Doğal yaşam alanları mahvedildiği için soyları tükenen hayvanlar taksidermi mucizesi sayesinde canlı gibi durur, üniversitelerin laboratuvarlarında öğrencileri bekler ki bir zamanlar dünyanın neye benzediğini anlatsın. Teller ve makaralarla, başka türlü dik duramaz, daha da önemlisi Profesör Niall ve anlatıcı Franny Stone’un tanışmalarını sağlayamaz. Üniversitede temizlikçi olarak çalışan Franny kuşlara düşkünlüğünden ötürü Niall’ın dersine girmiş, makaraların gıcırtılarını duyunca koşarak uzaklaşmıştır amfiden, haliyle dikkat çekmiştir. Niall peşinden gittiği Franny’yi bulur, tahnit edilmiş hayvanın üzerinden kuşların neye benzediğini anlatır. Kafese girmiş gibi hisseden Franny hemen tersler adamı, cıvıklığın lüzumu yoktur, şaşkın şaşkın bakan Niall neye uğradığını şaşırır zira onun da cıvıma niyeti yoktur. Anlatıdaki zaman çizgilerinden birinde yaşanır bunlar, çocukluğundan itibaren otuzlarına dek vahşi yaşamın peşinde koşan Franny’nin çok parçalı geçmişi elbette gediklerle doludur, elbette bir boşluk başka bir çizgideki veriyle dolacaktır, şeylerin gerekçelerini hikâyeden yola çıkarak düşündükten sonra gerçeğin aslında başka olduğunu anlamamız olağandır, yani bu epizodik anlatımın ekmeği son yıllarda sıkça yenmekte, zaman kalıpları tekniği hayli iş görmektedir ama McConaghy’nin metninde arızalara yol açar. Birincisi, zaman zıplamaları biçimin kendisindendir, yani keyfidir, Franny’nin tetiklenmelerinden veya başka bir sebepten yola çıkmaz. Çıkmayabilir, o da mümkündür ama ölmeye düşmüş -Antarktika’da buzlu su keyfi- bedenin hafızasıyla çocukluğun hafızası bir midir, değildir, bir olması şart da değildir ama bu kadar salınıma teyel lazımdır eser miktarda, biraz bağ. Tek bir âna sıkıştırılmış anımsama patlaması, eh, diyaloglarına kadar verebiliyorsa geçmişi. Kolaycılık, gedik bundan. İkincisi, aşırı açıklamalar yüzünden trafik kazasında bedeni ikiye ayrılan kadının kısımlarıyla Franny’nin karakterleri çözümleme bölümleri aynı üslupla sesletiliyor, oysa ikiye ayrılmayla Kaptan Ennis Malone’un ailesine duyduğu özlem biraz ayrışmalıydı. Kahraman anlatıcı biraz riskli bu açılardan, pik ve dip noktaları bağlamada sıkıntılara yol açabiliyor ki Franny’nin herkesten sakladığı sırrının sonlarda plop diye ortaya çıkışını, ortaya çıkmadan önce derinlerde gizlenişini anlıyoruz da tayfanın en asil üyelerinden Samuel’ın evine gittiklerinde ortalıkta dolanan beş kız çocuğuna muamelesi sırasında yüzeye hiçbir şeyin çıkmamasını anlamak zor, hayatının en büyük üzüntülerinden birini bastırdığına dair bilgi yokken. Kısacası giz bırakma Franny’nin kendi tercihi mi yoksa biçeme içkin mi, karışıyor, karıştıkça Franny oyunu bozuyor veya hikâye doğal akışından kurtulup üst akıl tarafından yönlendiriliyor artık, hangisi daha kötü bilemiyorum. Sonuç olarak söylenebilir ki roman krizdedir, tekrardadır, yani bu böyle gitmezdir, hemen yeni numaralar bulunmalıdır çünkü bıkmışızdır oradan biraz anlatımdan, buradan biraz anlatımdan, sonra anlatılanları tokuşturmaktan. Falan, evet. Tokuşturmaya örnek: zaman çizgilerinin kronolojik sıralamasını anlatı zamanı üzerinden belirtiyor McConaghy, mesela Ennis’in gemisi limana yanaştı, tayfa aşağı indi, çevrecilerin protestosunu yarıp geçtiler ama Franny dışarıdayken birine yakalandı, şiddete uğruyor hatta tecavüze uğrayacak, hemen çat çut indiriyor adamı aşağı. Boksu nereden öğrendi, yıllar önce hapishanede, biraz da suçluluk duygusundan ötürü kendini savunmaktan alıkoyduğu sırada sopa yerken koğuş arkadaşı Beth öğretti, hani kızın içinde biraz olsun yaşama gücü kaldıysa Beth açığa çıkarabilirdi ki çıkardı, kendini savunmayı öğretti Franny’ye. Kadının hapse girmesine yol açan olayları, Franny’nin gemiye kendini kabul ettirmesinin ardında yatan yalanları finalde göreceğiz, o bölüme kadar parçalar bir araya geldiğince çözeceğiz düğümleri. Veya çözemeyip bekleyeceğiz. Bu zaman oyunlarından bulmaca çıkarmak da sıkmaya başladı açıkçası, sanki malum atölye çıkışlı yazarların metni.
