Anthony Grafton’ın Kalpazanlar ve Eleştirmenler adlı harikulade kitabından kallavi bir alıntıyla başlayacağım çünkü bu metin edebi kalpazanlıklarla ilgili, Sciascia’nın tam ortaya yerleştirip etrafını hikâyelerle ördüğü alavere dalavere üzerine yazılmış müstesna bir metindir. Anlaşıldığı kadarıyla tarih boyunca pek çok uyanığın sahtecilik yöntemlerine müstesna katkıları olmuş ve literatür bu yolla genişlemiş, hemen veya bir süre sonra tekrar daralmış, uzmanlar köfteyi çakınca uyanıklar cezalandırılmış ve uydurma metinler ortadan kaldırılmıştır yahut kilit altına alınmıştır ki gerçeklik, muktedirin gerçekliği yara almasın. Şu: “Edebiyat sahtekârlıkları, kitabelerde yapılanlardan çok daha iddialıydılar. Rönesans araştırmacıları ve entelektüellerinin kimileri, aynı zamanda başarılı kalpazanlardı. Bu kişilerin eserleri ise, hem biçim hem de amaçlar açısından, hakiki eski metin cüzlerine yeni çerçeveler tedarik etmekten başlayıp baştan sona serbestçe uydurulmuş yepyeni geçmişler yaratmaya dek uzanan bir çeşitlilik gösteriyordu. Hiç kimse bu işi, alışılmadık bir elyazısıyla kaleme alınmış olan hakiki bir Ravenna papirüsünü, hattatlık becerisiyle Julius Caesar’ın vasiyetnamesine dönüştüren Pierre Hamon’dan daha maharetle becerememiştir.” (s. 34) Halihazırda bulunan bir metni başka bir metin diye kakalamak daha kolaydır, yalan gerçeğe dayandığı ve kişiler kandırılmaya, inanmaya meyilli olduğu ölçüde sahte metinler itibar görür ve kullanılır. Giuseppe Vella’nın kalpazanlığa meyli koşulların arıza çıkarmayacak ölçüde birleşmesinden doğmuştur denebilir, Monsenyör Airoldi’nin eski bir kitabı incelettiği sırada şans Vella’nın yüzüne güler. Eski bir metni, Sicilya’nın Müslüman işgalinden kalma kitaplarından birini Arap bir âlime inceleten Airoldi’ye yardım eden Vella, âlimin söylediklerini yanlış çevirir ve aslında tipik bir siyer örneği olan metni Sicilya’nın fethini, işgalini anlatan bir metinmiş gibi tanıtır. Fas elçisi âlim giderken Vella’nın Arapçadan pek anlamadığını söylemez ve ortamı hazır bırakır, Airoldi’nin Vella’yı tutmasıyla çeviri işi başlar ve Sicilya’nın karanlık tarihinin aydınlatılması için çalışan Vella’ya müthiş imkanlar sunulur. İyi ev, çok para ve itibar adamı bozmaz, adam zaten bozuktur çünkü hiç kimsenin hiçbir şey bilmediği yerde herkes her şeyi bilebilir, Yılmaz’ın dediği gibi. “Vella’nın bütün yaptığı, Arapça bir metni Malta dili ve Arap harfleriyle yazmak, Arapça yazılmış olan Muhammed’in hayatını Malta dilinde yazılmış bir Sicilya Tarihi haline getirmekti. Üstelik büyük de bir özen göstermeden, bile bile özenmeden yapmıştı bunu. Öyle ki, Arapçayı iyi bilen bir Maltalı’ya, don Giuseppe Calleja’ya daha sonra bu metin gösterildiğinde bir şey anlamamış, sadece ama sadece Arap harfleri ve Malta diliyle yazılmış bir metin olduğunu sandığını söylemişti.” (s. 31) Eyalet valisinin has adamlarından Airoldi’nin amacı tarihten mülki bilgiler çıkarmak ve bu yolla burjuvalara vergi üzerine vergi çıkarmaktır, en azından valiye bilgi vererek düşmanlarını zayıflatmaktır. 1700’lü yılların sonlarında Sicilya ve Napoli Krallığı arasında öyle aman aman bir ihtilaf yoktur da sınıflar arasındaki fark barizdir, Devrim öncesi İtalya’sı karışmaya son derece teşnedir, vergi vermek istemeyenlerle vergiyi artırmak isteyenler arasındaki mücadele çok baş yiyecek, iç savaşa yol açacaktır neredeyse. Halk hareketlerinden korkan kodamanlar süreci uzatmak için siyasi çatışmalara girerler, yelpazelerin bile Fransa’dan geldiği ve ülkenin kuzeyiyle güneyi arasında dağlar kadar fark olduğunu söylemek lazım. Aslında şöyle biraz araştırmak lazım tarihi, bu metni okumadan önce hangi oluşum hangisine bağlı, hangisinin başında hangisi var, bunları öğrenmeli. Vella işte, sağlam bir iktidar çatışmasından sonra yakalanıp hapsedilecektir. İşini yapmaktan başka bir şey düşünmektedir artık, oynadığı oyunun ortaya çıkarılmasını merakla beklemektedir. Kalpazan olduğunu iddia edenleri başlangıçta siyasi nüfuzuyla bertaraf etmeyi başarabilmişse de valinin güç kaybetmeye başlamasıyla dokunulmazlığını yitirir, gerçeği bilen düşmanlarından biriyle topluluk önünde tartışmaya başlar. Safsatalara başvurarak kazanacaktır tartışmayı, çok büyük bir bilginin yine siyasi sebeplerle doğruluğundan emin olduğunu söylediği çevirisini savunurken düşmanının da saygı duyduğu bilgini öne sürerek metnin doğruluğunu popülist söylemlerle “kanıtlar”, her şeyin farkında olan avukat ve şair Di Blasi uydurma bir metnin geleceği belirleyeceğinden emin olur. Başka bir konseyle ilgili de metin üfürülebileceğinden çekinir, sonuçta Airoldi’nin başını çektiği tayfa vergi adı altında topladığı haraçlardan çok daha fazlasına, zenginlerin taşınmazlarına da göz dikmiştir, toprak elde etmek için aslında o toprakların kime ait olduğunu belirten tarihi bir belge kadar kıymetli bir şey yoktur o sıralarda. Hasılı karman çorman olmuştur her şey, markizlerle yöneticiler karşı karşıya gelmiştir ve karşı taraf giderek güçlenmektedir, Vella yakalanmasının an meselesi olduğunu bilmesine rağmen kaçmaz, oyunun sonuna dek işini sürdürür.
