Yarattığı “toplumun ayarını bozar, millet yerli yersiz sevişmeye başlar” kaygısıyla basarını bulamayan bu metin yaklaşık kırk yıl boyunca bir çekmecede beklemiş, o sırada dünyanın geri kalanı gibi İtalya da değişmiş ve nihayet bu romana hazır hale gelmiştir. Toplumun bir romana hazır hale gelmesi o toplumun, editörlerin veya yayınevi sahiplerinin, herkesin diyelim, dandikliğini açığa çıkarır ki bir zamanlar dünyalıların çoğu dandikti, bugün olduğu gibi ama bugün bu roman basıldıysa dünyalılar biraz daha az dandiktir, bu kez de başka yönlerden dandikleşmişlerdir, bir günde kilolarca atık üretmemiz korkunçtur mesela, bu başka bir tartışmanın konusu olsa da aramızda bu metni okuyup rahatsız olacak pek çok insanın var olduğunu bilmek bile üzüntü vericidir zira metin iyidir, Bertolucci’nin Novecento‘sunu andırır azıcık, 1900’lerin başından 1970’lere uzanan bir aralığın mühim noktalarını açar, bunu hem karakterler hem de yerel ve beynelmilel mevzular üzerinden yapar ve noktayı buldum nihayet. İtalya’nın nesi vardır o dönem, mesela savaş ve makine destekçisi Fütüristlerin temsili için karakter veya karakterler ayrılmıştır, akımın faşizm temelli kanadı için bir karakter, komünizm temeli için başka bir karakter, akımla alakasız bambaşka bir karakter vardır ve bu karakterlerin hepsi aile romanlarında olduğu gibi ailenin üyeleridir, yoksa o bir aile romanı olmaz ve evin, konağın, her neyse o yapının dört duvarıyla sınırlanan ortamında fikirler çarpışamazdı. Çıkan ilk büyük savaşta büyükler, anlatıcımız Modesta’nın büyükleri vaziyet alırlar, ikinci savaşın öncesi Modesta da yeterince büyümüştür artık, etrafındakilerle çatışır veya işbirliği yapar, bu kez o vaziyet alır. Yedi yüz sayfalık bu canavar metinde yer alan karakterlerin haddi hesabı yoktur, eve giren çıkan çoktur, okurun bir aile ağacı hazırlamasını tavsiye ederim yoksa kim kimdi, bunun burada ne işi var, yani anlatıda yer almayan biri selam vererek ortama girse hiç şaşırmayız. Neyse, Modesta’nın yaşamının İtalya’ya etkisi ve İtalya’nın Modesta’nın yaşamına etkisi merkezde olmak üzere civara yayılmış pek çok mesele bu romanın muhtevasını teşkil ediyor, hikâyenin toplumsal ve bireysel değişimlerin etkisiyle yoğunluğu farklılaşıyor. Dalgalı bir metin, bazı mide bulandıracak kadar dalgalı, özellikle hızlı geçişlerin, zamanın uçmaya başladığı bölümlerdeki zaman atlamalarının sıklaşması zorlayıcı. Bunun yanında Sapienza’nın hüneri diyeceğim, Modesta’nın çocukluğundaki yavaşlığı ve yaşlılığındaki hızı müthiş yedirmiştir metne, mesela Modesta’nın kendini bildiği evdeki olayların anlatımı belki pek bir yer tutmaz ama çocukluktaki insanlar yaşlılığa kadar peşini bırakmayacaktır kadının, çocukluk her şeyi zihne kazımayı sağlayacak kadar yavaştır çünkü. Olaylar Sicilya’da geçer ve Sicilya bilindiği gibi bir adadır, bir adanın edebiyatta ne anlama geldiğini ben Akşit Göktürk’ün Ada‘sından bilirim de bilmeyene bilmesini rica ederim, kısaca bu adalar haliyle izole bir ortam sağlar, her şeyin olup bittiği karaya uzaktan bakmayı da sağlar ve uzaktan bakılanlar daha iyi görülür. Modesta daha çocukken bu ikinci safhaya geçmemiştir henüz, adada yaşamanın ilk etkisiyle kendini keşfetmeye başlar ki bunun çok iyi bir örneğini Grazia Deladda’nın Cosima‘sında görürüz. Gerçi o romandaki ada Sardunya’dır ama iki ada arasında da kendini tanıma mevsimlerini Modesta ergenliğe girmeden bir manastıra verilir, orada zaman yiten özgürlüğün, uyum sağlama işkencesinin etkisiyle yavaşlar bu kez. Bu yavaşlıkta Modesta’nın geri kalan ömründe kullanacağı savunma mekanizmalarını, davranış örüntülerini inşa ettiğini görürüz, örneğin manastırın yönetici rahibesiyle giriştiği psikolojik harp hangi facialarla karşılaşırsa karşılaşsın mücadele etmesini sağlayacaktır, ayrıca çocukluğunun unutulmaz figürlerinden Tuzzu’yla tattığı cinsellik, akıl hastası kardeş Tina’yla birlikte yaşama deneyimi kişiliğinin