Polisiye gibi bir şey, bilimsel polisiye. Bilim insanları buldukça buluyorlar, bulgular üzerinden senaryo üretiyor Mack. Katil evren sonuçta, şüphesiz. Severim böyle olasılık sayım dökümünü, mesela kara deliğe yaklaşınca nasıl ölürüz? Valla o ışımada kızarmazsak spagettiye dönüyoruz, tabii “düşmemiz” yirmi saati bulabiliyor kara deliğin büyüklüğüne göre de mutlaka ölüyoruz. Zaten ölmeliyiz. Mack’in konuştuğu dâhiler sonlu olmamızı rahatlatıcı buluyorlar, evrenin sonlu olmasında da bir sorun yok. Kaku’ya göre biz, kendini anlamak isteyen atom çorbasının ürünüyüz. İnsan felsefeyle iştigal ederek anlamaya çalışıyor, evren insan vasıtasıyla. Süper olay. Lovecraft diyordu işte, bir gün bütün bilimler milimler bir araya gelecek de insanlığın şafağı dehşet verici bir keşfe sökecek. Her Şeyin Teorisi’dir belki bu keşif, aramalar sürüyor. Elde edilen son veriler böyle bir bütünleşmenin giderek zorlaştığını gösteriyormuş Mack’e göre, bu sebeple Uyum Modeli’nin alternatiflerini düşünenler boşa kürek çekiyorlarmış gibi hissetmiyorlar. Uyum Modeli kozmolojide hüküm süren paradigma, şu kuarkların falan olduğu. Karanlık madde, kozmolojik sabit ve şişme gibi ögeleri tamamen karanlıkta, bunlara dair verilerin nasıl elde edileceğine dair makul bir açıklama henüz yok. Bu modelle çelişen bir şey de yok, eldeki malzemeyle buraya kadar gelinmiş, yüzlerce yıllık birikimin sonucunda birtakım cevaplar bulundu, yeni teoriler üretildi, gelecekte de üretilecek çünkü daha iyi bir paradigma geliştirilmedi. Haliyle Mack’in değindiği sonlar Uyum Modeli’nin bilinmeyen ögelerinden doğan spekülasyonların ürünü. Nima Arkani-Hamed -araya sıkıştırmalıyım, metinde “Nina” diye geçiyor, Domingo’nun kitaplarında hatalara pek denk gelmezdim ama bu kitapta rekor kırılmış olabilir- kuantum mekaniği ve uzay-zaman olmadan da ortaya çıkabilecek somut fiziksel sistemlerin ufukta göründüğünü söylemiş, Clifford Johnson da sicim teorisi bağlamında uzay-zamanın temel olmadığını belirtiyor, Uyum Modeli’nin bu alternatif paradigmalara nasıl uyum sağlayacağı şüpheli çünkü Higgs bozonu gibi varsayımsal ögelerin bulunması mevcut paradigmayı sapasağlam yerinde tutuyor, ayrıca sermayenin alternatiflere kayacağını da hiç sanmıyorum. Neden, çünkü edebiyat gibi tırışka bir bölümden mezun olup parçacık fiziğiyle ilgili ahkâm kesme haddini kendinde bulabilecek hödüklerden biriymişim gibi davranmak hoşuma gitti şu an, yoksa hödüklüğümü başka alanlarda gösteririm genelde. Yani evrenin sonunu getirecek birkaç mevzu var, hepsi evrenin doğuşuyla alakalı süreçle ilgili olduğu için Mack önce Büyük Patlama’yla alakalı bilgi veriyor. Popüler bilim metinlerinde denk geldiğim en detaylı anlatım burada, çoğunu geçip birkaç kilit bilgiyi geçmeyeceğim: Evrenin başlangıçta ısıyla parıldayan koca bir cehennem olduğu hipotezi, kozmik mikrodalga arka plan sayesinde tümüyle doğrulandı, yani “patlama” doğru tabir değil ama gözlemleyebildiğimiz en uzak noktadan termal radyasyonun varlığına dair veri alabildiğimize göre ısı çok uzaklarda işini yapmaya devam ediyor. Karanlık madde gibi bilinmeyen etkenlerin izi başlangıca kadar teorik olarak sürülebiliyor. Evrenimiz ölüyor bir de, oluştuğu anda ölmeye başladı. Klişe.
