta şahane işler yapmıştır. Misyonunu tamamlayınca edebiyat çalışmalarına geri dönmüştür de konu bu değildi, Fethi Naci’nin küsmesi de değildi ama küsmek dedim, anmalı. “Fethi Naci küskün. Sözünü sakınmadan yazan bir eleştirmenden kimse hoşlanmaz. Başkalarına vurduğunda iyi de, kendilerine dokunacak oldu mu veryansın ederler. Fethi Naci doğruluğuna inandığı sözleri hiç sakınmadan söylüyor, sırasında bayağı ağır şeyler de yazıyor, ama bu tür eleştirmenlerin kimseyi umursamaz, katı kişiliklerinden uzak, son derece duygulu bir insan. Aldığı tepkilere dayanamayıp küsüyor.” (s. 215) Memet Fuat’a da küsen var ama Fuat’ın anlattığına göre haksız bir küsme. Demirtaş Ceyhun bir deneme dosyasını Fuat’a göndermiş, Fuat dosyayı aslında överek bir iki düzeltme istemiş ve geri göndermiş. Coşmuş Ceyhun, YAZKO’nun toplantılarından birinde Fuat durumu anlatmaya çalışmış ama Ceyhun bakmamış bile, geçip gitmiş. Böyle ilginç vakalar var, Ceyhun’un zaten parlayıveren bir yapısı var ama yazarların eleştiri kaldıramaması başka bir mesele. Eski de, bir zamanlar kalem kavgaları halindeymiş, yazarlar karşılaştıkları zaman içmeye giderler, ertesi gün edebi tartışmaları sürdürürlermiş de yeni nesil o kadar hassas değilmiş artık, ağzına ne gelirse bam güm söylüyormuş, Fuat bundan çok şikayetçi. Eleştiriyi bırakıp denemeye geçmesini buna bağlıyor. Ve hâlâ dil konusuna dönemedim, döndüm: Osmanlıcacıların yazılarını da yayımlıyormuş Memet Fuat, bu yüzden çok eleştirilmiş ama yolundan şaşmamış, herkesin görüşlerini söylemesinde ısrarcı. Burhan Günel’in Adalet Ağaoğlu eleştirisini basmayı bir Memet Fuat kabul ediyor, araya sıkıştırayım. Fuat arı dil istiyor, olabildiğince ortak bir dil, herkesin anlayabileceği. Attilâ İlhan’ı bu yüzden birkaç yazısında eleştiriyor, Osmanlıcaya düşkünlüğü yüzünden “genç İslamcı yazarlar” gibi davranıyormuş İlhan. Sövgüye uzaklık da seçiliyor Fuat’ın yazılarında, ünlü bir yazarımız Anadolu’dan İstanbul’a geldiğinde aydınların yazarı kızdırarak daha fazla küfür etmesine yol açtıklarından bahsediyor, çiğlik örneği. Aslında gerçekten önce ekmekler bozulmuş, sonra her şey. Nurullah Ataç’ı pek beğenen Fuat’ı belki de en çok eleştiren isimlerin başında gelir Ataç, dendiğine göre Fuat’ı okumayı ve düzeltmeyi, ders vermeyi pek sever. Fuat’ın cevap verip vermediğini henüz bilmiyorum, kibar bir atışmanın ötesine geçmemişlerdir zannediyorum. Cevdet Kudret’le Ataç’ın atışmaları çok fena. Bir de Tanpınar’a “kırtipil” lakabını takanın Ataç olduğunu bilmiyor Fuat, ilginç.
Mevzusu çok bir kitap bu, bir eleştiriden daha bahsedeyim, gerisi okurun eline. Yaşar Kemal’i hiç sevmezmiş Memet Fuat, bunu Yaşar Kemal söylemiş Fethi Naci’ye de Fethi Naci hemen yetiştirmiş. Memet Fuat öyle bir şey olmadığını söylüyor, Yaşar Kemal’in dangıl dungul açıklamalarına verdiği tepkileri anlatıyor kısaca, Yaşar Kemal’e karşı Yaşar Kemal’i savunduğunu söylüyor ama kavga etmelik bir mesele daha var: NTV’de Zülfü Livaneli ile karşılıklı konuşurlarken Nâzım Hikmet’in Türkçeyi hapiste öğrendiğini söylemiş Yaşar Kemal, ayrıca Faruk Nafiz çok daha iyi şairmiş o dönem Nâzım’dan. Bu iyilik kötülük bahsi bir yana, Nâzım Hikmet’le ilgili üfürülen bir şey varsa Memet Fuat’ın vereceği cevaptan korkulması gerektiğini ben buradan görüyorum, Aziz Nesin dahil pek çok yazar çekinmemişler o dönem, umursamamışlar belki. İşte, Nâzım Hikmet’in cezaevine girmeden önce de dilimizi büyük bir ustalıkla kullandığını söylüyor Fuat, mesnetsiz eleştiriyi gayet yumuşak bir mukabeleyle bertaraf ediyor. Anısını anlatırken eleştirinin nasıl yapılacağını da adeta öğretiyor Fuat, 1936’da Şeyh Bedreddin Destanı yayımlandığı zaman Ataç övgüyle bahsetmiş de kitabın aceleye getirildiğini, eksik bırakıldığını söylemiş. Fuat eleştiriyi iletince Nâzım Hikmet, “Kaçar mı üstattan!” deyip gülmüş ve yapıtı gerçekten de yeterince işleyemediğini, yayıncının zorlamalarına dayanamayarak erken basıma verdiğini anlatmış.
Alıntıyla bitireyim: “Yaşar Nabi, yıllar önce, kendisinden beni nerede bulabileceğini soran bir gence, ‘Bulamazsınız, münzevidir,” demiş. Beni nerede yakalasa meyhaneye götürmeye savaşan Metin Eloğlu da, ‘Çamlıca’daki eniştemiz’ diye gırgıra alırdı.” (s. 222)
Doğumunun yüzüncü yılı yaklaşıyor Memet Fuat’ın, bir etkinlik düzenlense. Daha da önemlisi metinleri tekrar basılsa, mesela yazdığı kurmaca eserler fahiş fiyatlardan kurtulsa artık, sonra denemelerine, eleştirilerine gelse sıra. YKY güzel yapardı bu işi, Fuat’ın zamanında ses getirmiş öykülerini sahaflarda aramazdık.
Cevap yaz