James Lovelock – Novasen

Mesela Lovelock “Üç Robot Yasası”nın çıkarabileceği arızadan bahsediyor, robotlar özgür iradeye sahip olacaklarsa bu yasaların etrafından dolaşacak yolları bulabilirler veya yasaları hiç sallamayabilirler, tamam ama “Gaia”nın neden kendileri için en optimal şartları ortaya çıkaracağını düşünsünler ki? Lovelock’ın kendi terimi bu Gaia, yaşamla Dünya’nın etkileşim halinde olduğuna, gezegenin aslında tek bir organizmadan ibaretliğine dair hipotez. Dünya yaşlandıkça yaşamı baştan yaratması zorlaşıyor, mesela küresel bir felaket olsa şu andaki sıcaklıkla yaşamın tekrar ortaya çıkması mümkün değilmiş, milyonlarca yıl önce onca türün ortaya çıkmasını sağlayan elverişli ortamı yitirdik, üzücü. Bizim yaşamımız kritik eşik aşılmadığı için sürüyor, bunu da Gaia’nın sıcaklığı düşüren varlığına borçluyuz. Karbondioksit, sıcaklık, oksijen, ne varsa canlılarla cansızların niteliklerini muhteşem bir biçimde birleştirmesi sayesinde kıvamlı diyeceğim. Lovelock’a göre sınır 50 derece, karbon bazlı yaşam formumuz daha üst sıcaklıklarda yaşamak için elverişsiz, siborgların yaşaması için de elverişsizmiş ama önce Novasen’in ve haliyle siborgların ne olduğunu anlatmak lazım, dağınık başladım. Lovelock’a göre 1712’den beri Antroposen Çağı’ndayız, buharı ehlileştirdikten sonra insanlık gezegenin tamamına hakim oldu ve kapital merkezli yaşam ortaya çıktı diyeyim. Şimdi yapay zekâyla birlikte yeni bir çağa gireceğimizi söylüyor Lovelock, Novasen’e gireceğiz hatta girdik bile. Siborglarla insanlar uyum sağlayacaklar, birbirlerini geliştirecekler falan, Gaia’nın korunmasının ortak çıkarları için en iyi sonucu vereceği konusunda mutabık kalacaklar. Bu noktada Lovelock’ın yine insan merkezli düşündüğünü söyleme cüretini göstereceğim, insanın Dünya’yı pek de umursamadığı böylesi bir dönemde ortaya çıkacak yapay zekâ gezegeni neden umursasın? Lovelock yapay zekânın geçireceği evrim aşamalarını, insanlığın alabileceği önlemleri anlatıyor, mevzuyla ilgili birazcık ilgili herkesin bileceği şeyleri söylüyor ve işbirliğinden çok umutlu olduğunu dile getiriyor, bu son noktaya itiraz edilebilir. Silikon bazlı olacağı düşünülen siborgların 50 derecenin üzerindeki sıcaklıklara uyum sağlayacak bir formu üretmeleri işten bile değildir. Satranç şampiyonlarını yenen, Go birincilerini alt eden sistemler sadece belli bir amaç için programlanmış kısmi yapay zekâlar olarak görülebilir, siborglar aynı niteliğin katlarca fazlasına sahip varlıklar olarak karşımıza çıkacak, üstelik iradeleri kendi elinde, açma kapama düğmeleri varsa da işlevselliği ortadan kaldırılacak muhtemelen. Eh, bu durumda insanın var oluşunu sağlayan şartlar pek de umurlarında olmayabilir ki siborgların kapasitelerinin karşısında ağaçlara, bitkilere döneceğiz resmen, aldıkları kararların kontrolünü geçtim, takibini bile yapamayacağız muhtemelen. Kısacası Lovelock’ın iyimserliği pek naif. “Düşünen Silahlar” bölümünde otopilota bırakılmış kontrol yüzünden düşen bir uçak üzerinden yönetimin insanda olması gerektiği söyleniyor ama bu durum otopilotun değil, insanın eksikliğini gösteriyor, zayıf bir savunu. Askeri platformlara uygulanabilir sistemlerin evrimine izin vermeyi en ölümcül fikir olarak görüyor Lovelock, bunun nasıl engellenebileceğine dair bir görüş belirtmiyor. İnternet bile ilk kez ordu çapında kullanılan bir teknoloji, yapay zekânın milyarlarca dolarlık militarist yatırım aldığı da malum, nasıl olacak bu iş? We Need To Talk About A.I.