Ge Fei – Görünmezlik Pelerini

Moda roman. İsim bulmak lazım, eldekilere bakalım: yerellik tandansı var, yerelliğin Batı’ya eklemlenebileceği zımbırtı var, küresel ısınma gibi sorunlar üzerinden kapitalizm eleştirisi var, bunlar sırayla dönüp duruyor. Çizgisel, basit anlatı var, dil yok. Vasat okur için devrin makbul biçemi. “Makbul roman” denebilir, yine tam kapsamaz ama olsun, makbul roman. Fei’nin bir dönem avangart yazar olarak görüldüğünden bahsediliyor kısa biyografisinde, o dönem çok uzaklarda kalmış besbelli. Cankurtaran olsaydı çağırırdım okurken, yayınevleri üç beş destek yine alsın da daha nitelikli metinleri seçsinler bari basmak için. Evet, anlatıcımız Bay Cui pahalı ses sistemleri kurmakta, böylece müşterilerinin yüksek kaliteli müzik dinlemesini sağlamaktadır da Çin’in kodaman kesimi yüksek kalitede olmadığı için genellikle dandik popçuları dinlemekte, Cui’nin sinirlerini zıplatmaktadır. Züppelik gereği büyük büyük bestecileri değil de büyük bestecileri bilmek, en azından Mahler’den bahsetmek makuldür, Cui kendisi gibi odyofillerle nadiren buluştuğunda sönmek üzere olan tutkusunu bu şekilde diriltir ama gittiği evlerdeki bayağılık canını sıkar, işinin handikapı. Hoparlörlerini güçlendirmek için KT 88 yükselteç yapmasını isteyen profesör müşterisi mesela, hikâyenin başladığı noktada kendisi gibi profesör arkadaşıyla konuşurken savaşın başında Çin’in teslim olmamasının hata olduğunu söylüyor, eğer Japon işgali sırasında karşı koymayıp kaynakları paylaşsalarmış Amerikan hegemonyası hemen palazlanmaz, Japonya’yla birlikte yankilerin canına okurlarmış. Cui pek anlamıyor bu meselelerden ama profesörün söylediklerinin yanlış olduğunu düşünüyor, aynı şekilde küresel ısınmanın da uydurmasyon olduğunu, hele inek osuruklarının dünyayı hiç ısıtmadığını düşünüyor, dolayısıyla çok okumuş ve hiç okumamış adamların karşılaşmasından genellikle can sıkıcı sonuçlara varılıyor. Cui parasını alıp yoluna bakıyor gerçi, kendi sorunları var. Sistemi kurarken kardeşi Lihua’dan telefon geliyor, enişte Chang Baoguo sakat ayağıyla eşinin orasını tekmelemiş, kanama olmuş, Cui’nin o evden bir an önce taşınması gerektiğini ağlamaklı bir sesle söylüyor kız kardeş. Boşanma sırasında evini Yufen’e bırakıp ses sistemlerini alarak kaderine lanet ede ede kardeşinin evine taşınan Cui için yeni bir sorun. Anne hikâyesi bu boşanma konusundan yer buluyor kendine, Cui’nin geçmişine açılan kapıyı anne tutuyor, bir zamanlar Yufen’le evlenmek istediğini söyleyen oğluna akıl verirken o kızın “haydan gelen huya gider” tipinde biri olduğunu, er geç bir başkasını bulacağını ve o zaman terk edip gideceğini söylemiş, Cui yıllar boyunca annesinden nefret etmiş ama kadının bilgeliği dört yıl sonra ortaya çıkınca ışık yanmış nihayet. Bir yerde bekliyormuş artık her kimse, o kadını bulana kadar öyle şeyler yaşaması normalmiş Cui’nin, sadece gözlerini dört açıp beklemesi gerekiyormuş. Kadın veya adam, bir yerde bekliyor. Çalışmak ve sabretmek. Ölüm geldiğinde sabrının sınandığını biliyor Cui, annesi hayata veda ederken umutsuzluğa düşüyor, neyse ki boşandıktan sonra da yaşamını darmadağın etmeyi sürdüren Yufen artık uzaklarda, en azından tehlike olmaktan çıkmış. Kısa bir zaman aralığında Cui’nin yaşadığı birkaç olay var, aslında tansiyonu yükseltip zirveye ulaştıran bir serüveni değil de bu evrenin Cui üzerinde bıraktığı etkiyi, Cui’nin değişimini izliyoruz, karakteri eşeleyen anlatı. Geçmişe biraz daha yakından bakmalı, Cui’nin babası radyo tamircisi olarak çalışıp ailesine bakarken ülkeyi savuran değişim rüzgârlarından pek etkilenmemiş gibi görünüyor, işi gücü eksilmediği gibi mahallenin idari kuruluna kafa tutabilecek kadar vakur. Yu Hua’dan biliyorum ben, o kurul mahallenin haber duvarına boklayıcı bir yazı astı mı eyvah, devlet kancayı takmış demektir, yeterli para yedirilmedikçe başa gelmeyen kalmaz da bu baba şak diye çekiyor istediği yere duvarını, pat diye ekleyiveriyor odasını, sağlam. Depremden ötürü halk korkuya kapılınca bahçesini komşularına da açıyor, Cui’nin en iyi arkadaşı Jiang Songping piyasaya çıkıyor bu olayla birlikte. Sokağın diğer ucunda, apartmanın beşinci katında oturan bu sessiz çocuk hemen çadır kuruyor bahçede, daha bir yakınlaşıyorlar ama Lihua’yla aralarında yaşanan aşırı gizemli bir olay nedeniyle ortadan kayboluyor Songping, Cui ne olduğunu sorduğunda annesi sonsuza kadar kapatıyor konuyu, bize de bok yemek düşüyor herhalde ki bir daha açılmıyor bu mevzu. Songping’in yediği haltlar bitmiyor, devletin kademelerinde yükselme şansı varken bir kadını hamile bırakıyor, Cui doktor amcasını devreye sokmasa arkadaşının kariyeri mahvolacak, her şey tatlıya bağlanınca Songping ömürlük borçlandığını söylüyor, yardıma ne zaman ihtiyaç duyarsa gelebilir Cui. Verilen sözün koftiden olduğu yıllar sonra anlaşılıyor, Cui gerçekten de çok sıkıştığı bir zaman Songping’e gidip yardım istiyor ama yiye yiye semirmiş, ticari anlaşmalardan başını alamayan Songping dehliyor arkadaşını, ömürlük borç cortlarken arkadaşlıkları da sonlanıyor. Her ilişki ülkenin aksayan yanlarından birine şöyle bir değiniyor, “şöyle” çünkü mevzu biraz derinleşse Fei’nin başına gelecek var muhtemelen. Eniştesinin sakatlığı mesela, tazminat alabilmek için uydurmasyon gibi duruyor, Songping’in arkadaşına müşteri bulduğu toplaşmalar yolsuzluğun, rüşvetin ayarlandığı ortamlar, Lihua’nın evlenmesi için Cui’ye ayarladığı kadın sosyal yaşamın çürüklüğünü gösteriyor falan, ayarlı alyanlı kurgu. Sevmiyorum.