Başlangıçta çok cüretkârdır Vella, Titur Livius’un kayıp on yedi kitabının Arapçasını keşfettiğini söylemeyi bile düşünür, böylece önemini artıracaktır ama büyük bir işe girişeceğini düşünüp vazgeçer. Bilim dünyası üzerinde çalıştığı çeviriyi merakla beklemektedir, Vella üzerine çevrilmiş gözleri gördüğü zaman yaşamını küçültür, yine sağlam yiyip içmektedir de işine daha bir odaklanır, o sıra sevdiği bir fahişeyle yatıp kalkan keşiş yardımcısına kimsenin bulamayacağı bir ev tutturmuştur da kendi kendini soyup kolluk kuvvetlerine haber salmıştır. Kırılma noktasıdır bu, şüpheler arttıkça metnin yok edilmesi gerektiğini daha sık düşünmeye başlayan Vella bir gün planını hazırlar, her şeyi darmadağın ederek evine hırsız girdiğini söyler. Aramalardan hiçbir şey, herhangi bir yasaklı kitap çıkmaz, kâğıt yanığının kokusunu alan amir bir şeyler döndüğünü anlamıştır çoktan. Tepedekilere haber gider, Di Blasi’nin çeviriye inanmaması Vella için başta tehlikelidir de rüzgârın yönü değişince Di Blasi tehlikeye düşer bu kez, yakalanıp ağır işkencelere maruz bırakılır. İşkence sahneleri anlatının geri kalanından ayrıdır, üslupça zenginleşen bölümler işkenceye dair hukuki kararlara göz atmamızı sağlar. Sciacsia dönemin İtalya’sını, insanlığı ve Aydınlanma’nın etkilerini yan hikâyelerde ele alır. İşkence konusunda değişen bir şey yoktur gerçi, din için işkence edilir, savaşın kazanılması için işkence edilir ve Di Blasi’ye kin güden herkes adama eziyet çektirebilir. Çok sahicidir, Di Blasi ayaklarında yol yol çizgiler olduğunu görür, kanlı patateslere dönüşen ayaklarına bakıp mantığının yardımıyla sağ kalmaya çalışır. İşkence sadece zavallıların işine yarar ki yaramaz, Di Blasi ağzını hiçbir şeyin açmayacağını söyleyince gülerler ama sözünde durduğunu da görürler. Vella da o sıra hapse atılmıştır, iki düşman birbirlerine uzaklardan selam verirler ve Di Blasi öldürülmeye götürülür. Üç dostu asılarak, kendisiyse giyotinle ölecektir, eşitliğe dair fikirleri farklı cezalar yüzünden bile alay konusu haline gelir. Zamanının çok ötesinde bir insandır Di Blasi, başına ne geleceği ve ölümünden sonra konuşulursa eğer, ne gelmeyeceğini bilir. Sonuçta başını oyuğa yerleştirir ve koca bıçağın inmesini bekler, coşkun kalabalık idamları izleyerek siyasi mücadeleye devam etmek için dağılır, Di Blaso sivri fikirleri yüzünden canını kaybeder. Vella’ya ne olduğunu bilmiyoruz, hapiste bırakıyoruz onu, muhtemelen yeteneklerinin ziyan olmaması için afla serbest bırakılıp rüzgâra kapılmıştır o da, kim rahat bir yaşam sunacaksa onun peşinden gitmeye karar vermiştir, tabii öldürülmezse.
Tarihle edebiyatın iç içe geçtiği şahane bir tarihî kurgu, Sciascia okumaya başlayacaklar için iyi bir tercih olmayabilir ama mutlaka okunmalı. Bir zaman.
Okuyalı yirmi yıldan fazla oldu, halen tazeliğini korur bende, kimi kapıları da aralayan bir kısa romandı benim için…