Luigi Pirandello – Sırasını Bekleyenler

Pirandello’nun ikinci romanıdır, arka planda pek bir mevzu dönmez, yani İtalya’nın birleşik ve demokratik bir ülke olması için yapılan mücadele sonucu kralın tepiği yemesinden mustarip, zenginliği monarşiye yaslanarak elde etme hayalleri suya düşen Marcantonio Ravì’nin sızlanmaları vardır bir, hürriyet hürriyet diye halkı yoksulluğa mahkum edenler yüzünden kızına zengin bir koca bulmaktan başka çaresinin kalmadığını, telgrafın trenin falan süperliğinin beş para etmediğini söyler. Ömrü boyunca eşek gibi çalışıp kenara üç kuruş koyamadığı için almazlar kızını, eh, moruklara yamamak zorundadır artık. Don Diego dünyalığını yapmış, dört eşi toprağa vermiş, beşinci için Stella’ya göz koymuştur, durmadan sızlanan adamın kızına. Ravì kızını peşkeş çekecek, moruk öldüğü zaman da gençten biriyle tekrar evlendirecektir kızını, canavar gibi mirası tırtıkladıktan sonra. “Güzel, zengin, prensesler gibi yetiştirilmiş, ballı kısmet sayılırdı; delikanlılar da o durumda arı gibi çevresine üşüşürlerdi.” (s. 11) Bu seyir adım adım gözler önüne serilecek, hikâyenin bir iki yerde sapmasıyla çok da değişmeyecek. Babanın tam bir baba olduğunu da ekleyeyim, Stella adeta “satılacağını” öğrendiği zaman kıyametleri koparır, Ravì kızını bir odaya kapatır, dışarı salmaz, yemeğini suyunu verir. Baba olduğu için her şeyin en iyisini o bilir, kızlar da babalarını dinlemek zorunda olduğuna göre o ne terbiyesizliktir, zamane kızları tam bir aptal gibi davranmakta, kısmetleri kaçırmaktadır. Oysa moruk öldüğü zaman kızın evleneceği genç bile bellidir, Alletto nam yaman delikanlı hazır kıta. Stella’ya ne istediğini soran yok, gönlü biraz Alletto’ya kaymış olsa da babasının planı korkunç, uymak istemiyor. Bu arada her “Stella” yazdığımda aklıma hep şu sahne geliyor, gülüyorum. Evet, konu komşunun sözcüsü Carmela uyarır aileyi, kızın rızası olmadan yaşlı osuruğun tekiyle evlendirmek büyük günahtır, Tanrı cezayı kesiverir, tabii dinleyen olmaz çünkü baba odun, anne Rosa da söz hakkına sahip değil. Don Diego kötü mü o kadar, zenginliğinin yanına Catullus’un şiirlerinin tamamını ve Horatius’un çoğu dizesini bildiğini ekleyince dahi çekici değil, yetmişini çoktan yarılamış, gençmiş gibi yaşayarak komik duruma düştüğünün farkında değil. Horatius’tan okuduğu bir dizenin kendi kaderine işaret ettiğini ekleyeyim, tanrıların insanlara nasıl bir son ihsan edeceğini bilemeyeceğimize dair bu dizenin manası çok derin.