Songping’le Cui’nin arasının bozulmasına yol açan hadise anlatıdaki en koyu hikâyenin bir parçası, Ding Caichen’in karanlık dünyasının ürünü. Gerçi bu esrarengiz adamı Cui’nin başına musallat eden de Songping, hayrı yok adamın, müşterileri buluyor da taş atıp kolu yorulmuyor açıkçası. Neyse, Caichen nam tuhaf adam ortalıkta pek görünmüyor, zengin, ses sistemi istiyor. Cui birikimlerini de elden çıkarınca sistemi tamamlayacak parçayı satın alabiliyor, Caichen’in vereceği parayla satın alacağı evi bulmuş, her şey yolunda gibi görünüyor. Gidiyor Cui, adamın saray gibi evinde konuşuyorlar, sonra çıkıp yemek yemeye gittiklerinde Caichen bir sigara yakıyor, garson gelip sigara içmenin yasak olduğunu söyleyince silahını çıkarıp masaya koyuyor adam, ortamda derin sessizlik. Mekanın sahibi gelip özür üzerine özür diliyor, adamın eli kolu bir yerlere uzanıyor da hiç belli değil nedir, necidir, Cui’nin müşterisi bir albay da tanımıyor adamı, borcu tahsil için Cui’nin yanına birkaç silahlı asker verebileceğini söylemesinden bir şey çıkarmak aşırı yorum olur mu bilmem. Cui paranın ilk taksitini aldıktan sonra gidip sistemi kuruyor, geri kalanın yatmasını beklerken eniştesi iyice çirkinleşiyor, Songping dostluğu bitiriyor, durum kötü. Cui dayanamayıp saraya tekrar gidince yüzü gözü dağılmış bir kadın açıyor kapıyı, muhteşem bir vücudu var ama yüzü Caichen’in sadistik zevkleri yüzünden deforme. Anlatıyor kadın, meğer Caichen elinde kahve fincanıyla atlamış bir gökdelenin tepesinden, canı manzarayı izlerken intihar etmek istememişse karanlık işler dönmüş ama kimse eşeleyemiyor tabii. Sonuçta Cui’yle kadın yakınlaşıyorlar, hikâye saçma sapan bir yere giderken parasını alıyor Cui, kadınla birlikte mutluluğa yelken açıyorlar. Tabii başladığı gibi bitecek roman, yine profesörün evindeyiz, yine bir kurulum var, profesör hiçbir Çinlinin doyurucu, keyifli bir hayat süremediğini söyleyince Cui isyan ediyor bu sefer, cevap veriyor, eğer küçük şeyleri takmadan yaşarsak hayat süper, takarsak kötü. Mükemmeli aramamalıyız, elimizdekilerin kıymetini bilmeliyiz. Falan. Üretilen rızanın haddi hesabı yok sanki bu romanda, işi bilen birileri incelese eleştirilecek yüz şey bulabilir. Ben para verdiğim için okudum bu romanı, ödünç almış olsaydım hızla geri verirdim. Hakkımca züppelik yapıyorum, okunmaz değil sonuçta, merak edene rastgele.

Liked it? Take a second to support Utku Yıldırım on Patreon!
Become a patron at Patreon!