John Cheever – Sanki Cennetti Görünen

Anlatacaklarım, yağmurlu bir gecede, eski bir evde, yatakta okunacak bir öyküdür.” (s. 7) Bu upuzun öyküyü yatakta okursanız başınıza iki şeyden biri gelecektir, ya baştaki hoş tasvirleri aşamayıp uyuyakalırsınız ya da bu şirin canavarı geçip Cheever’ın karakterlerini genişletme biçiminden etkilenirsiniz ve ertesi güne uykusuz başlarsınız. İkinci yoldan ilerlerseniz doğa katliamının kurumsal haliyle karşılaşacaksınız, mafyanın devletle el ele verip güzel bir gölü mahvetmeye başlamasından ötürü sinirleneceksiniz ve umutlarınız tükenecek, çünkü iki büyük güce karşı nasıl mücadele edersiniz, adamın yanağına yoğurt sürüp şaplağı patlatırlar, öyle değil mi? Değil, bireysel mücadelenin etkisiyle işlerin tersine döndüğünü görüp keyiflenirsiniz, deliliğe varan cesaretiyle bu düzene karşı koyan karakterlerin ardından üzülürsünüz ve sevinirsiniz. Kişilerin tuhaf psikolojileri diğer kanadıdır hikâyenin, hoşlandığı kadınla birlikte olmak için eşinen adamımız karşılaştığı asansör operatörüyle ilişkiye girince psikoloğa gider, eşcinselliğinin sınırlarını keşfetmeye çalışır, başka bir karakter çevre katliamının durması için marketteki soslara zehir katarak rastgele ölümlere neden olur veya olmaz, okur görecek artık ama bu zehir işi var, sevgi var, kararsızlık, şiddet, tam Amerikan işi. Kasabayı görüyoruz bir, fabrika olmadan da ayakta kalmayı başarmış, bahçeleri ve meyvelikleri muntazaman sulanıyor. Göllerdeki su yüksekliği yeterli, yakınındaki ırmağın yatağı dolu, cennet bahsine başka bir yerde rastlamasaydık bulutların üzerinde olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdik kasabanın, şimdilik sadece güzel bir kasaba, adı fabrikanın eski patronunun kızından geliyor: Janice. Kasaba sakinleri bahçelerine sığınak inşa etmişlerdir muhtemelen, UFO gördüklerine dair söylentileri yaydıkça komünistlerden daha çok heyecan veren bir şey buldukları için, dahası sığınakların uzaylı istilası sırasında işe yarayacağını düşündüklerinden mutludurlar herhalde. Kendi hallerinde yaşayan insanları rahat bırakıp Lemuel Sears’ı tanıtıyorum, zeplinle yolculuk yapma umudunun yaşandığı günleri hatırlayacak kadar yaşlı, kasabada yaşayan kızına telefon edip Beasley Gölü’nde paten yapılıp yapılmadığını soracak kadar paten sevdalısı, âşık olabilecek kadar genç. Kültürlü de, iki yüzyıl öncesinin Hollandalı ressamlarını biliyor, Brueghel’in birkaç buz pateni tablosundan önce yapılan paten resimlerine de aşina. Gölde kayan insanlarla birlikte kendini bir tablonun parçasıymış gibi düşünmüştür, işini gücünü ayarlayıp hafta sonları kaymaya gelmiştir de üçüncü haftada karşılaşacağı kötü sürprizden haberi yoktur. Son gelişinde buzun erimesiyle birlikte ortaya çıkan hurdalığı görünce üzülüyor, köpek leşinden araba kaportasına kadar her şey atılmış oraya, gölün üçte biri hurdalık. Sears’ın duyarlılığına dair: “Gecenin yaklaştığı göz önüne alınırsa, kayanların seslerinde, ona, -Akdeniz kıyıları kirlilik dediğimiz vahşetle kaybedilmeden önce- Akdeniz kıyısındaki plajlardan yükselen sesleri anımsatan olağanüstü bir hafiflik vardı.” (s. 12) Böyle ilginç benzetmelerle sık sık karşılaşacağız, uykuyu kaçırıyor bunlar. İşte, Sears kente döner dönmez hukuk müşavirlerini durumdan haberdar ediyor ve gazeteye bir mektup yazıyor, ilk bölüm sonlanıyor. İkinci bölümün başında bellek kapasiteleri, silikon yongalar, RAM ve Rom, 64K silikon ve VLSI devresi karşılıyor bizi, Sears’ın bilgisayar şirketinden birkaç detayın bağlandığı yeri keselim: “Şirketinin bilgisayarlar için giriş sistemleri üretmesi, Sears’ı sürekli olarak pek çok bilgiyi depolayan bilgisayarların olağanüstü bellekleriyle ve bu belleklerin olağanüstü sezgi yoksunluğuyla yüz yüze getirmesi, Beasley Gölü’nün hurdalığa çevrilmesi ve paten keyfinin sona ermesi gibi duygusal konularla daha fazla ilgilenmesine yol açmış olabilir. Kaldı ki son günlerde başka bir duygusal durum da ilgisini uyandırmıştı.” (s. 15) Öykünün tamamı şu kısma sıkıştırılmış adeta, unzip eylemek suretiyle Sears’ın yaşamını açarken gölle, duygusal meselesiyle ve daha da bir duygusal meselesiyle iştigal etmeye başlıyoruz. Sears banka kuyruğunda tanıştığı Renée Herndon’la yakınlaşmak için emlakçılık yapan kadına ev kiralamak istediğini söylüyor. Düzenbaz bir adam değil, sadece kadının ona ayıracağı saatlerin karşılığını vermek istiyor. Birlikte ev bakıyorlar ertesi gün, birbirlerini tartıyorlar, Sears hediye almak isteyince Herndon olmazlanıyor, Sears’ın kendisini öpmek istediğinin farkında. Gizemli bir kadın Herndon, yemeğe çıkma işi hemen bağlanınca haftanın hemen her günü kiliselere gittiğini söylüyor, Sears perşembe akşamı kiliseye gelip Herndon’ı alabilir. Alacak da kilisedeki tipleri izleyecek önce. “Yüzlerin çeşitliliğinden bir anlam çıkarması gerektiğine inanıyordu. Ardından, kadın erkek, genç ihtiyar, her yüzü birer birer inceleyerek o insanların erotik bir sevişme anında nasıl görüneceklerini, yüzlerinin nasıl kasılıp biçim değiştireceğini düşlemeye çalıştı.” (s. 23) Bu bence matrak, Cheever’ın normlara uygun mizahından bahsetmektense bu tür çıkışlarını incelemeli. Seks komik bir şey ya, geriliminden heyecanına yüz şeyle dolu da şöyle bir adım geri çekilip bakalım, o ne yani. Birinin kulağına parmağımı sokup çıkardığımı düşünüyorum, aynı şey değil de aynı şey, saçma değil de saçma, Sears’ın düşüncelerinden buraya kısa bir yol çizilir de uzunları hikâyenin devamını sağlar, mesela merhum iki eşini düşünür Sears, onlarla geçirdiği güzel günleri Herndon’la yaşayacağı güzelliklere katmaya çalışır ama kadının uzaklığından ne anlam çıkarması gerektiğini bilemez. Soruşturma işi de pek iyi gitmemektedir, hukuk şirketinden öğrendiğine göre gölün kirletilmesi olayını araştıran çalışanların tümü öldürülmüştür, işin peşini bırakmak istemiyorsa çevreci Horace Chrisholm’a başvurması gerektiği söylenir.

