h2o sağ olsun, kitap gönderme nezaketinde bulundu. Kimle muhatap olduğumu bilmiyorum ama çok teşekkür ederim, İrfan Yalçın’la tanışmak başka türlü ne zamana kısmet olurdu bilmem. Burhan Günel’le birlikte edebiyatımızın kıymeti bilinmeyen en önemli yazarlarından biri İrfan Yalçın, kani oldum, tek bir romanla. Arka kapakta Sinan Çetin’in 1998’de sinemaya uyarladığı yazıyor ama 1985 aslında, Altın Portakal’da en iyi ikinci film seçilmiş bir de. Yalçın’dan bahsetmek boyun borcu, Necatigil’in kısacık bahsinde yazdığına göre Yeni Dergi’nin 1968’deki eleştiri yarışmasında ikinci olmuşluğu var Yalçın’ın, birincilik Evin İlyasoğlu’nun, Nâzım Hikmet’in şiirinde müziği araştırmış İlyasoğlu. Neyse, 1934’te Zonguldak’ta doğmuş Yalçın, İÜ’de Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünden 1960’ta mezun olmuş, ardından Kozan, Çarşamba ve Zonguldak’ta toplam altı yıl öğretmenlik yapmış, Necatigil’e göre süre on yıl. 1972’de görevinden ayrılıp İstanbul’da bir kitabevi açmış Yalçın, 1985’te Köyceğiz’e yerleşmiş. İlginç, Zonguldak’ta öğretmenlik yaptığım iki yılda er veya geç memleketine döndüğü için şükreden o kadar çok insanla tanıştım ki, neden Köyceğiz acaba? Yalçın, edebiyata şiir ve denemeyle başlıyor, romana ağırlık veriyor sonra. Pansiyon Huzur’la 1974 Milliyet Yayınları Roman Yarışması’nda ikincilik kazanıyor, aynı yarışmanın 1977 tarihlisinde Fareyi Öldürmek ile mansiyon, 1980’de Ölümün Ağzı’yla TDK Roman Ödülü, Yorgun Sevda’yla 2009 Cevdet Kudret Roman Ödülü. Ödülsüz romanlarıyla birlikte okunacak pek çok kitabı var Yalçın’ın, bendekileri okuma sıramı bozup öne aldım, bu metnin etkisi.
Yağmurlu bir pazar sabahıyla başlıyor anlatı, kahvede kimseler yok, Arap camın kenarında bir başına oturuyor. Bilardo oynayan adama eşlik etmiyor, mekânı basan polisi izliyor. Yamak polis kadar iri, genç bir çocuk. Yerden yere vurulacak az sonra, polis orantısız şiddet uygulayıp araba soymakla suçladığı çocuğa dayak atacak, kimse müdahale etmeyecek, Yaprak dışında. Bir anda ortaya çıkıyor Yaprak, çocuğu adamın elinden almaya çalışıyor ama başarılı olamıyor, etraftakilerin takdirini kazanınca utanıyor ve hızlı hızlı yürümeye başlıyor, 14 Numara’ya girip gözden kayboluyor. Arap’ın Yaprak’a takmasıyla sonuçlanıyor bu bölüm, Arap yedi yıldır birlikte yaşadığı Zargana’dan yüz çevirerek Yaprak’a yanaşacak, kadının parasını yemeye başlayacak. Zargana’yı Mersin’den getiren Arap, sermayesini pek kollamıyor, kadın kırk yaşını geçkin ve hastalığı var. Günde iki üç markaya düşünce “komple” olup arkadan vermeye de başlıyor, Arap’ın kumar parasını denkleştirmesi lazım. İkinci bölümde Zargana’yla Arap’ın muhabbetlerine şahit oluyoruz, Yalçın genelev argosunu kararında kullanıyor, gerçekliği abartıya kaçmadan sağlıyor. Her bölüm ayrı zamanlardaki olayları içeriyor, birkaç ayın birkaç bölüme bölündüğü söylenebilir. 1970’li yılların Zürafa Sokak’ında birbirinden farksız günlerin ayrımını önemli olaylar sağlıyor, her bölümde farklı bir dehşete, şamataya ve inceliğe rastlıyoruz. Arap’ın Zargana’yı dövmesi ve dövdükten sonra sarılması mesela, aralarındaki ilişki sevgi-nefret çatışmasını taşıyor gibi görünüyor ama Arap’ın niyeti para yemek, kumar için harçlık çıkarmak olduğundan kadınlara sıcak davranıp paralarını cukkalıyor, sülükten farksız. İki cinayeti var, ikincisi için hapiste sekiz yıl yattıktan sonra genelevlere tebelleş olmuş, bıçak kullanmayı iyi bildiği ve hiçbir şeyden korkmadığı için herkesi sindirmiş. 