‘da meselenin özüne iniliyor, izlemeli. Max Tegmark Yaşam 3.0‘da bütün senaryoları ele alıyor, okumalı. Özetlemek gerekirse siborglar insana gerek olmadığını düşünecekler muhtemelen, karbon bazlı bileşikleri puf diye çözen bir ışın üretmelerine bakar. Lovelock’a göre dengeyi lehimize çevirecek numaralarımız var, örneğin elektromanyetik atışlar (EMP) işimizi görür ama bizim de işimizi bitirir, elektriğe bu kadar bağlı bir tür kendi sistemlerini nasıl koruyacak? Ve yine aynı soruna dönüyoruz, siborglar yok edilmelerini engellemek için muhtemel bütün tehlikeleri ortadan kaldırır. Kendini “üretebilen” bir varlıktan bahsediyoruz, her türlü önlemi alacaktır. Daha kolay bir yol da ölümcül bir virüs sentezlemek, çocuk oyuncağı. Oksijene ihtiyaç duymayacakları için gezegenin ayarlarıyla oynayıp bir anda boğabilirler bizi, dünyayı serin tutmak zorunda kalacakları söyleniyor ama bunu da çözerler. Güneş enerjisine bağlı kalacaklarını sanmam, gökyüzünü karartmak sadece insanı mahveder. “Unutmamalıyız ki bugün AlphaZero gibi sıfırdan kendi kendisine öğrenen yapay zekâ sistemlerimiz varken, benzer sistemlerin Go oynamaktan çok daha radikal şeyleri yapmayı kendi kendilerine öğrenmesi çok zaman almayacak ve savaşmak da bu işlerden biri. Bu durumda bebeklerin öldürülmemesiyle ilgili bir kurala güvenilemez. Güvenilebilecek, yaslanılabilecek dayanak, siborgların insanlıkla ortak amaçlarının farkına varmalarıdır. O amaç yaşanacak yerin korunmasıdır.” (s. 122) Güzel, yaşanacak yer korunsun ama kaynakları tüketen ikinci bir türün yaşamasına neden izin versinler? Onlarla müzakere edemeyiz, herhangi bir ağaçla müzakere ettiğimizi görmedim hiç. Neil deGrasse Tyson bir konuşmasında en son ne zaman bir solucanla veya kuşla sohbet etmeye çalıştığımızı soruyor, matrak. Zaten bizim dilimizi kullanmayacakları belli, evrimimiz gereği konuşma yetimizi geliştirdik ama bizim çocuklar aynı biçimde iletişim kurmaya ihtiyaç duymayacak, Lovelock’a göre telepatiyle anlaşacaklarsa da bizimle iletişim kurabilmek için dilimizi de bilecekler. Bu da pek mantıklı gelmedi açıkçası, şak diye yapacakları bir şey ama bizi kendi “dillerini” anlayacak hale getirmeleri daha olası. Fotosentez enerjisinin zirvede olduğu dönemde Gaia’ya boyun eğiyorduk, Antroposen’de işler açıkçası tersine döndü ve üçüncü çağ geliyorsa durum pek de parlak görünmüyor açıkçası.

Lovelock’ın olumlu görüşleri biraz da çaresizlikten doğuyor, sonuçta Dünya yaşlanıyor işte, birkaç milyar yıla uzamak gerekecek. Güneş 5 milyar yıl sonra kırmızı dev bir şişko yıldıza dönüşünce Dünya’yı yutacak mesela, o arada göktaşı düşebilir ki dinozorların çağına göre göktaşı düşme tehlikesi üç kat artmış, dinozorlar çok şanssızmış açıkçası. Dünya zaten yaşamın ortaya çıkması konusunda en ideal gezegen değilmiş, hassas bir noktadayken başarmışız. Berbat anlattığım mevzu şu: “Şimdiye dek Güneş’in ısınması, milyonlarca yıl alan bir süreçte, yaşamın evrilmesini mümkün kılacak kadar ağır olmuştur. Maalesef Güneş artık Dünya üstünde organik yaşamın daha fazla gelişmesine elvermeyecek kadar sıcak. Yıldızımızın ürettiği ısı, yaşamın 4 milyar yıl öncesi ile 2,5 milyar yıl öncesi arasındaki Arke Çağı’nda basit kimyasallardan başladığı gibi yeniden başlamasına izin vermeyecek kadar yüksek. Dünya üzerinde yaşam silinirse yeniden başlamayacak.” (s. 27) Başka bir gezegende zeki yaşam formu olduğunu düşünmüyor Lovelock, o kadar uzun zaman geçmiş ki mutlaka görürmüşüz. Bizim durumumuz mucize gibi bir şey. çok kırılgan bir durumdayız açıkçası, bu yüzden siborglara güvenmekten başka bir çaremiz yok gibi gözüküyor. Üretilmeleri için çizgisel ve köşeli paradigmaları bırakıp daha sezgisel yaklaşımlarda bulunmamız gerektiğini söylüyor Lovelock, canlı bir şeyin işleyişini neden-sonuç ilişkisinden ziyade veriyi çat diye gösterebilecek mantıkdışı sonuçlar gösterebilir. Hayatta kalmamızı sağlayan kararlar bilinçli düşüncelerimizden önce içgüdülerimizde ortaya çıkıyor, o halde sezgilerimizi reddetmemeli ve şu siborg zımbırtılarını bir an önce üretmeliyiz. Bizi havaya uçurmamalarını sağlamak zor gibi gözüküyor ama yeni teknolojiler yeni önlemler de getirecektir, bir yol bulunur umarım. Başka gezegenlere gidelim, yerleşelim, buradaki düzeni doğrudan orada kurmayalım. Warp motorlarını bir an önce üretip uzayı eğip bükerek hızla yol alalım, gezegenlere çarpmayalım, gemileri doğru düzgün kullanalım. Ömrümüzü uzatalım ve mümkünse şu karbon bazlı uyduruk bedenlerimizden bir an önce kurtulalım mümkünse, kan man kalp malp eski teknoloji artık. Göktaşlarına el sallayalım, sevelim, sevilelim.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!