Memet Fuat’ın Adam Sanat‘ta yayımlanan son yazıları, “Yaşlı Bir Şaire Mektuplar” adlı, İlhan Berk’in eleştirildiği yazılar hariç. İlhan Berk’in şiirlerini pek severmiş ama kendisine katlanamazmış Fuat, Turgay Fişekçi’ye göre İlhan Berk ne zaman şiir gönderse darlarmış Fuat’ı, sürekli şiirlerinin güzel olup olmadığını sorarmış. Neyse, Fuat’ın çocukluğunda geçirdiği bir akciğer rahatsızlığı var, Gölgede Kalan Yıllar‘da anlatıyor, bu hastalık yüzünden okulu bir yıl uzatmış mı, okula geç mi başlamış, öyle bir şey vardı, yaşamı boyunca da bu rahatsızlıktan mustaripmiş. Yanlış hatırlamıyorsam -bu “yanlış hatırlama” sözünü kullanıyor Fuat bir denemede, ardından işin kolayına kaçanların çokça başvurduğu bu kesinlikten sıyrılma hamlesini muzip bir şekilde değerlendiriyor, sanırım çok dağıttım, devam- yetmişli yaşlarına merdiven dayamışken çok ağır bir rahatsızlık geçiriyor, birkaç gün komada kalıyor, kendine geldikten sonra yazı çizi işlerine devam etse de ikinci rahatsızlıktan sonra bir daha deneme yazmayacağını söylüyor. Son denemeleri bunlar, sonrasında eleştiriye ve anıya eğiliyor, vefatına kadar birkaç kitap daha yayımlıyor. Çalışma disiplini takdire şayan, sabahın altısında veya yedisinde kalkıyor, bir saat sonra bilgisayarın başına oturuyor ve tık tık yazmaya başlıyor. Çok ziyaretçisi yok, çok arayanı da yok, zaten artık oksijen tüpüne bağımlı bir halde yaşıyor, çok yorulmaması gerekiyor o sıralar. Biraz bencilce ama söylemeden edemem, keşke anılarını yazmaya çok daha erken zamanlarda başlasaymış, doyum olmuyor anlattıklarına. Denemelerinde de bu anı yazımına değiniyor, pek fazla zamanının kalmadığını söyleyerek daha kısa metinler yazıyor, oysa matbuat hatıralarını da yazsaymış bir dönemi apaydınlık kılarmış, Attilâ İlhan’la ve Asım Bezirci’yle tartışmalarını denemelerinde bulabiliyoruz ama İkinci Yeni şairleriyle geçirdiği zamanlar hakkında pek bir şeye rastlamıyoruz örneğin. İnsanlarla ilgili genel olarak pek bir şey anlatmıyor zaten Fuat, genellikle edebi portreler üzerinden anlatıyor ne anlatacaksa. Kaleme aldığı en hacimli anı kitabını yazmaya annesi Piraye’nin ölümünden sonra başlıyor Fuat, o da bir dönem yaşamında yer alan insanlar tamamen kaybolmasın diye. Yazılarını derleyip toplamaya da yaşamının son döneminde girişiyor, denemelerinin ve eleştirilerinin yanında Yaşadığımız nam romanını neredeyse elli yıl sonra ikinci kez bastırıyor. Konuyla ilgili yazısından başlıyorum, roman ilk kez 1951’de yayımlanınca üç önemli ismin ilgisini çekiyor: Adalet Cimcoz, Attilâ İlhan ve Fethi Naci. Adalet Cimcoz’un Nâzım Hikmet’le bağından ötürü metne eğiliyor, Nâzım’dan birtakım söyleyişler “yürütmeyi” makul görüyor. Attilâ İlhan’la Fethi Naci’yiyse tanımıyor Fuat, Naci metne şöyle bir değinip geçiyor, İlhan’sa uzunca bir değerlendirme yazıyor. Fuat’ın o dönemlerde Hikmet’in etkisinde olduğu malum, hapishaneden gelen mektuplar vasıtasıyla edebi bir zevk geliştiriyor, hatta Hikmet tek bir merkezde toplanmayan anlatımcılığı, karakter zenginliğini açıklayıcı birtakım teorik bilgiler veriyor, “Yeni Şey” diye adlandırdığı bir anlatımın temellerini atmış oluyor. “Memleketimden İnsan Manzaraları” bu yeniliğin izlerini taşıdığından, bir de Fuat’a şiir değil de roman, deneme vs. yazmasını öğütleyen Hikmet’in etkisinden Fuat bu “Yeni Şey”i anlatısında deniyor. Ben metni okumadım, en kısa zamanda bulup okurum, burayı toparlarım ama sanırım Arı Kovanı benzeri bir metin çıkmış ortaya, bir dünya karakter, hiçbir karakter anlatının merkezinde değil. İlhan bu tekniği beğenmiyor, tek olumsuz eleştirisi bu yönde. Daha da ilginci şu ki roman basıldığı sırada Hikmet Kadıköy’de, Münevver Hanım’la birlikte yaşarken Fuat kitabını fikir babası Hikmet’e gönderiyor. Rasih Güran’a veya A. Kadir’e söylediği şu: “Ben anlayamadım oğlumun ne yapmak istediğini!”
“‘Yeni şey’ yolundaki deneylere şairlerin girişmesi gerektiğine bu söz üzerine iyice inandım. Başarmak, başaramamak bir yana, ustam ne yapmak istediğimi bile anlayamamıştı…” (s. 108)
Zamanına göre deneysel metnini üniversiteden hocası olan Mina Urgan’a da veriyor Fuat, Urgan da pek bir şey anlayamadığını, Cahit Irgat’la konuşması gerektiğini söylüyor. Cahit Irgat anlatının sonlarını beğendiğini söylüyor, deneysel kısımları. Fuat başlarda klasik anlatımdan yararlanmış, ardından karakterden karaktere zıplamalı bir teknik kullanmış, metin çorba olmuş anladığım kadarıyla. Okumadan bir yorum yapmak da doğru değil şimdi, durum bu.