“Büyük Çöküş”: Galaksimiz pek çok galaksiyi lüpletmiş, keyfine bakmıştır. Birkaç milyar yıl sonra çarpışacağı Andromeda’yı da yemesini isterdi şu deli gönül, niyeyse, ne ki yiyemeyecek ve dağılacaktır. Bizim sistemimiz büyük ihtimalle kurtulacaktır ama Dünya’ya geçmiş olsun, Güneş büyüdüğü ve kırmızı deve dönüştüğü zaman okyanuslar buharlaşacak, yeryüzü yaşanamayacak hale gelecek. Zamanımız var, bir şekilde yırtabiliriz ama evrenin sürekli genişlemesi hiçbir şekilde kurtulamayacağımız kozmik olaylara yol açacak. Genişlemeyi durduracak bir kütleçekim gücü ortaya çıkınca denge noktasının ardından her şeyin bizden uzaklaştığını gösteren kırmızı ışık maviye dönecek. Doppler etkisini düşünelim, sesi nasıl algılıyorsak ışığı da benzer biçimde algılıyoruz, uzaklaşan bir cismin yaydığı ışık kırmızı, yaklaşanınki mavi. Evrenin genişlemesi tersine dönünce kozmik mikrodalga arka plan da kırmızıdan maviye dönecek ki bizim felaketimiz olacak ve ağlayacağız, evrenin her yerine yayılan radyasyonla yıkanacağız, her şey ilk haline dönecek. Bir yerden sekmezse bu işlem, döngüsel evren diye bir şey yoksa. Milyarlarca, belki trilyonlarca yıl sonra gerçekleşebilecek felaketlerin arasında Büyük Çöküş en basiti gibi görünüyor, Mack’e göre bundan çok daha korkunç sonlarla karşılaşabiliriz. Gerçi yok oluş tüm senaryolarda varsa korkunçluğun dahasından bahsedilebilir mi, bilemedim.
“Sıcak Ölüm”: Genişleme hızlanıyor, çökme ufukta görünmüyor ama bu genişlemenin kaynağı? Uzay-zamanın daha önce saptanmamış bir enerji kaynağıyla genişlemesini sağlayan özelliğe “kozmolojik sabit” dendi. Gerçi Einstein bu terimi kullanmıştı ve durağan bir evrende işe de yarıyordu ama evren durağan değildi, haliyle Einstein bu sabiti denklemlerinden çıkardı, genişlemenin hızlanmasıyla sabite ihtiyaç duyuldu ve Einstein’a hakkı verildi. Bu sabitin olup olmadığı bilinmiyor, genişlemenin hızlanmasına yol açan olguların tümüne “karanlık enerji” denerek işin içinden çıkılmış. Varsa evrenin sonunu getirecek, o kesin. Uzayın giderek genişlemesi hayal gücünü zorlayan bir duruma yol açıyor, ışıktan daha hızlı genişleyen bir uzay düşünün. Işık uzayın içinde ışıktır, oysa uzay bambaşka bir şeydir, tanımsız enerjiler cirit atar uzayda, haliyle bu hızda genişlemesi mümkündür. Bunun anlamı şu: En uzaktaki cisimlerin uzaklaşma hızı daha fazladır, haliyle o kadar hızlı uzaklaşıyor olabilirler ki ışıkları genişleyen uzay içinde bize hiçbir zaman ulaşamayacaktır. Bulunduğumuz yerden 30 milyar ışık yılı ötedeki bir galaksiyi hiçbir zaman göremeyeceğiz demektir bu, hatta bize daha uzakmış gibi görünen galaksilerin daha yakında, daha yakınmış gibi görünenlerin daha uzakta olma ihtimali de vardır. Uzay böyle tatlı sürprizler yapmaya meyillidir, hazırlıklı olmalıyız çünkü