Henri Pirenne – Ortaçağ Kentleri

Akdeniz’i iç göl haline getiren Roma İmparatorluğu ticaret ağlarıyla ayakta dururken 3. yüzyıldan itibaren nüfusun azalması ve barbar saldırılarının artmasıyla sallanmaya başlamıştır, barbarların önünü almak için onların bir kısmını devşirir, ordusuna alır, sonra Hermann (Arminius) gibiler memleketlerine dönüp savaşta Roma ordusunu haşat ederler zira hiçbir zaman Romalı olmamışlardır, zafer kazandıktan sonra da Roma’yı Germenleştirmeye çalışmamışlardır, amaç imparatorluğu ortadan kaldırmak değil de nimetlerinden yararlanmaktır Pirenne’e göre. Bütün kurumları ve hukukuyla aslında sapasağlam ayaktadır Roma, yıkılmaya yüz tutmuş olsa da mirasını devralmak bin yıllık iddiaya dönüşecektir. Akdeniz’de Kilise’nin gücü yıkılış sırasında bile yerindedir, ekonomi yavaşladıysa da Germenleri tarımdan başka bir şey yapmayan köylüler olarak görmek doğru değildir, o zamana dek işlerin nasıl yürüdüğünü öğrenmişlerdir, kurdukları şehirler ticaret yollarının üzerindedir ve eski Roma şehirlerinin üzerine kurulduğu için isimleri de Roma ismidir. Kilise’nin şehirlerine bakıyoruz, civitas [kent] piskoposluk merkezi ve piskoposluk kenti anlamına geldiğine göre kentler varlığını sürdürür çünkü Kilise sürdürür, siyasal parçalanışa rağmen ekonomik örgütlenme sürdürür, Frank krallarının para sistemi sürdürür ki Graeber herhangi bir ekonomik dalgalanma sırasında bu zibilyon tür paranın mübadelesi için iş görmeyi başaran kambiyo sisteminden bahseder Borç: İlk 5.000 Yıl‘da. Kurumların nüfuz bölgeleri genişler veya geriler, Bizanslılar zafer simgesini haçla değiştirdiklerinde Merovenjler de aynısını yaparlar örneğin, Franklar ticaret ağı üzerinden bağlanan Doğu’yla Batı’nın temasının sürmesinde söz sahibi olurlar, Kuzey’den ve Doğu’dan gelmeye devam edenleri veya savaştıkları askerleri köle ticaretine katarlar ama Kuzey’le ilişkileri bu kadardır şimdilik, Müslümanların Akdeniz üzerindeki etkisi ortaya çıkmadan önce yerleşimi, ekonomiyi ve kültürü kaydırma kaygısı yoktur. Ne zaman Müslümanlar denizciliği ilerletip Akdeniz’de borularını öttürürler, o zaman Bizans’la Batı’nın Germen krallıkları arasındaki bağlar kopar, Avrupa’nın ağırlık merkezi kuzeye doğru kaymaya başlar ve yeni kent biçimlerine kapı aralar. Eksen kaymasını Hz. Muhammed ve Charlemagne’la -biri olmadan diğerinin olamayacağına dair savlarla- gösterir Pirenne, Charlemagne her ne kadar Roma’yı dirilttiğini düşünüyorsa da aslında mahvetmiş, Akdeniz’le bağları zorunluluktan koparmıştır. Müslümanların Akdeniz’de ilerledikçe Marsilya ticaretinin düşüşe geçmesi, kraliyet şansölyeliğinin ithalatı devam etse de papirüs kullanmayı bırakması ve Güney’in zengin kentlerinin yoksullaşması Frankların Karolenj döneminde ticareti ikinci plana attığını gösterir, Pirenne o yıllara ait yasama belgelerinde ticarete ilişkin kısımların görece çarpıcı şekilde kıtlığından yola çıkarak temellendirir bu görüşünü, Merovenj döneminde böyle bir gerileme yoktur. Norman istilalarından sonra ortada Yahudilerden başka tüccar kalmamıştır, altın basımından vazgeçilir ve o zamana kadar kullanılan sou sadece değer birimi haline gelerek dolaşımdan çekilir. 13. yüzyıldaki Floransa florini ve Venedik dukalarıyla birlikte altın basımı yeniden ortaya çıkana kadar dört yüz yıllık bir duraklama. Siyasi gücün el değiştirmeye başlaması normal, örneğin kiliselere para basma yetkisinin verilmesi, pazar kurma yetkisinin paylaşılması dış pazarların yokluğunda kaçınılmaz, Charlemagne’ı askerî ve siyasi açıdan destekleyen Kilise bile engel olamaz buna, görüldüğü üzere güç kazanmak için şartların olgunlaştığını görünce fırsatı kullanır. Vergiler azalır, memurlara maaş ödenemez, ekonomik temel toprak mülkiyetidir artık. Aristokrasinin malikâneleri etrafında toplanır insanlar, küçük mülkiyetler miras yoluyla geçen topraklara dönüşüp ortadan kalkarken eski özgür çiftçiler toprağa bağlı kiralık çiftçilere dönüşürler. Germenlerin gelişi toprak aristokrasisini değiştirmez, evlilik ve zor kullanma gibi yollarla Senatörlük (toprak sahipliği) almaya başladıklarında küçük mülklerin sahipleri nüfuzlu kişilere sığınmak zorunda kalırlar, büyük balıklar iyice büyür ama dış pazarlar yittiği için kapalı ev ekonomisine geçer topu. Pirenne o