Fuat’ın dil meselesine eğildiği denemeleri tokuşturup birkaç fikri anlatayım, Fuat’a göre 1990’lı yılların sonlarında aykırı anlatı yükselişteydi, birtakım deneysel işlere giren yazarlar metinlerini parlatıyorlardı. Toplumculuğu “kullanan” yazarlara kızdığı gibi deneyselliği, aykırılığı abartanlara, daha doğrusu bir amaç uğruna kullananlara da kızıyor Fuat, ortaya garip metinler çıktığını söylüyor. Bu aykırılığı detaylandırmıyor, tam olarak neyden bahsettiğini bilemiyoruz ama birilerini eleştiriyor işte. Bunun yanında dile özen göstermeyen yazarlara da bilenmiş, Ataçlık yapıyor bir noktada. Yaşar Kemal’in metinlerini ele aldığı iki denemede yazım hatalarına, dağınıklığa dikkat çekiyor arada, tabii Yaşar Kemal’in bir romancıdan ziyade anlatıcı olduğunu belirterek bu durumun hikâye anlatıcılığı açısından sorun teşkil etmediğini söylüyor. Ferit Edgü, Hulki Aktunç, Bilge Karasu gibi yazarların doğal bir yetenekle dile hakim olduklarını söylüyor, onların metinleri ve üslupları gerek çalışmayla, gerek yetenekle doğal bir şekilde oluşmuş, Yaşar Kemal’in doğallığı söylence anlatımına yakın, aralarındaki fark bu. Bir konuyu tekrar tekrar anlatma, gereksiz bir şekilde açıklama gibi dokundurduğu pek çok şey varsa da son tahlilde Kemal’in müthiş bir anlatıcı olduğunu teslim ediyor.
Türkiye Şarkısı Nâzım üzerine yazılmış bomba bir yazıyla bitireyim. Aziz Nesin 1976’da bir gazetede yayımladığı yazı dizisini Ali Nesin mevzu bahis kitapta topladı. Kitap bende var, okudum ama bulamam şimdi, sanırım Adam Yayınları’ndan çıkmıştı. Neyse, Fuat’ın onayı olmadan kitabın basılamayacağını düşünüyorum, belli ki değerli bilgilerin ve görüşlerin yer aldığı bu metnin basılmasını onayladı, eleştiri kısmını sonraya bıraktı. Önce kitabın hazırlanış kısmını anlatıyor Fuat, Ali Nesin’e göre babasında Nâzım Hikmet’e dair on büyük klasör belge, not, kupür ve fotoğraf varmış, polisler bu dosyaları alıp götürmüşler, Aziz Nesin bunları geri alabilmişse de mektuplar kaybolmuş, üzücü. İşte, bu yazılar gazetede yayımlanırken Nesin’e tepki gösterenler olmuş, öylesi büyük bir sanatçının birtakım özel, olumsuz yanlarını aktardığı için. Fuat bu tepkileri eleştiriyor başta, zira insanları olumlu ve olumsuz yönleriyle birlikte değerlendirmek Hikmet’ten aldığı bir özellik. Bunun yanında Nesin’i de eleştiriyor, anlattığı çoğu şeyin aslı yok çünkü. Aziz Nesin, Hikmet’in çevresindeki insanlardan duyduklarını, okuduklarını sıcağı sıcağına derleyip yazmış, pek çok yanlış bilgi çıkmış ortaya. Birkaçını anlatıyor, Hikmet’in yıkanmayı sevmemesi mesela. Faik Bercavi’nin Moskova’da Hikmet’le geçirdiği yılları yazdığı metninde Hikmet’in ilk eşi tarafından yatakta yıkandığı söyleniyor, Piraye’ye göre hikâye bambaşka. Ayrıca ilk eşle sevgililer karışmış durumda, verilen bilgiler yanlış kısaca. Yıkanmayı sevmeme gibi bir durum yok, Hikmet’in paspal, kirli, kokan bir insan olmadığını söylüyor Fuat, nadiren kolonyayla silindiği olurmuş bir tek. İkinci bahis, Piraye’nin Hikmet’i hapishanede ziyaret etmeyi aksatması. Kopuş döneminden bahsediyor aslında, Münevver’in ortaya çıktığı zamanlardan. Piraye gitmek istemiyor açıkçası, eşin dostun araya girmesiyle son bir kez ziyarete gittikten sonra, kapıdan çıkarken Hikmet’i artık sevmediğini söylüyor. Nesin burada bir kabahat arıyor açıkça, Fuat’a göre Piraye’yi sevmediği için böyle yapıyor. Fuat’ın anılarında anlattığına göre bir gün çıkagelip Hikmet’in şiirlerini istemiş, Piraye vermemiş, belki bununla bir ilgisi vardır. Hikmet’in annesi de sevmezmiş Piraye’yi, Hikmet’i “sakinleştiremediği” için. Hayatı mücadeleye adanmış bir adamı nasıl sakinleştirecekse. Piraye bunun mümkün olmadığını söylemiş Fuat’a. Bir de Kemal Tahir’in bir gün damlayıp Hikmet’e karşı bir kampanya başlatmak için Piraye’yi kışkırtma çabası var, o da başlı başına ilginç bir hikâye.
Birkaç deneme daha var, onlar da anılarla karışık ilginç yazılar. Memet Fuat’ın denemelerine veda ediyoruz böylece, eleştiri yazıları ellerinizden öper.
Cevap yaz