Şudur, Franny çocukluğundan itibaren güvensiz bağlar geliştirir çünkü ailesinin ata sporudur terk etmek. Baba gider, anne gider, nine kasten gitmez de ölür, Franny’yi yalnız bırakır. Babasının cinayet işleyip hapse girdiğini, yirmi yıl içeride kalacağını ninesinin evindeki evrakları kurcalarken şans eseri öğrenir Franny, böylece gizemlerden biri çözülür. Biraz büyüdüğünde temizlik işine girip Niall’la tanışır, başta son derece itici gelen adam bir süre sonra güvenli liman niteliğiyle aklını çeler kadının, çapa vazifesi görür bu kez. Yine gidecektir Franny, yerinde duramayacaktır ama hiç o kadar da sabit kalmamıştır, Niall ayaklarını yere bastırır biraz. Eşinden kaçmasının nedeni, diğer pek çok neden kör göze parmak şeklinde karşımıza çıkar bazen, bir bölümün sonunda akışın doğallığından çıkarak dan diye kısa bir açıklama yapar, geçmişinin karanlıklarını düşünür Franny, başka zaman çizgisinde o karanlık aydınlatılır. Birçok kez tekrarlanır bu takla, bayar. Küçük hikâyelere değinip çizgilerden devam: daha çocukluğunda kuşlara tutulur Franny, evinin önündeki ağaca tüneyen kargalarla arkadaş olur, olağanüstü bir ilişkidir o. Niall oldukça etkilenecektir bu hikâyeden de önce Franny’nin cesaretine hayran olur zira kadın suya atlar, açıklara sürüklenen teknedeki iki küçük çocuğu yakalarından tuttuğu gibi kıyıya çıkarır, yorgunluktan çatlayacaktır neredeyse. Evlenmeye o an karar verir Niall, eşini bulmuştur. Baba ölü, anneyi arama çalışmalarına Niall da katılır, İrlanda’nın kırsalında Franny’nin sülalesini eşelemeye başlarlar. Çok insan, Avustralya kanadı da olduğu için şans düşük ama nihayet tanıdık birine rastlarlar, dedeye. Adam, hiç şaşmaz, basıp gitmiştir gençken, kızıyla eşini geride bırakmış ve ardına bakmamıştır. Franny ailesinin kirişi kırma özelliğini öğrenince tabii kendinden de çekinmeye başlamıştır çünkü Niall’a kötülük yapamayacak kadar bağlanmıştır, zaten en başta annesinin ortadan kaybolmasına sebep olarak kendini gördüğü için -hoşlandığı çocukla iki günlük yola gider, annesi hep uyarmıştır, bir gün evden kaçarsa döndüğünde kimseyi bulamayacaktır Franny, gerçekten de döndüğünde evi boş bulur- ailesinden kim varsa görüşmeye çalışır. Annesini hiç bulamayacaktır, babasından bahsetmeyeyim, kızına ne olduğunu da okur keşfetsin. Kişisel trajedilerin sonu yok, esas hikâyeye bağlanıyor hepsi, kesişim noktasında büyük macera var.
Grönland’da kuşları arıyor Franny, göç yollarını takip edebilmek için bulduğu üçüne çip takıyor. Gerisi gemi ayarlamaca, Ennis’in rızasını alana kadar çatlasa da nihayet kendini diğerlerine de sevdirerek çıkıyor güverteye, istikamet Güney Kutbu. Balıkların da soyu tükenmek üzere, Ennis ve mürettebat çok zor durumda, Franny kuşları takip ederlerse balık sürülerini bulabileceklerini söyleyerek ikna ediyor en batıl inançlıları bile. Gemide kadın bulunmaz malum, iki kadının bulunması iki negatifin pozitife dönmesi mi? Güneye indikleri sırada fırtınalarla, polislerle -Franny’nin yumruklaşma ve sonrasında bıçaklama olayı- mücadelelere girerler, türlü iş gelir başlarına, nihayet Ennis’le Franny kar ve buzla kaplı kıtaya ayak basarlar. Franny aradığı şeyi bulur, en başından beri türlü buhranlara gark eden kaygıları diner, şartlı tahliyeyi cortlatıp kaçtığı İrlanda’ya geri gönderilme pahasına vasiyeti yerine getirir. Hapisten çıktığında babası karşılayacaktır, birbirlerini tanımaları için uzun yıllar var önlerinde, tekrar kaçmazlarsa tabii. Kuş Kadın‘ın da konularından biri buydu, gönüllerinin çektiğince gitmek isteyen kadınların kuşlarla benzeşimleri ilginç. Kuş Kadın Harpy cabası.
Küresel ısınma, doğa katliamı var arkada, Franny’nin serüveni bir yanda, geçmişten gelen düğümler diğer yanda, üç beş başlı bir roman. Formülü açıkta olmasına rağmen iyi bir ilk roman, sinemaya uyarlandığı söyleniyor, filmi çıksa izlemem. Çeviri bir düzeltmenin elinden geçmemiş bir de, editör elinden de geçmediğini söyleyebilirim, Altınanıt’ın diğer çevirilerinde şu tür cümlelere rastladığımı hatırlamıyorum: “Bana şarabı yerine koyarken Ennis pis pis sırıtıyordu.” (s. 273)
Cevap yaz