14 Numara’nın maması Karasultan pek belli etmiyor ama nefret ediyor Arap’tan, çıkarı için ilişkiyi koparmıyor da. Birlikte haplanıyorlar, bir nevi koruma da sağlıyor Arap. Genelev tayfasında Güneş, Bahar, Neptun, Artemis ve Yaprak var, zaman zaman çalışmaya gelen diğerleri dönemlik. Altmış yaşını geçkin bir kadın üç torununa bakmak için sadece geceleri, sarhoşların parasını söğüşlemek için geliyor örneğin. Aralarında en okumuşu Neptun, her gün Akşam aldırıp Çetin Altan’ın yazılarını okuyor, adı “gomünist”e çıkıyor ama gocunmuyor bundan, diğerleri gibi parasını adamlara yedireceğine banka hesabına yatırıyor, yeterince birikim yaptığı zaman defolup gidecek oradan. Evi de var üstelik, Yaprak’ın başı belaya girmeden önce Arap’a para yedirmemesini, isterse kendisinde kalabileceğini söyleyecek ama kurtaramayacak kızı. “Kuş” nam bir adam, yirmi beş yaşındaki Necmi saçtığı paraları Yaprak için harcamaya, zengin babası öldüğünde Yaprak’la nikah kıymaya niyetli, Arap’ın da bundan şikayeti yok, iyi para kazanıyor çünkü, Necmi’nin Yaprak için harcadığı para tümüyle Arap’ın cebine giriyor. Pezevengin ne kadar hissiz bir adam olduğunu ilerleyen bölümlerde görüyoruz, sağlık durumu giderek bozulan Zargana doktor çağırması için Arap’a para verecek, söz de alacak ama Arap o parayı hemen iyi edecek. Kadın ölür ölmez eşyalarını da satacak üstelik, çoraplarına kadar. Asıl para kaynağı Yaprak olduğu için kızı himayesine alır almaz güzellemelerinin hedefi Yaprak bu kez, kız biraz şapşal olduğu için Arap’ın verdiği sözlere inanıyor hemen, diğerlerinin telkinlerini bir süre umursamıyor. Kırılma ânında Neptun’un sözünü dinleyerek Karasultan’a ricada bulunuyor, parasını Arap’a kaptırmayacak artık. Arap’la Karasultan önceden anlaştıkları için tekerlerine çomak sokuluyor böylece, Arap çıldırıyor ve ortalığı dağıtıp Yaprak’ı bir temiz dövüyor. 14 Numara’nın karşısında oturan binadaki yaşlı çift kapılarını açıp Yaprak’ı yanlarına alıyorlar, Arap’ın evi yakma tehditlerini umursamayıp kolluyorlar kızı. Polisler Arap’ı arıyorlar ama bulamıyorlar, adam gizlenme konusunda usta. Ortaya çıktığında kimse kovamasa da orada daha fazla barınamayacağını anlıyor, intikam için çiftin peşine düşüyor. Necmi’yle Yaprak otobüse bindiklerinde orada, indiklerinde Arap da iniyor, bıçağını çekip Necmi’yi yaralıyor ve kaçmaya başlayan Yaprak’ın düştüğünü görüyor. Son bölümde yaşanıyor bunlar, Yalçın italik bölümde cinayeti anlatırken italik olmayanda Arap’ın her şey olup bittikten sonraki halini, düşüncelerini aktarıyor, iki zaman çizgisi ardışık biçimde verili.
Arap’la Yaprak’ın hikâyelerinin yanında çok sayıda yan hikâye de var, Ressam karakterinin geldiği bölümlerde “Pikasso”yla dalga geçenlerin eğlencesi, profesör olduğunu söyleyen Ressam’ın tepkileri çok matrak. Ressam takma isim kullanan kadınların gerçek isimleriyle dalga geçerken şıkır şıkır oynamaya başlıyor, Artemis de oynuyor ve Ressam’ın kıçını parmaklıyor, deli eğlencesi. 14 Numara’nın kadrolusu Mualla’nın deliliği dalga ve kavga konusu oluyor ara ara, söylediğine göre Mualla’nın ABD’de yaşayan kocası subay, iyi bir adam. Kimse inanmıyor tabii, ara ara eğlence malzemesi oluyor bu. Yaşam şartları kabalaştırmış kadınları, Mualla örneğinde olduğu gibi acımasızlar ama büyük bir tehlikeyle karşılaştıkları zaman birbirlerine arka çıkmayı biliyorlar. Ortak çıkarlar gereği gerçi, yoksa Karasultan başta olmak üzere herkes kazık atma derdinde. Karasultan sesini yükseltemeyenleri borçlandırıyor, kumaş satan Çingene’den herkese elbiselik kumaş alıp gideri yüksek gösteriyor, paraları cebe indiriyor. Kısa süre sonra o da işi bırakacak, evini barkını düzüp işletmeyi devredecek, az kalmış dediğine göre. Her şeye az kalmış orada, herkesin bir hayali, planı var, isteğine ulaşansa henüz yok. Yaprak’ın hayal kırıklığı diğerlerininkine göre daha büyük, Arap’a kolaylıkla kandığı için önüne gelen her senedi imzalıyor, Arap para istediği zaman hemen çıkarıp veriyor. Kuşunun ölümü her şeyi değiştirmeye başlıyor sonra, Arap bir gün baş ağrısından delirirken Yaprak’ın durmadan öten kuşunu kafesten alıp yanan sobanın içine atıveriyor. Büyük bir travma bu Yaprak için, aydınlanma ânı aynı zamanda. Yeterince ayamıyor ne yazık ki. 14 Numara’nın kapısına asılmış yazıyla sona eriyor anlatı: “ÖLÜM DOLAYISIYLA KAPALIDIR”.
Çok iyi metin bu, çok gerçekçi, vurucu. Mutlaka okunmalı.
Cevap yaz