Ken MacLeod – İnsan Cephesi

Iain M. Banks’in yakın arkadaşı, kalem komradı MacLeod’un alternatif tarihi daha da alternatif hale getirdiği metninde daha çocuklukta politikleşmeye başlayan gençlerle konformizmleri çatlayan yetişkinlerin cirit atmalarına dair bir röportaj var sonda, bu seriden çıkan metinlerin sonlarında hem yazarların metne dair açıklamaları hem de röportajları yer alıyor, hoş. Hikâyeye bakalım, Demir Perde’nin erkenden yıkıldığı bir dünyadayız, John Matheson’ın yaşamını izleyeceğiz. MacLeod anlatıyor, bu romanın kıvılcımını çakan fikirleri kaldırdığı raftan uzun zaman sonra indirmiş, karşılaştığı iki zorluktan biri olan mekân değişimini kendi çocukluğunu geçirdiği mekânlar üzerinden anlatmış ki bilimkurgunun sadece metropollerde geçmediği, kırsalın da sağlam bir çalkalanması gerektiğini söylemiş, bu da hoş. 1963’te Stalin’in öldürüldüğünü kendi jenerasyonundan olan çoğu kişi gibi hatırlıyor John, haberi aldığı zaman nerede olduğunu da hatırlıyor, babasının muayenehanesinde. Amerikalılar Stalin’in vurulduğunu bildirmişler, Kafkas dağlarındaki karargâhına bir baskın, tamam. Hayır, savaşın bittiği anlamına gelmiyor bu, Dr. Malcolm Donald Matheson’a göre Komünistler moral kaybedecekler ama Stalin’in ölümünden sonra savaşmayı sürdürecekler. Kızıl Moskova Radyosu özgür dünya için savaşan lideri anıyor, o sıra Amerikan savaş uçakları geçiyor tepeden, tam gaz süren savaşın sonu görünmüyor. Tam olarak hangi noktada tersine dönüyor işler, MacLeod ilk nükleer bombaların atılmasından sonra Dropshot Operasyonu’nda Moskova’nın atom bombasıyla vurulduğu bir kurguyu dallanıp budaklandırarak sürdürüyor anlatıyı da sırf bu kanaldan ilerlemeyecek, işler oldukça ilginçleşiyor ileride. Neyse, Rusya’nın geri kalan kızıllarını toplayan Stalin dağlara çekilir, gerilla savaşını sürdürür, ardından gelenler -özellikle hızla gelişen Çin’in lideri Lin Piao- emperyalistlerin barış istemediklerini ikna edici biçimde anlattığı makaleleriyle safları sıklaştırır. MacLeod bir numara daha çeker, John’ın yaşına uygun olarak fişekler olayları, mesela Stalin’in ölümünden sonra çocuğun okulda karşılaştığı zorbalardan biri -Galce sözcükler katar konuşmasına, milliyetçilik üzerinden de safların belirlendiğini gösterir kısımların yanında olay örgüsüne yerleştirilmiş küçük kodlar var böyle- Stalin öldüğü için mutlu olup olmadığını sorar John’a, Almanları öldürmesine rağmen Stalin’i sevmeyen John’a bir tane çakar. Geçende gördüm, son yetmiş yıl içinde yapılan anketler gösteriyor ki savaşın kazanılmasında Rusların başatlığını düşünenler giderek azalıyor, günümüzde çoğunluk ABD’nin esas kurtarıcı olduğunu düşünüyor. İngilizlerin kurtarıcı olduğunu söyleyenler de az değil, kafayı yersin. Evet, Üçüncü Dünya Savaşı bütün hızıyla sürerken Malcolm’ın savaş güçlerine karşı göstermiş olduğu insanlıktan ötürü Quaker olduğu düşünülür, aslında ateisttir, Komünistlerden yana değilse de karşı tarafın yamuklarını görmezden gelir değildir, sadece dile getirmez. Şahit olmasına rağmen üstelik, oğluyla birlikte bir ziyaretten dönerlerken dumanlar saçarak düşen bir uçağın enkazına yetişirler, John yaralı kurtarılan pilotu görünce şaşkınlıktan donakalır: beş yaşındaki Margaret’tan bile kısa boylu bir çocuğun bedenine sahip, yetişkin mi, cüce mi, söylentiler o kadar çeşitlidir ki takım elbiseli abiler Malcolm’la konuştuğu zaman hepsini unutması gerekir John’ın. Babası yemin ettirir, oğlan orada gördüklerini kimseye söylemeyecektir. Hayatlarını kurtarmak için ne dil dökmüştür orada baba, John ölümle burun buruna geldiğini çok sonra anlayacak.

