Lidia Yuknavitch – Dünyanın Sonundayız

Tarafımdan oluşturulmuş bu yorumun tüm hakları kitapyurdu.com’a aittir.

Dünya beş altı kere reset attı kendine, canlıları şöyle bir silkeledi, kalanları çoğaltıp yeni sona kadar eğledi. İçinde canlılar için çok zararlı gazlar var, saldı mı gökyüzünü örtüyor, ortalığı cehenneme çeviriyor. Buzdan veya çölden. Yuknavitch’inki çöl, toz haline gelmiş topraktan başka çok az şey var. Mezarlar, uçak kalıntıları. Kraterler mutlaka vardır çünkü küresel felaket başlar başlamaz insanlar da bombaları salıvermişler, savaşacak yetişkin kalmayınca çocuklardan oluşan ordular çıkmış ortaya, tükenesiye savaş. CIEL o dönemde inşa edilmiş, Dünya’nın biraz yukarısında dolanıp duruyor, Elysium‘dakine benzer bir zamazingo herhalde. Çok uzaklaşmış olamaz, gökhatlar vasıtasıyla Dünya’ya inilebiliyor, yerden ne gerekiyorsa yukarı çekilebiliyor, sömürü devam. Karakterlerin anlatımı devraldıkları bölümlerde bilgi topakları varsa da pek rahatsız etmiyor, Yuknavitch gündelik yaşamın uğraşlarına yakın tarihin oldusunu bittisini iyi tutturmuş. Yılı iyi tutturamamış ama, mutantlara evrilen insanlar ve nanoteknoloji sektörü 2049’a kadar o denli gelişemez, spekülatif diyelim. İlk bölümde Christine Pizan’la tanışıyoruz, anlatıyor. Yaşı 49, kısa süre sonra törenle öldürülecek ve bedeni sıvıya dönüştürülecek. 100 litre su çıkıyormuş insandan, pek verimli değilmiş, Dünya’da da su kalmadığı için zor. Camın ötesinde kirli ve sepya Dünya var, önünde sentetik eğreltiotu. Dünya’da yaşadığı yıllar Chris’e başka ilgi alanları açmış, en başta hayatta kalmak için savaşmak geliyor, bitkileri özleyeceğini hiç düşünmemiştir Chris. Kriz anlarında çocuklaşıp her şeyi çözecek baba figürünü başına musallat eden insanların lider seçtiği Jean de Men’in kurtarıcılıktan zerre nasibini almadığını görüyoruz, Dünya’dayken sosyal medyayı ve basını ele geçirdikten sonra teknolojinin her şeyi çözebileceği fikriyle gücü elinde toplamış, isyancılarla savaşırken nükleer bombaları ardı ardına patlatınca sonuç malum. Yıkımların yeni bir dille anlatılması gerektiğini söylüyor Chris, o zamana dek insanın gördüğü en hızlı yok oluştan kurtulmanın yolunu anlatıyı karmaşıklaştırırken bedenine kazımakta buluyor, bu yüzden bedenini greftlerle dolduruyor. Greft sanatçısı, o zaman dek yaşanan her şey kelimeyken artık bedenin yakılmasıyla oluşturulan biçimlerden ibaret. Kâğıt kalem arkeolojik ögeler, çalışılacak materyalin her yere götürülmesi gerekiyorsa bedenden daha iyisi yok. “Eğreltiotuyla ben karşılıklı bakışıyoruz. Ne çift ama; çok fazla şey görmüş bir entelektüel ile aşırı klonlanmış bir bitki. Ne nafile bir hayatta kalış. Ama ben nihayet var olma nedenime ulaştım. Sözde tarih denen şeyden bir hikâye çıkarayım diye. Bunu yapmak için vücudumu kullanayım diye.” (s. 19) Genital bölgeler dahil, CIEL’de yaşayanlar genellikle cinsiyetsiz. Üreyemiyorlar, zamanla cinsel organları deforme olmuş, çıkıntılı bir zeminden başka hiçbir şey yok. Biyoteknolojinin yardımıyla beyaz, balmumundan yapılmış gibi duran, veri girişi için delik deşik hale getirilmiş bedenler dolanıyor istasyonda, ırk ve sınıf savaşlarını canlı tutarlarsa aşağıda yaşayan birkaç bin insana tepeden bakmaya devam edebilirler.