sıra pazardan pazara koşan Güney Rusya’daki topluluklarla kıyaslıyor bu yapıyı, özetlemek gerekirse Ruslar kazanç akışının etkisiyle ele geçirdikleri yerleri haraca bağlıyorlar, Konstantinopolis’e gidip ticaret yapıyorlar, mülktense menkul mallara önem veriyorlar. Tarım toplumu haline gelmeden de ticaret yapılabiliyor, ne ki bağlantıları kesildiği zaman Ruslarda da yıkım başlıyor, Kiev’in gücünü kaybetmesiyle birlikte devletin merkezi Moskova’ya taşınıyor falan, aynı seyir. Kent midir bu meskenler, kenti kent yapan nedir, Pirenne site ve burg üzerinden irdeliyor mevzuyu. Burjuvalar, belediye örgütlenmesi yok, krallar piskoposlara bol bol dokunulmazlık beratı verildiği için gücünü artıran Kilise’ye laikleri yargılama yetkisi de veriliyor. Ticaret bitmiş olsa dahi piskoposluk bölgesidir, para basılır, vergi toplanır, “teokratik rejim ilkçağın belediye rejiminin yerini tamamen alır”. Ayaklanmalar az, halk tarafından kabul ediliyor bu durum, tabii civis [yurttaş] hukuki bir statüye sahip olmadığı için saldırılara karşı duvarlarla çevrilen bu meskende hayatta kalabildiğine şükretmeli. Prenslerin istilalara karşı başarıyla koruduğu -aslında yurttaşın koruduğu malum- burg en başta ahşaptan çitlerle çevrilen değirmi bir alandaki basit yapılardan ibaret, şövalyeler ve din adamlarının dışında angarya çalışma yükümlülüğü olan köylüler olmasa hiçbir ekonomik rol taşımayan, komşu topraklardan elde edilen gelirle geçinen bu küçük yerleşimler ayakta kalamazdı. Önemsizliklerine rağmen ekonominin yeniden doğuşuyla birlikte serpilecek, günümüzün kentlerinin temelini atacak. Nüfus artışı, Haçlı Seferlerinin getirdiği dinamizm, İngiltere’nin Normanlarca fethi derken Avrupa’da ihtiyaç fazlası kol emeği ortaya çıkıyor, bataklıklar kurutularak tarım arazileri haline getiriliyor, işleyecek toprak arayan genç kuşağa prensler ve malikâne sahipleri tarafından yeni kentler kuruluyor. Flandr, Venedik, Konstantinopolis gibi kentler ticaretin yanında sanayiye de yüklenerek üretiyorlar, kumaşlar üzerinden bir değer algısı oluşunca yeni ticaret noktaları oluşuyor. Birçok olgunun -Norman istilalarıyla artan nüfus, Kuzey’deki ticaret merkezlerinin artması, tarım ürünlerinin dolaşıma tekrar girmesi, sermayenin birikmesi- fişteklediği ortamda yeni ihtiyaçlar da doğuyor, buradan sonra turbo moda geçiyorum, ticaret o kadar gelişiyor ki hiçbir Roma ticaret gemisinin yüzmediği sulara ulaşılıyor, ayrıca sınıfsal değişim çok büyük: “Şimdiye dek ekonomik faaliyeti içine alan malikâne sisteminin çerçeveleri kırılmış ve toplum tümüyle daha esnek, daha faal ve daha değişik bir nitelikle biçimlenmişti. Antikitede olduğu gibi kırsal kesim yeniden kentlere doğru yönelmişti.” (s. 74) Yeni bir çalışma kavramı doğuyor artık, kentten önce serf olanlar kentle birlikte özgür olduklarında onlara bu hakkı hazırlayan burjuvanın ekonomik modeline uyarak işçileşiyor. İlginçtir, burjuvanın ortaya çıkışını 9. yüzyıldaki “serüvenci tayfa”ya bağlayan Pirenne kıta boyunca gidip gelen başıboşların, maceracıların hikmetinden bahseder. “Baldırı çıplak yoksullar yığınının tam içinden yeni zenginler ortaya çıkmakta gecikmiyor”, ama, nasıl yani, bunların böyle zart diye piyasaya çıkmalarında yerine oturmayan bir şey sezdim, sonra biraz araştırdım ki Pirenne’in eleştirildiği noktalardan biriymiş bu, aristokratların değişime ayak uyduran çocuklarının da hiç azımsanmaması gerektiğini yazmış insanlar zira bu sersem sepeneklerin sermayesi yok, ticarî zekâları muhtemelen yok, panayırlara falan alınmazlar çünkü kentlere alınmazlar o kılıksızlıkla, kısacası aristokratların hızla zenginleşen burjuvalar karşısındaki öfkelerini babaların oğullarına duydukları öfkeyle birlikte de düşünebiliriz aşırı yoruma kaçarsak. Kilise kendi işini sürdürebildiği müddetçe ses çıkarmıyor, burjuvaya da ses çıkarmamış pek, gücünü paylaşmayı seçmiş. Bene Gesserit buradan üfürülmüştür belki. Sonra yeni kanunlar, yeni hukuki düzlemler, kente çekilen kır insanının emeğiyle zenginleşme, kırsaldaki üretimin cortlaması, bildiğimiz hikâyeye doğru ağır ağır geliyoruz. Şahane detaylandırıyor Pirenne, kilit değişimleri örnek olaylarla gösteriyor, benim gibi amatörün amatörü okur için dört dörtlük.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!