kıyamet geliyor: nesnelerin birbirine etkisiyle bir arada duran şu gök kubbe tamamen karanlığa gömülebilir. “Nihayetinde her yeni, ölüme giden süpergalaksi yapayalnız kalacak. Hiçbir şey yaklaşarak yeni yıldızlara yakıt sağlayacak taze gazları getiremeyecek. Halihazırda parlamakta olan yıldızlar ya süpernova olarak patlayacak veya daha da çoğu dış katmanlarını üzerlerinden atarak ağır ağır yanan, milyarlarca veya trilyonlarca yıl içinde peyderpey soğuyan birer enkaza dönüşecek. Kara delikler bir süreliğine büyüyecek. Bazıları galaksiler dolusu ölü yıldız kalıntısını yutacak; bazılarının gelişimiyse yeni maddeler yutulacak kadar yaklaşmadığı için duraksayacak.” (s. 89) Maksimum entropiye varan bir seyir, evrenin ilk haliyle sonlanan bir ölüm. O büyüklüğü düşününce zamanın dahi olmadığı, hafifçe ısıtılmış bir kutu. Çok büyük bir kutu.
“Büyük Yırtılma”: Şeylerin şey olmasını ve şey olarak kalmasını sağlayan karanlık enerjinin belli bir aralıkta bulunduğunu düşünün, o aralığın hangi ucundan taşarsa taşsın karanlık enerji bütün kütleçekimi, elektromanyetik zırtoyu, fiziği miziği mahvediyor. Atomları bir arada tutan güçlerin tamamen ortadan kalkmasından bahsediyor Mack, her şeyin dağıldığını göreceğiz, Dünya havaya uçacak ve uzay kapsülünden göreceğiz bunu, Dünya’da olmadığımız için rahatlayacağız. “Ancak bu rahatlama kısa ömürlü. Çok geçmeden, atomlarınızı ve moleküllerinizi bir arada tutan elektromanyetik kuvvetler, tüm maddelerin içindeki biteviye genişleyen boşluğa karşı koyamayacak. Saniyenin küçücük ve son bir anında moleküller parçalanarak dağılacak ve hâlâ dayanmakta olan tüm zeki varlıklar, atomlarının birbirlerinden ayrılmasıyla içten dışa doğru imha olacak.” (s. 114)
Teferruatı var, her yok oluş uzunca açıklanıyor, ortadan kalkma biçimlerimizi ayrıntılarıyla öğrenebiliyoruz. Benim favorim “Vakum Bozunumu”. Higgs alanı sayesinde evren istikrarlıymış gibi görünmektedir ama daha istikrarlı bir hali var olabilir, fezamız o hali “tercih ederse” bir kuantum köpüğü belirecek ve ışık hızıyla genişleyip her şeyi yok edecek. “Süreç kuşbakışından ne kadar dramatik görünürse görünsün eğer köpük yakınlarınızda belirirse haberiniz bile olmayacaktır. Size doğru ışık hızında gelen bir şey görünmezdir; sizi gelişine uyaran herhangi ufak bir parıltı, o şeyin kendisiyle aynı anda gelecektir. Altınızdan gelirse ayaklarınızın artık var olmadığı ve beyninizin hâlâ onları gördüğünü sandığı birkaç nanosaniye yaşayacaksınız demektir. Şükür, süreç tamamen acısız olacak: Sinirsel sinyaller bile köpüğün sizi parçalama hızına yetişemez. Gerçek bir lütuftur bu.” (s. 145)
Şahane bir metin, fizik dünyasındaki güncel gelişmelerden haberdar olmak isteyenler mutlaka okumalı. Bir de evrenin başına gelecekleri öğrenmek isteyenler.
Cevap yaz