Ravì tam dalkavuk, Don Diego’nun getirdiği hediyeleri hemen kızına götürüp inadı kırmak istiyor ama mümkün değil, gerekirse kendini camdan atacak da evlenmeyecek Stella. Altın kolyeler, yüzükler, hiçbiri para etmiyor, Don Diego’nun eski eşlerinden kalan ziynet eşyaları bir Ravì’nin gözünü boyuyor. Can dostu Tina’yla camdan cama konuşan Stella bir ton laf da oradan yiyor, başa konan devlet kuşunu kıştlamak neymiş, evlenseymiş hemen, yok. Finalde göreceğimiz üzere fırsat çıkar çıkmaz Tina atlıyor fırsatın üstüne, zengin adam kaçırılmaz. Bir yıl içinde değişiveriyor işler, biz nikaha doğru gelelim, Don Diego nişanlısının evinin önünde bekleyen gençlerden şikayet ediyor bir ara, Salvo kardeşler, Garofalo kardeşler gitarları alıp Stella’ya serenat yaparlar, bazen birlikte çalıp söylerler, Ravì aralarından Alletto’yu tutar ve planlarından bahseder. İş tamam, Stella ne olursa olsun evlenmek istemese de düğüne bu yüzden razı gelir biraz da. Fırtına çıkınca en bariz uyarıyı alırlar aslında, bir yıldırımlar eksiktir, davetliler kaçışırken morali çok bozuk olan Alletto yakışıksız bir şey söyleyen Luca Borrani’yle itişip kakışır, bastonu indirdiği gibi adamın kafasını mandalina gibi yarar. Hızla geçer buralar, karakterlerin dürtüselliği anlatıyı hızlandırır, ne olduğunu anlamadan kendimizi düelloda buluruz. Ciro Coppa burada çıkıyor piyasaya, avukat olmakla birlikte son derece çaça, zorba bir adamdır bu, Alletto’nun eniştesidir aynı zamanda. Canından çok sevdiği annesiyle birlikte yaşayan Alletto ablasının son zamanlardaki durumundan ötürü eniştesini o an suçlamasa da sonraları gerçeğin farkına varamadığına yanacaktır, uzunca bir zaman hastalığıyla boğuşan ablanın durumu kötüye giderken Ciro Coppa hiç oralı değildir, son derece kalas bir adam olduğu için kaynanasıyla küsüşmüş, kadını görmek dahi istemediği için kızıyla anasının görüşmesini engellemiştir, can çekişirken ana hasretiyle yanar abla. Daha da kötüsü Ciro Coppa’nın Alletto’nun başına ördüğü çoraptır: Luca’yla düello. Ravì uyarır müstakbel damadını, Luca iyi bir kılıç dövüşçüsü olduğu için adamı kuşbaşı kuşbaşı doğramakta pek hünerlidir, ne cesarettir onun karşısına çıkmak? Gençliğine güvenen Alletto kılıç kuşanmadan önce Ciro Coppa’yla dövüş antrenmanına başlar, hikâyenin absürt anlara yaslanan kısımları matraktır gerçekten, bu sahnede de enişte eline kırbaç alıp yeğenini şak şuk dövmeye başlar, çığlıklar, yardım çığlıkları, zor kurtulur adamın elinden Alletto. Luca’nın elinden daha zor kurtulur zira düello sabahı korkudan bacakları titrerken kavrar kılıcını, bir iki hamleden sonra şapşala döner, Luca da daveti geri çevirmez ve Alletto’yu patlıcan gibi boydan boya yarar, sol omuzdan sağ kalçaya kadar. İyileşme safhası sancılıdır ama hayatta kalır bizimki, Ravì’nin haykırışları güç verir sanıyorum: “‘Perişan olmuş! Yahudilerin eline düşmüş İsa’ya dönmüş! İnsafsızlar! İnsafsızlar!’ diye haykırmaya koyuldu don Marcantonio kolları havada, karayolunun orta yerinde, soluk soluğa, gözleri yaşlar içinde, koşudan ve heyecandan titreyen bacaklarla.” (s. 41) Kayınpeder seviyor damadını, birkaç yıl beklerlerse ikisi de çok mesut olacaklar.

Olamayacaklar, Ciro Coppa faktörü. Bu adam ortalığı kolaçan eder, Stella’nın boşanmak istediğini öğrenince tayfayı punduna getirip hemen bir dava patlatır, ikisini boşar. Eşi ölmüştür bir süre önce, artık beklemeye gerek kalmamıştır. Alletto’ya giderek daha kötü davranır, muhtemelen daha büyük bir tehlike arz eden Mauro Salvo’nun ataklarına dirayetle karşılık verir, yeğenini kollar ama alttan alta hainliklerini sürdürür. Stella’yla anlaşmıştır, kaçırıverir kızı, hemen evlenirler. Tabii Ravì düşman olur Alletto’ya, sonuçta o şerefsizi evine Alletto getirmiştir ama kalbi kırık Don Diego -gerçekten: boşanmadan önce Don Diego bir gezinti düzenler, gençlerle birlikte Stella’yı da alıp dağlara taşlara çıkar, genç işi hareketler yaparken hınk diye düşer yere, sağlığından olur- aralarını yapar, sonuçta üç adam da ihanete uğramıştır, dost olmalarının önünde engel yoktur. Birlikte kâğıt oynarlar, arada kavga ederler, Don Diego yeni bir eş ararken Alletto âşığını kaybettiği için gözyaşlarına boğulur sık sık. Nedir, Ciro Coppa’nın vicdanı tutar, iki çocuğunu savaşçılar gibi yetiştirmeye başlar çünkü ölen eşinden bir onlar kalmıştır, ölen eşi izlemektedir sürekli, üstelik Stella’nın aşkı da belli belirsizdir. Kafayı yiyen adamımız kendini hacamat eder bir duruşma sırasında, muhterem hakimlere uçan tekme atmaya niyetlendiği sırada ters sözleriyle dikkat çeken avukatın kafasına mürekkep hokkasını fırlattığı gibi aparkata çıkar, jandarmalar hemen kündeye alırlar bunu, paketleyip götürdükleri zaman bir de inme iner, göklerden inen lanet tamamlanır. Son nefesini verirken nefret ettiği dört insanın bakışları üzerindedir Ciro Coppa’nın, bizim tayfa adamı yalnız bırakmazlar çünkü hayalleri bu hırt yıkmıştır, ölümünde anlaşılabilir bir tatmin bulurlar. Ölüm sondur, Stella’nın Alletto’yla evlendiğini varsayabiliriz, Don Diego zaten bulmuştur Tina’yı, Ravì de kaçan mirasa yansın dursun.

Eğlenceli, derine pek inmeyen, Pirandello’dan biraz uzak bir metin. Gençlik metni diyelim.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!