temel taşlarıdır artık, roman bu açıdan, sırf bu açıdan da değil, Joyce’un anlatıya kattığı Freud esansını da saymalıyız, öyle böyle psikolojik değildir, karakter tahlili çok sağlamdır. Sapienza’nın başka bir hüneri. Tuzzu oral seksle münasebet kurar, Modesta kendini okşamayı keşfeder, sonraları baş rahibenin evine geçtiğinde Beatrice’yle yakınlaşarak biseksüelliğini ilan eder, evin bahçıvanı Carlo’yla orgazm olmayı öğrenir, kısacası cinsel yaşamı da önemlidir Modesta’nın, bağlılıklarının sağlamlığı ve uçuculuğu kısmen tutkuya, cinselliğe bağlıdır. Özgür ruhludur, arzu yittiğinde yas tutsa da yaşamın coşkusu baskın gelir, ömrünün kalan günlerinde aynı yoğunluktaki arzularla karşılaşmaktan çekinmez, sevgiyi arar, aşkı kolay kolay bulamadığı zamanlar gelecekse de yaşadığı güzel günler birikmiş, ruhu doyurmuştur. Bu uğurda çocuklarıyla kavga ettiği olur, evlatları zaman zaman annelerine çok sinirlenseler de sevgiye yenik düşerler, annelerinde sevdikleri tam da bu uçuculuk, mutluluk sanatındaki ustalıktır. Güçtür, Modesta’nın yaralanabilirliği ve kendini sağaltabilirliğidir, ne bileyim, yıllarını hapiste geçirse bile çıktığı zaman kuvvetini tekrar toplayabilmesidir. İkinci Dünya Savaşı’nın başında Modesta’yı hapse atarlar çünkü faşistlere destek vermemiştir Modesta, aşk uğruna üç adamın vurulmasına destek olmuştur, nihayetinde Mussolini’nin gözü kör adamlarının dikkatini çeker ve ortasında boklu bir kovanın durduğu hücreye atılır. Faşistlerle mücadele ettiği için uzun süredir orada tutulan kadının deli neşesiyle kendine gelir Modesta, kadının yardımıyla kovaya sıçmayı başarır, kadının sevgisine tutunup hayatta kalır. Yaşamının her döneminde tutunacak birilerini bulur Modesta, içtenliğini görenler pek uzaklaşmaz zaten.
Anlatımda bahsetmeye değer ne var, mesela serbest dolaylı anlatıcıyla Modesta’nın anlatımı iç içe geçiyor bir yerden sonra. Başlarda ayrıyken neden üst üste biniyor bu ikisi bilmiyorum, patolojik bir vakanın ağzından da dinlemiyoruz hikâyeyi. Tuhaf. Çeviriyle ilgili bir sorun diyesim var, emin değilim. Diyalogların ilginçliğinden de bahsetmeli, öfkeyle başlayan bir konuşmanın bir anda sevgiye çark etmesi, sonra bambaşka bir mevzuyla devam etmesi çok da yabancılatmıyor okuru aslında, filmlerden de anladığım kadarıyla o kültüre has bir özellik. Örneğin Modesta’nın oğlu konuşuyor mesela, annesinin milletvekili olması için gelen teklifi değerlendirmemesini eleştiriyor, bir anda babasıyla annesinin ilişkisindeki bir detayı sokuyor araya, annesini ne kadar çok sevdiğini söyledikten sonra nefretinden bahsediyor, değişik işler. Modesta yaşlandıkça zaman hızlanır malum, bölümlerin başlangıçları geçen yılları imleyen tek paragraflık durum hikâyeciklerine dönüşür, misal güneşin daha bir kırmızı batmasından Modesta’nın çiçekleri daha uzun koklayışına dek pek çok fragman verilir de karakterlerin yaş aldıklarını anlarız. Ben bir zaman çizelgesi çıkardım ki bölümün ortalarında bir yerde yaşa dair herhangi bir bilgi verilmemişse Modesta’nın hangi yaşta olduğunu anlayabileyim. İtalyanlarda da ninelerle dedelerin isimleri torunlara verildiği için karakter takibi biraz kolaylaşıyor, o da yardımcı oluyor okura.
Son bir şey, feminizmden komünizme pek çok düşünce sistemi ele alınıyor metinde, eleştiriliyor, bu açıdan da zengin bir metin. Karakterlerin tanışları sayesinde Nâzım Hikmet çıkıyor bir yerlerden, Gramsci’nin hapishanede çektiği eziyetten haberdar oluyoruz, Atatürk bile komünistlere sırt çevirdiğine dair bir malumatla yer alıyor. Modesta’nın duruşu hiç değişmiyor dünyaya karşı, hiç görmediği Jacobo dayının kitaplarından ve yaşam deneyimlerinden edindiği bilgileri sentezleyip kendine bir yön tayin ediyor, ömrünün sonuna kadar yürüyor. Bir kadının kendini var etmesi olarak da okuyabiliriz romanı, feminist okumaya zaten açık, sosyoloji, botanik ve su ürünleri. Her şey var, dolu dolu bir roman.
Cevap yaz