Birkaç yıl sonra Greenock’a taşınacak aile, sınıf ayrımının keskinliğini ilk kez o kadar yakından gören John şaşıracak: ilkokullar yönetici, ortaokullar işçi üretiyor, yakınlarda kurulan bilgisayar fabrikası zengin ve fakir mahallelerinin gözle görülür biçimde ayrışmasına yol açmış, alt sınıfın çocukları çirkin cücelere benziyorlar. Kasıtlı bir benzetim, uçağın pilotunun neliği henüz belli olmadığı için kafalar karışsın biraz. Duvarlarda barış sembolleri, yazılar, oldukça politik bir atmosferde büyüyor John, gazeteleri okuyor, “İnsan Cephesi”nin hiçbir ideoloji gütmeden çalışacağını öğreniyor, Mayıs Taarruzu’yla pek çok Fransız şehrinin ele geçirildiğini, Avrupa’nın giderek kararsız bir yapıya büründüğünü, nihayetinde Direniş’in bir parçası olabileceğini. Arkadaşlarıyla birlikte Amerikan askerlerine saldırmaları, askerlerle zaman geçiren kadınların gözünü korkutmalarından önce on yedi yaşındayken ilk muhalif eylemine katılıyor John, babasıyla ilk ciddi kavgasını da o sıra ediyor. Argümanları özetlemek gerekirse John’ın kapitalist dünyayı eleştirmek için öne sürdüğü iddialar Stalin’i düşününce geri tepiyor zira karşı tarafın yaptıklarını birebir Stalin de yapmış, Malcolm biraz safsataya başvuruyor da çocuk pilot olayını hatırlatan John’a söyleyecek laf bulamıyor, buz gibi bir gerçek var önlerinde. Kırılma noktasına geldik, “uçan daire”yi Nazilerin icadı olup olmadığı bilinmiyor, belki Amerikalılar bulmuştur da başkaları geliştirmiştir, sonuçta ABD’nin bilmem ne cehennemine o uçan daire düşmüştür -tarihteki büyük dalaverelerden biridir ama MacLeod’un niyetlerinden biri de dalavere üzerinden gerçeklik devşirmek- de savaşlarda kullanılan yine o zamazingodur. Babası araştırmasını söylüyor oğluna, John bakıyor ki anti-yerçekimi motorunu ortaya çıkan devrimsel fizik prensipleri piyasada yok, Einstein bir süredir ışıl ışıl parlamaktadır ama uçan bir daireyi icat etmemiştir, hasılı nedir bu nane? Ian Boyd dış uzay olduğunu söyler, Dan Orr başka bir şey, gençler kendi aralarında Marslılara bağlarlar mevzuyu, sonra Dan Orr bizim çocukta ışık gördüğü için komünitenin akıl hocası Dr. Lynch’in görüşlerini tartışmak üzere toplantıya çağırır. NATO tarafından gözaltında tutulan Çekoslovak gerilla lideriyle dayanışmak için yazılan duvar yazılarını görürüz, gece işçileri çalışmaktadır, geceleri kent gölgelerle örülüp direncini artırmaktadır. Politik tartışmalar dönemin havasını taşır doğrudan, MacLeod gençliğinde komünist hareketlerin aktif bir üyesi olduğu için gerçekçi manzaralar sunar.

Zaman ilerliyor, üniversiteye başlamadan önce tayfa askere gönderiliyor, Orr’un mezarı İmparatorluk Savaş Şehitliği’nde. 1974 Eylül’ünde terhis edilen John savaşın kendi sokaklarına dayandığına şahit oluyor, iç savaşın dünya savaşına eklemlenmesi kısa sürede gerçekleşiyor. Sahneler hızla değiştiği için teorik araştırmalardan pratik mücadeleye geçiş belirsiz, John arkadaşlarıyla birlikte çatışırken yaralanan bir yoldaşının hayatını kurtarmak için iki yıl sonra babasının evine gidiyor. Araları bozuk değil, yine de aynı cephede değiller, baba elinden geleni yaparak adamı kurtardıktan sonra o uçak kazasında gördüğü şeyi ilk kez açıklıyor oğluna, en azından bunu yapabilir: gerçekten de çocuğa benziyordu ama yakından bakınca Nazilerin bilimsel deneylerinin sonucu sanki, bakır rengi kan, dört parmak, kocaman gözler, belki Himalayalar’da evrim geçirmiş bir tür olabilir, ne olduğu belli değil. Anlayacak John, arkadaşlarıyla birlikte saldırdığı askerî treni korumak için gelen uçağı -muhteşem bir sahne bu arada, MacLeod’a sırf bu sahne için hürmet edilir- indirdikten sonra pilotla karşılaşınca hikâyenin ara sıra pörtleyen kanadı iyice açılacak. Ne kadarını anlatmam gerektiğini düşünüyorum, sadece şunu söylemek yeterli belki, paralel evrenlerdeki insan varlığını korumaya çalışan bir tür ara sıra el atmaktadır mevzuya, gözlemlerine göre pek az evrende insan 20. yüzyıldan sağ kurtulabilmiştir bütün yardımlarına rağmen. O dünyada pek başarılı oldukları söylenemez ama bizimkinin başarısından bahsedilir arada, Stalin’in öldürülmediği, nükleer savaşın çıkmadığı dünya başarılı bir dünyadır. Görünürde dış dünyadan iki tür var, daha fazlasının olmadığı söylenemez bu ikisinden biri diğerini yarattığı için. Mantıksızlık arayacaksak, eh, zamanda yolculuk gibi bir teknolojiye sahip türün acemilikleri bitmek bilmiyor, insanları uyandıracak sakarlıklar insan yandaşlarca örtülüyor da bizim ortalama çocuklar fark ediyorlarsa, yani korunma kalkanının zayıf yanını bile çözmüşler de uçan zamazingoyu düşürmeyi başarıyorlar, biraz üfürme geldi bunlar. Ayrıca neden Venüslüler, Marslılar? Yakın zamanda yazılmış bir metin bu, basitleştirmeye gerek yoktu ama tamam.

On numara dört yıldız politik bilimkurgu, Banks ve Miéville sevenler elden gelsinler.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!