Biraz daha uzaktan bakıp Yuknavitch’in yığdıklarına bakayım, öncelikle hikâye anlatma edimi üzerinden kurduğu bir yapı var, kişisel ve tarihsel alımlamanın geçirdiği değişim. “Bir hayatta her şeyin bir hikâye katmanından fazlası vardır. Derinin kendisi gibi: Epidermi, dermi, subkütanöz ya da hipodermis. Benim tarihimin bir altmetni var.” (s. 21) Chris bedenin dil yerine geçerek semantiğin zemin değiştirdiğini söylüyor, sözcüklerin anlamları değiştikçe -CIEL önce bir bilgisayar oyununun adıymış, sonra uluslararası çevreci bir örgütün adı olmuş, ardından gökyüzündeki ev. Zavallı tanrılar haline gelmiş insanlar Chris’e göre, şeylerin isimlerini değiştire değiştire ilişkilenme biçimleri yok olmuş. Dinler “dil kalıntıları” olarak varlığını sürdürüyormuş, Tanrı’nın öldüğü söylenirse akla insan gelecek. Jean de Men’in kanaat önderliği, bir nevi tanrılığı bu bağlamda anlaşılır: Dünya’nın haşinliği karşısında çaresiz kalan, yeni bir kurucu metne ihtiyaç duyan insana hitap edecek anlam örüntüsünü hikâyeleştirme yeteneği sayesinde yaratıyor de Men, tüm zamanların en büyük metni olduğuna karar verilen grefti yazarak kişisel gelişim guruluğundan liderliğe zıplıyor, milyarlarca insanın kaderinden sorumlu ve görüldüğü üzere tiranlığa meylederek çoğunun ölümüne yol açıyor. Direnişin bedenlere indirgenmesinden başka çıkar yol yok gibi görünüyor, iktidar söylem alanlarını birer birer ele geçirince özgürlüğün sürdürüleceği yer deri. Bu da işgal altında gerçi, kodamanlar kendi greftlerini oluşturarak derilerinden yongalar halinde hikâyeler döktürüyorlar adeta, statü göstergesi olarak vücuttan sarkan deri parçaları. Chris başka, kendi hikâyesinin yanında derisine işlediği Jeanne’ın yaşamıyla ardışık bir anlatı oluşturuyor, Resimli Adam’a benzediğini söyleyebiliriz. Hikâyelerin bağlantılılığı bir, Chris’in kendi yaşamına eğilmesi iki, Bradbury’den alınan elin türevi. Değişim sürüyor, dallanıp budaklanan tarihin yeni bir dili var artık, de Men’in hükümranlığının sarsıldığı zamanlar geliyor. Öncesinde Jeanne’dan bahsetmeli, sonucu onun mücadelesi belirleyecek. “Hikâyesi dünyayı sarsan kadın” yüzlerce yıl önce nasıl yakıldıysa yine öyle yakılmış çünkü gözdağı verilecekse en iyi yol karanlık çağların şatafatlı cezalandırma yöntemiymiş, bu yüzden sorguya aldıkları zaman baştan kaybettiği davayı savunmak zorunda bırakıp suçlu çıkarmışlar, yakmaya hazırlamışlar kadını. Dillerin çatıştığını sorgulama tutanaklarında da görebiliyoruz, muktedirin anlamlarıyla kahramanınki tutmuyor, sözcükler oynak. Jeanne’ın “öldüğünü” düşünen Chris biraz daha yakından bakınca efsanelere inanmaya başlayabilir, çarpıtılan hikâyeyle dil başka bir gerçekliği oluştururken aslında Jeanne’ın yaşadığına dair inanç giderek büyüyor. Çocukluğundan itibaren takip edebiliriz Jeanne’ı, doğayı sevdiği için kardeşi Peter’la birlikte ağaçlarla oyun oynarken evrenin veya tenin şarkısını duyar, Dünya’nın ruhunu çeker içine, bir şey olur ve altıncı duyusu bir ağacın hediyesi olarak gelir: artık devinimin bir parçasıdır. Evren onunla konuşur, kuantumun bir parçası haline gelir Jeanne, tabii idrakinin çok ötesindeki böylesi bir genişliği anlayacak bilişsel gelişimi tam anlamıyla gösteremez ama canlılığın dilini öğrenir. Nedir, savaşlar sırasında elini toprağa sokarak havayı alevlerle doldurur, ölüleri diriltir, hayatın bir parçası haline gelir. Bu evrim de Men’in ilgisini çekecek, insan üretimi için Jeanne’a ihtiyacı olduğunu düşündürecektir. Efsane gerçek, kadınları kesip biçerek üremelerini sağlayamazsa hayatın sembolünden üretim sağlayabilir. Damızlık Kızın Öyküsü‘yle birlikte başka metinlerden de üfültüler var, yakalamak kolay. Jeanne’ın ölümden nasıl kurtulduğunu görürüz, çocukluk aşkıyla birlikte sağ kaldıkları dönemde saklanmak için akla karayı seçtiklerine şahit oluruz, nihayetinde büyük karşılaşma yaşanır. Form değiştirmeler, zihinsel güçlerle tokuşmalar, kurmacada örneğine az rastlanabilecek bir savaş sahnesi. “Hayatımda ilk kez, başımdaki şarkı sadece başımın içinde değil. Her yerde. Herkesin içinde. Herkesin ve her şeyin. Jean de Men’in boynunu, benim bile sahip olduğumu bilmediğim bir güçle sıkıyorum.” (s. 273) Her şey ilk aşkın yaşayabilmesi, insanlığın unuttuğu sevginin tekrar yeşerebilmesi için, Jeanne zaten ölümü kabullenmiş. Sözcüğe kendi anlamını yükleyerek.

Cinsellik hem iktidarın zorbalık mekanizması hem de özgürlük alanı olarak incelenebilir, de Men’in önayak olduğu deneyler sayısız kadının iç organlarının sökülmesine yol açtığı gibi penislerin üçer beşer dikildiği erkekleri de -gerçi cinsiyetsizlik söz konusu, organ implantının sonucu da başarısız ki başarılı olsa ne- katlediyor. Kadın bedenine sahip olduğu anlaşılınca başka bir mevzu çıkar buradan, kısacası toplumsal cinsiyet okumalarına deli gibi açık bir metin bu. Ekolojik çalışmalara keza. Canavar gibi malzeme var, alan dar olduğu için sıkıştırılmış, kurmaca dünyasından taşarak hikâyeyi de baskılamış ama fecaate yol açmamış. İyi metin diyorum buna, evreninde dolanmalı.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!