Sammy Salazzo bu ölümlerin üzerine ortaya çıkar, son derece normalmiş gibi görünmesine rağmen yediği haltların haddi hesabı yoktur. Kasabadaki üç berber dükkânından birini işletir Salazzo, karanlık işlere girmeden önce eve bıraktığı bütün paranın köpek mamasına gittiğini öğrenince tüfeğini alır, kızlarının yalvarışlarını umursamadan Buster’ı dan diye vurur. Cheever yükselir hemen: “Köpeklerin zekâsı hakkındaki bilgimiz çok sınırlı, ölümden sonraki yaşam konusundaki bilgimiz de sıfır olmakla birlikte, Buster’ın kendisinden bekleneni anladığını, hatta, kendi canı pahasına bile olsa, ailenin hayatında bir işe yarayacağı için sevinmiş gibi baktığını söyleyeceğim.” (s. 31) Salazzo’nun iki kızının yıllar sonra vurulan köpekten bahsedeceklerini de söyler, seksin hemen ardından aşk sözcükleri sıralar gibi anlatacaklardır olup biteni. Maria bu manyaklığı kaldıramaz, eşinin amcası Luigi’yi arayarak yardım ister. Salazzo ailesinin diğer kanadına böyle geçer Sammy, proleterken “seçkinlerin” arasına kabul edilir. Yapacağı iş basittir, göle hurda atmaya gelenlerden para toplamaya başlar ve belli zamanlarda parayı almaya gelen adamlara topladığının tamamını verir, hırsızlık yapmaya niyeti yoktur. Hırsızlığa gerek de yoktur, iyi kazanç hayatı değiştirmeye yetmektedir. Komşuları Betsy Logan’ın manyağa dönüşmesine de yetmektedir, Sammy’nin köpeği vurduğunu gören kadın aileye kin tutmaya başlar, markette karşılaştığı Maria’nın zorbalığına cevap vermeyi de başarır. Hikâyeler bu noktadan sonra bağlanmaya başlar, Betsy kadının aldığı sosu aklına kazıyıp zehri o soslara döker ve gazeteleri takip etmeye başlar, komşusunun ölümünü dört gözle beklemektedir. Chrisholm ve Sears birlikte mücadele etmeye başlarlar, bürokrasiyi aşındıra aşındıra indirirler bir güzel. Diğer cephede yenilmektedir Sears, fikrince psikanalizin düşüşüne rağmen biseksüelliğini çözmek için yardım alır, Herndon’ı çözemediği zaman her şeyi çözmesinin gerekmediğini düşünür, gölü kurtarmak onun için yeterli olacaktır. Görünen sanki cennettir işte, kaybedilmeden hemen önceki. Bir kez olsun kurtarılıyor, Salazzolar arazi oluyorlar hemen. Gökten üç hurda düşüyor da Beasley’ye değil nihayet.

Bu kıymetli eseri sahaflardan bulabiliriz, baskısı yok ne yazık ki. Armağan Ekici çevirisi. Türkçe yayımlanan ilk Cheever metni.

Ek: İşaretlediğim bir bölüme rastladım, Cheever’ın zekâsına hayran olduğum yeri hatırladım. Betsy ve Maria’yı markette karşılaştırmadan önce eski çağların kalelerinden bahsediyor anlatıcı, duvarların içindeki ve dışındaki korkunun, düşmanlığın kalın duvarlar yüzünden ortaya çıktığını, değiş tokuş için yol kavşaklarına gelen insanlarınsa birbirlerine güvenle yaklaştıklarını söylüyor, ardından Betsy’nin alışveriş yaparken belki de bu eski ritüeli canlandırdığı için öylesine heyecanlandığını belirtiyor. Neyi nereden aldın, nereye getirdin ve nereye bağladın Cheever, bileğinden ve elinden öperim.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!